Türkiye’de ve dünyada ölümlere neden olan küresel bir salgınla karşı karşıyayız. Yaşanılan her can kaybı yüreğimizi biraz daha burkuyor.
Esasen, dünyayı saran Koronavirüs salgını bazı şeylerin değerini daha iyi anlamamızı sağladı. Elbette en başta sağlığın. Ardından sokaklarda korkmadan, özgürce dolaşabilmenin, alış veriş yapabilmenin, dostlarla bir araya gelebilmenin değerini hatırlattı. Doğal olarak bunları sağlıklı bir şekilde yaşayabilmenin özlemini çekiyoruz.
Özlediğimiz şeylerden biri de spor ve özellikle de futbol. Dünyada milyonlarca insan futbol topunun yeniden hareketleneceği anı sabırsızlıkla bekliyor.
Elbette diğer spor dalları ve bunların takipçileri için de bu durum geçerli. Örneğin kendi adıma, en az futboldaki Şampiyonlar Ligi kadar basketboldaki EuroLeague heyecanını da çok özlediğimi belirtmeliyim.
Tabii bir de salgının küresel anlamda spora ve kulüplere verdiği ekonomik zarar söz konusu.
Gelgelelim ben başka bir konuya değinmek istiyorum. Spor dünyasının içerisinde yer alan pek çok insanın da rahatsızlanmasına neden olan bu küresel salgın karşısında fanatizmin ne kadar anlamsız kaldığını görmemiz gerekiyor. Futbol özelinde konuşursak, her ne kadar
Yaşadığımız şu süreçte oyuncuları futbola motive etmek oldukça zor. Seyircisiz derbinin ilk yarısındaki kötü oyunun temel nedeni de buydu.
Bunun dışında Galatasaray açısından ilk yarıdaki kötü futbolun başka nedenleri de vardı. Bunlardan biri Fatih Terim’in Belhanda tercihiydi. Fatih Terim her defasında hayal kırıklığı yaşamasına rağmen hâlâ Belhanda’ya inanmaya ve güvenmeye devam ediyor. Nitekim böylesine önemli bir derbide onu ilk on birde sahaya sürerek bu güvenini bir kez daha gösterdi. Lakin bir kez daha hayal kırıklığına uğramaktan kurtulamadı.
Galatasaray’ın ilk yarıdaki etkisizliğinin ve kötü görüntüsünün bir diğer nedeni de Lemina’nın stoperlerin arasına çok fazla girmesiydi. Bu nedenle sarı- kırmızılılar orta sahada bir kişi eksik kaldılar. Belhanda’nın da etkisizliğiyle bu sayı ikiye çıktı. Böyle olunca da orta sahanın hakimi Beşiktaş oldu. Bu durum, Galatasaraylı futbolcuların rakip sahaya geçişlerde sorun yaşamalarına ve çoğu zaman uzun top kullanmak zorunda kalmalarına neden oldu. Ancak sarı- kırmızılılar bunda da başarılı olamadılar.
Gelgelelim ilk yarıda gol pozisyonlarını bulan da yine Galatasaray’dı. Özellikle Feghouli’nin kaçırdığı pozisyon çok netti.
Ligde 25 Ocak’taki Medipol Başakşehir galibiyetinin ardından maç kazanamayan Fenerbahçe, bu seriyi Konyaspor karşısında da sürdürdü. Üstelik sarı- lacivertliler, dokuz kişi kalan rakipleri karşısında hiçbir varlık gösteremediler.
Rakibini genellikle kendi sahasında karşılayan, orta sahada Fenerbahçeli futbolculara yakın savunma yapan, Muriqi’yi stoperler tarafından sıkı markaja alan ve özellikle sağdan Skubic ile etkili çıkışlar yapan Konyaspor; yarattığı üçüncü tehlikede golü buldu.
Fenerbahçe ise hiç efektif olamadığı ilk yarının ardından ikinci yarıda biraz kıpırdansa da tam anlamıyla bir etkinlik göstermedi. Sarı- lacivertliler, Konyaspor’un dokuz kişi kalmasından sonra şuursuz ataklar gerçekleştirdiler. Ancak bunlar gole dönüşemedi ve Fenerbahçe galibiyet hasretini yedi haftaya çıkarttı.
Fenerbahçe açısından işler gerçekten hiç iyi gitmiyor. Sarı- lacivertliler, kelimenin tam anlamıyla eriyorlar. Elbette geçen sezonun ardından bu sezonun da hüsrana dönüşmesindeki en büyük sorumluluk yönetime ait. Büyük ümitlerle işbaşına gelen Ali Koç ve yönetimi tam anlamıyla hayal kırıklığı yarattılar. Yukarıdan başlayan ve tüm katmanlara sirayet eden hatalar zinciri, takımın
Ligin zirvesini yakından ilgilendiren Sivasspor- Galatasaray maçı birçok hikayeye sahne oldu.
