Devlet BahçeliFotoğraf: YAVUZ ÖZDEN
MHP Genel Başkanı dün Milliyet’i konuk etti.
Aldığı sonuçtan çok, istim üstünde bekleyenlere karşı; kavgasız, gürültüsüz ve demokratik bir kurultay yapabilmenin rahatlığını gördük Bahçeli’de. Kongre salonundan, medeni ve demokrasiye yakışan bir manzara yansımasında, Divan Başkanlığı’nı yürüten Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in rolü de büyüktü kuşkusuz.
MHP liderinin kurultaydaki bir cümlesi çok dikkati çekti.
Bahçeli, “Her şeyden önce, bu gidişle 2071’de Allah muhafaza millet kalmayacaktır. Başbakan’ın 2071 hedefinde Türk milleti, Türk kimliği, Türk, Türk vatanı yoktur” dedi. Bu cümle, MHP liderinin “Türk milleti” dememekle eleştirdiği Başbakan Erdoğan‘a önemli bir göndermeydi. Milliyet ekibi olarak Bahçeli’ye çok sayıda soru yönelttik.
Merhum Alparslan Türkeş’in ardından 1997’de ilk kez MHP Genel Başkanlığı’na seçilen Devlet Bahçeli’nin, geride bıraktığımız 15 yıla ilişkin en önemli başarısının ne olduğu sorulduğunda ortak yanıt “Ülkücüleri sokaktan çekti” olur.
Doğrudur. Bahçeli, geçmişteki acı deneyimlerin verdiği ders ile değişen dünya ve Türkiye konjonktürünü iyi harmanlayarak Milliyetçi Hareket’in siyaset tarzında önemli bir jargon değişikliği yaptı.
Bu değişikliğin, sokaktan çok çekmiş olan Türkiye’de MHP lehine estirdiği rüzgâr bir süre etkili olarak hüküm sürdü.
Bahçeli, teröre endeksli gündemin en uygun zemininde MHP’nin oyunu yüzde 18’lere kadar çıkararak, partisini iktidar ortağı yapmayı da başardı.
Üç benzemezli koalisyon hükümetinin sonu ve MHP’nin baraj altında kalmasının ardından alınan dersler, Milliyetçi Hareket’i yeniden parlamentoya soktu.
MHP nicedir yüzde 12-14 bandında bir oy oranıyla varlığını sürdürüyor.
CHP ve AK Parti kongrelerini düşünürsek MHP sessiz-sedasız bir kurultay süreci yaşıyor.
Pazar günkü kurultayda genel başkan ve parti yönetimi seçimi gerçekleştirilecek. Üstelik çok sayıda aday var. Bunların başında, Trabzon milletvekili Koray Aydın geliyor. MHP’nin kurultaya hangi tabloyla gittiğini, Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’le konuştuk. Batman, Şırnak, Bitlis ve Mardin il başkanları Türkeş’in odasının kapısındaydı. “BDP’nin hayatı durdurma çağrısına karşılık sadece bizim binalarımız açık” diyorlardı. “Biz dördümüz bile Kürtçe anlaşamıyoruz. Tek bir Kürtçe yok ki” diye anadil talebine tepki gösteriyorlardı. Türkeş’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
‘CHP’deki oyunlar gibi’
Bahçeli’nin karşısına çıkan adaylar neye güveniyor?
Dışarıdan müdahaleler var. Şayet sadece MHP’nin kendi iç dinamikleriyle bir yarış ortaya çıksa bunu farklı değerlendiririz. ‘Şunlar bunu destekliyor’ veya ‘Şu grup bunun aday olmasını arzu ediyor.’ O grup kim diye baktığımızda bugüne kadar MHP’yi desteklememiş. Peki MHP’yi desteklememiş bir grubun bir aday öngörmesinin mantığı nedir? Bunlar ilginç.
Kaset olayından bu yana süreç devam mı ediyor?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kürt sorununun çözümünde adreslerin başına İmralı’yı koymasının ardından geçen sürede önemli gelişmeler oldu.
Demokratik Toplum Kongresi temsilcilerinin Talabani ve Barzani ile buluştukları Irak temasları, PKK liderleri Murat Karayılan ve Duran Kalkan’ın, “Öcalan’a ihanet” olarak yorumlanan, muhataplığı kaptırmamaya çalışan açıklamaları, Suriye krizine koşut giden, alana yayılan ve son iki haftada düşüşe geçen terör saldırıları, Barzani’nin “silahı bırakın” çağrısı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Meclis’in açılışında yaptığı “demokratik açılım” olarak özetlenebilecek konuşması ile BDP Kongresi’nden yansıyan görüntüyü de bu sürecin önemli köşe taşları olarak saymalıyız.
“Muhatap artık İmralı” mesajının ardından, devletin ne yapmakta olduğuna dönük ipuçları aranırken, dün Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin imzasını taşıyan haber-analiz Ankara kulislerini hareketlendirdi.
BDP’li heyetlerin Cumhurbaşkanı Gül, AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal ve Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le görüşmelerinin, “bir bütünün parçaları” olarak ele alınması halinde, rüştünü bir türlü ispatlayamamakla eleştirilen BDP’nin merkezinde yer almaya
AK Parti’nin, önümüzdeki sürecin ipuçlarını veren kongresindeki genel hava ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmayı nasıl karşıladığını merak ettiğimiz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile dün sohbet olanağı bulduk.
