Özel harekatçı Ayhan Çarkın’ın itiraflarıyla başlayan faili meçhul soruşturmasında zincire flaş bir halka eklendi; MİT Kontrterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür.
Medya lügatında böyle isimler “çok şey bilen adam”dır ki Eymür gerçekten öyle. Eski MİT’çinin esasen 90’ların Türkiye’sini sarsan faili meçhul bazı cinayetler ve Susurluk’la bağlantısına ilişkin ifadesi alındı.
Eymür’e dayanan sürecin ortaya koyduğu genel manzarayı, 41 yılını MİT’in en kritik noktalarında geçiren, eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’le konuştuk.
Öneş, teşkilata Eymür gibi 1966 girişli. Emre Taner, Şenkal Atasagun gibi isimlerin kuşağında MİT’le tanışan etkin isimlerden. Diyarbakır Bölge Başkanlığı, İstihbarat Başkanlığı, 2000’de de istihbarattan sorumlu Müsteşar Yardımcılığı yapan Öneş 2005’teki emekliliğe kadar MİT’teydi.
“Bizim arkadaşımızdı, Eymür’ün şahsı üzerinde birşey söyleyemem, şahıslar üzerinden konuşmadan meseleye bakmak lazım ama Türkiye değişim-dönüşüm süreci dediğimiz bir süreçten geçiyor” diye söze başlıyor Öneş.
Siyaset sorumsuz değil
CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün yeniden başlattığı Dersim tartışması, Ankara’da siyasetin en kanlı canlı malzemesi. Tartışma CHP’den dışarı taştı, Erdoğan-Kılıçdaroğlu düellosuna dönüştü. Başbakan son açıklamasında, sözü yine 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye getirdi ve “Bu öldürmelerin, sürgünlerin altında İnönü’nün imzaları var” dedi.
Konuyu, dün İnönü’nün torunu, CHP Ankara milletvekili Gülsün Bilgehan’la konuştuk.
İnönü’ye Hitler suçlamasının ardından Erdoğan’a karşı kazanılmış bir dava olduğunu hatırlatarak söze başlayan Bilgehan, Başbakan’ın eleştirileri sürekli İnönü üzerinden yapmasını şöyle değerlendirdi:
İnsan haklarına uymuyor
CHP’de, Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün, Dersim katliamını CHP’nin yaptığı, Atatürk’ün de bundan haberdar olduğu yolundaki demeci nedeniyle baş gösteren tartışma, partide 12 Haziran seçimlerinin ardından alttan alta başlayan kaynamayı su yüzüne çıkardı. Bir bakıma Dersim bahane oldu.
Seçim sonrasında, Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinden alınan Gürsel Tekin’le yakın bağı olduğu belirtilen Gerçek Gündem adlı internet sitesinde, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu aleyhine yapılan yayınlar da parti içindeki tartışmanın derinliğini gösterdi.
“CHP’de neler oluyor” sorusunun yanıtını ararken önce genel seçimin hemen sonrasında başgösteren tartışmalara bakmak lazım. Bu bölümdeki tabloyu şöyle özetleyebiliriz:
ALEVİ TARTIŞMASI
Genel seçimden yaralı çıkan Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin vitrininde yaptığı ikinci yenilemeden sonra partide ilk tartışma Alevi hakimiyeti konusunda yaşanmaya başladı. Genel başkanın partinin kilit noktalarından birine Nihat Maktap’ı, diğerine de Erdoğan Toprak’ı getirmesi eleştirilere yol açtı.
Türkiye’nin dün uyandığı haber, geride bıraktığımız birkaç ayın sonucuna işaret ediyor.
Kesildiği anlaşılan müzakere süreci, sınır ötesi harekat hazırlıkları, geniş çaplı KCK operasyonları ve büyük resimde, “Kürt sorunu bir yana PKK bir yana” yaklaşımının hakim olduğu atmosfer.
Dünkü saldırının neleri amaçladığı sorusunun yanıtını şu maddelerle özetlemek mümkün:
1- Terör örgütünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün gezisinden sadece 4 gün sonra ve ziyaret ettiği bölgenin 15 kilometre kadar yakınında bu saldırıları gerçekleştirmesi “kamuoyunu etkileme” ve “devlete karşı gücünü gösterme” amacını taşıyor. Örgüt, kamuoyunu pozitif yönde etkileyecek, kendi aleyhine bir hareket yapıldığında, bunun cevabını veriyor. Bu hareketi boşa çıkarmak için kendi bildiği yöntemle karşılık vermeyi deniyor. Saldırının Cumhurbaşkanı Gül’ün bölgeye yaptığı ve “Mehmetçiğe moral” amacını taşıyan gezisinden hemen sonra gerçekleşmesi buna işaret ediyor.