Yeni yasama yılının açılışı nedeniyle gittiğimiz Meclis’te sorularımızı yönelttiğimiz Kılıçdaroğlu açısından da ana gündem maddeleri terör sorunu ve cumhurbaşkanlığı seçiminin hangi sistemle yapılacağıydı. Kılıçdaroğlu, AK Parti Kongresi’ni şöyle tarif etti:
‘Kendisini Köşk’e hazırlıyor’
“Kendisini Köşk’e hazırlıyor. Ancak o ihtimalin çok zor olduğunu söyleyeyim. Geçmişten bugüne baktığınız zaman, doğruları söylemeyen bir Başbakan’dır. Halka ağır faturalar ödetmiştir. Demokrasi konusunda son kurultayda medyaya karşı takındığı tavırla demokrat biri olmadığını tekrar göstermiştir. Aydın birisi değildir. Batı’nın etik değerlerinden uzaklaşmıştır. Her vatandaşın, böyle birisi cumhurbaşkanı olursa Türkiye’nin başına neler gelebileceğini düşünmesi lazım. Dış politikada bizi bu hale getiren cumhurbaşkanı olunca başka neler yapmaz? En son Neşet Ertaş’ın cenaze töreninde tabutun önünde yaptığı konuşmayı gördük. Dini siyasete alet etmiştir.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “ustalık” olarak nitelendirdiği döneminin ilk, kendisini Çankaya Köşkü’ne taşıyacak sürecin son kongresinde konuştu.
Konuşmanın bütününe baktığımızda Erdoğan’ın, “Cumhurbaşkanı olmayı hem hakettim, hem de olmalıyım” mesajını verdiğini söylemeliyiz.
Ayrıca bunu, mevcut sistemin “sembolik” cumhurbaşkanı olarak değil, yetkileri elinde toplamış bir başkanlık modeliyle sürdürmek istediğini de ilan etti.
Önerdiği üç model de Erdoğan’ın Çankaya’ya partisiyle beraber çıkmaya kararlı olduğu gösteriyordu.
Erdoğan, Özal gibi tabuları yıkan, parlak bir Başbakanlık siciliyle Köşk’e çıkmayı ama onun gibi yetkisiz kalmamayı istiyor.
Eğer Başkanlık sistemi ya da yarı başkanlık sistemine geçilemeyecekse “partili cumhurbaşkanlığı” sistemiyle AK Parti’nin yönetimini Cumhurbaşkanı olarak sürdürmeyi amaçlıyor.
Yalçın Akdoğan
Cumhurbaşkanlığı Basın Başdanışmanı Ahmet Sever’in açıklamaları Çankaya hesaplarını yeniden açtı.
Sever’in, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeniden aday olabileceğini belirtmesi, AK Parti cephesinden yapılan kimi açıklamalara üzüldüğünü söylemesi uzun süre tartışılacak. Dikkati çeken bir nokta da, Gül’ün, bu açıklamalar konusunda düne kadar bir yorum yapmaması. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Köşk’e çıkma niyetini açığa vurmuşken, Gül cephesinden böyle bir hamle yapılması kulisleri hareketlendirdi.
Merak edilen konuların başında, Gül’ün Basın Başdanışmanının yaptığı açıklamaların da Erdoğan’ı “üzüp üzmediği” geliyor.
Gül’ün, bu kadar kritik bir konuda rahatsızlığını doğrudan Başbakan’a iletmek yerine, kırgınlığının bir şekilde medya üzerinden yansıtılması da herhalde Erdoğan cephesinde üzüntü yaratmıştır.
34. Olağan Kurultay’dan, kendisini memnun eden bir tablonun çıktığı söyleyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla dün Milliyet ekibi olarak yeniden sohbet olanağı bulduk. PM listesindeki sıralama sorununun nereden kaynaklandığı üzerinde çalışıyordu.
Kuşkusuz, partinin “A takımı” olarak nitelenen MYK, Kılıçdaroğlu’nun tercihlerine göre şekillenecek. Bu çekirdek kadro, yerel seçimle başlayan kampanyaların ana sorumluluğunu üstlenecek. Oy çıtasını yükseltmekten başka yol yok.
“Artık ekip var”
Dün Kılıçdaroğlu’na, A takımını belirlerken delegelerin PM listesinde yaptıkları tercihlerin ne kadar etkili olacağını sorduk. Yanıtı şöyle oldu:
“Elbette ki kafamda bazı isimler var. Kurultaydan önce arkadaşlarla sohbet ederken onlara demiştim; ‘Bizim delegemiz, eleştirir, kızar, serttir ama sandığa gidince neye inanıyorsa ona göre oy verir.’ Özgür bıraktık delegeleri. Onlar, sunulan listenin içinden arzu ettiklerini seçtiler. Blok listeyi çağrıştıran bazı girişimler oldu ancak bunlara itibar edilmedi. Son derece demokratik bir seçim yaptı CHP. Çok memnunum. Güzel bir tablo çıktı ortaya.”
Peki CHP lideri MYK’yı oluştururken hangi kriterleri kullanacak? Kılıçdaroğlu’nun bu