2- PKK’nın en etkili olduğu bölgelerden Hakkari ve Şırnak’ta kısa süre önce gerçekleştirilen operasyon, örgütün tabanında moral bozucu etki yarattı. Özellikle, örgütün Kato Dağı’ndaki unsurlarının etkisiz kılınması, Hakkari’de yıllardır
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Milliyet Ankara Haber Müdürü Serpil Çevikcan’ın sorularını yanıtladı
Yeni anayasa süreci yarın, Uzlaşma Komisyonu’nun ilk toplantısı ile başlıyor. Bu süreçle içiçe geçerek gündemi belirleyecek olan konu ise Kürt meselesi, silahın nasıl susturulacağı.
Tezkere oylamasına katılmayan, partinin Abant toplantısında, “BDP ağzıyla konuşuyor” diyerek eleştirilen CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu ile dün bu konuları konuştuk. CHP’nin sorunun çözümüne odaklanması için, sonuç alıcı bir politika oluşturmaya çalışıyor. Değerlendirmeleri, partinin söyleyecek “yeni sözlerinin” olduğunu göstermesi açısından önemli.
Tanrıkulu, “anayasal yurttaşlık” tarifini şöyle yapıyor:
“Vatandaşlığın bir kimlik üzerinden tanımlanması yerine, temel bir hak olarak düzenlenmesi lazım. Türk, Kürt, hiç bir kelimenin anayasada olmaması lazım. ‘Vatandaşık temel bir haktır, kimse kendi iradesi dışında vatandaşlığını kaybedemez, kazanılması ve kaybedilmesi yasayla düzenlenir’ gibi nötr bir tanım bence yeter.”
Demirtaş, Serpil Çevikcan’la... 2. Olağan Kongre, partinin sürekli İmralı’yı adres göstermesinin eleştirildiği bir zamanda toplanması açısından da önemliydi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “bıçak kemiğe dayandı” diyerek özetlediği durum, hem terörle mücadelede yeni bir konseptin birkaç hafta içinde yaşama geçirileceğini, Meclis’in yine sancılı bir açılış yapacağını ortaya koydu.
BDP’lilerin, ramazan sonrasında yaşanacak gelişmelere bağlı olarak Meclis’e gelip yemin etme kararlarını değiştirebilecekleri belirtiliyor.
İşin daha önemli yanı, yarınki Milli Güvenlik Kurulu toplantısının da bir numaralı gündem maddesi olan terörle mücadelede yeni strateji meselesi.
Radikal kararlar
Özel harekâtçı polislerin sıcak bölgelere hemen kaydırılması, Hakkâri, Şırnak, Diyarbakır gibi illerde ve kırsalında acil konuşlandırılmaları, valilerin, jandarma ve polis birliklerini sevk ve idare etmesi, istihbaratın çabuk akışı kararların başında geliyor. Kritik konulardan biri, sınır ötesine yapılması muhtemel operasyon. Bunun, Kandil’e yönelik bir hava harekâtıyla sınırlı kalmayabileceği de belirtiliyor.
Bütün bu gelişmeler demokratik açılımı konuşurken daha güvenlikçi bir yaklaşımı mı ortaya koyuyor? BDP’lilerin “savaş ilanı” olarak değerlendirdikleri yeni strateji neyi ifade ediyor? Bu soruları, AK Parti Ankara milletvekili Yalçın
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da YAŞ sürecinde kritik gelişmelere tanıklık ettik. Sonuçta Şura, hem askeri hem de sivil kanadı bir noktada buluşturabilen sonuçlarla bitti ancak son iki Şura’da yaşananlar şunu açık biçimde ortaya çıkardı:
Askerlerin darbe iddialarıyla yargılandıkları dava ve soruşturmalara alışması gereken Türkiye’nin, bu dava ve soruşturmalar kesin karara bağlanmadıkça YAŞ toplantılarında her yıl benzer tartışmaları yaşaması kaçınılmaz olacak.
2010’dan miras
Geçtiğimiz yıl YAŞ’ta, ilk kez Ergenekon ve Balyoz davalarından tutuklu ya da sanık general ve amiraller için “terfi mi alacaklar, emekli mi olacaklar” tartışması yaşanmıştı. YAŞ’ta terfi etmelerine rağmen sonradan açığa alınan 3 generalle birlikte toplam 15 general, rütbelerinde bekleme sürelerini bitirmiş, terfi sırasına girmişlerdi. Tartışmalı bu süreçte, askerin ısrarıyla hükümet, 15 generalden, tutuklu bulunan 11’i için temdit kararı verilmesine ikna olmuştu.
Orgeneral Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının istifasına kadar uzanan bir noktaya varan tıkanık 2010’dan başlıyor. 2010’da temdit kararı verilen 11 isme bu yıl, tutuklu bulunan 3 general daha eklendi. Bu generallerde de cezaevindeyken