Karşılaşmaya Sivasspor oldukça tempolu ve baskılı başladı. Nitekim kırmızı- beyazlılar bu yoğun baskılarının karşılığında henüz yedinci dakikada 1-0 öne geçmeyi başardılar.
İşte bu golden sonra karşılaşmada başka bir hikaye başladı. Çünkü Sivasspor bu golden sonra anlaşılmaz bir şekilde geri çekilmeye başladı. Galatasaray ise aynı Fenerbahçe derbisinde olduğu gibi yenik duruma düşmesine rağmen sakin kalarak kendi oyununu oynamaya çalıştı. Nitekim sarı- kırmızılılar, Sivasspor’un geri çekildiği bu süreçte gittikçe oyuna ağırlıklarını koydular ve bunun sonucu olarak da önce beraberliği yakaladılar ardından da öne geçtiler. Bu arada Galatasaraylı futbolcular attıkları iki golün dışında birçok pozisyona da girdiler. Kısacası ilk yarı Galatasaray lehine çok daha farklı bir sonuçla tamamlanabilirdi.
İkinci yarıya da iyi başlayan konuk Galatasaray’dı. Ancak 58. dakikadaki penaltı golüyle Sivasspor’un beraberliği yakalamasının ardından oyunda hikaye yine değişti. Bu golden mental olarak olumsuz etkilenen Galatasaraylı futbolcular, bunu oyunlarına da yansıttılar. Bu da Galatasaray’ın
Galatasaray açısından geçen haftayı kendisi gibi derbi zaferiyle kapatan Gençlerbirliği ile yapacağı karşılaşma büyük önem taşıyordu. Özellikle Trabzonspor ve Sivasspor’un haftayı üç puanla kapatmaları, Gençlerbirliği maçının önemini daha da arttırmıştı. Ancak henüz üçüncü dakikada Donk ile 1-0 öne geçen sarı- kırmızılılar, beklediklerinden çok daha rahat bir galibiyet aldılar.
Galatasaray, 1-0’dan sonra soldan Onyekuru’yu rakip defansın arkasına kaçırarak tehlike yaratmaya çalıştı. 2-0’dan sonra ise oyunu rölantiye alan sarı- kırmızılılar, hücumlarda daha çok set oyununu tercih ettiler.
Rakibi karşısında ikinci yarıda da oyunun tek hakimi olan Cim Bom, bu devrede de rahat oyununu sürdürdü ve karşılaşmadan 3-0’lık bir skorla ayrılmayı başardı. Ancak skor çok daha farklı da olabilirdi.
Son zamanlarda oyun olarak çıtayı oldukça yükselten Galatasaray, Gençlerbirliği karşısında da bunu sürdürdü. Donk, defanstaki başarılı oyununu ve gollerini devam ettirirken Ömer Bayram da asistlerini sıralamayı sürdürdü. Lemina’nın yokluğunda ön plana çıkan Seri, bu maçta da adeta bir maestro gibiydi. Diğer taraftan sağda Mariano ve Feghouli, solda da Onyekuru, Gençlerbirliği defansını
Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yirmi yıl sonra mağlup etmeyi başaran Galatasaray tarihi bir galibiyete imza attı.
Esasen iki takım adına da konuşulacak çok şey var. Ancak sahaya ve skora teknik direktör farkının yansıdığını net olarak söyleyebiliriz. Bir tarafta takımını derbiye her açıdan iyi hazırlayan Fatih Terim; diğer tarafta ise bunun tam tersini yapan, oyun anlayışından saha kurgusuna kadar her şeyi hatalı olan Ersun Yanal. Kaldı ki Fatih Terim, ikinci yarıda Belhanda’yı oyunda tutarak büyük bir risk aldı ve Ersun Yanal’a fırsat verdi. Ancak Ersun Yanal bunu değerlendiremediği gibi her açıdan kötü durumdaki oyuncuları da Galatasaray’ın son bölümde üçlü stopere geçip aşırı bir şekilde geriye yaslanmasından faydalanamadılar. Bu anlamda Mehmet Ekici’nin oyuna girdiği 88. dakikadan sonra yarattığı tehlikeler ve sergilediği performans, bu oyuncunun çok daha önceden oyuna dahil edilmesi gerektiğini gösterdi ve Ersun Yanal’ın hanesine bir eksi daha yazılmasına neden oldu.
Başa gelirsek, hemen herkes Fenerbahçe’nin maçın başında taraftarının da desteğiyle baskılı, tempolu ve agresif bir oyun ortaya koyacağını sanıyordu. Ama bunun yerine rakibi ikinci bölgede karşılayan, pres
Vodafone Park, dün gece Beşiktaş ile Trabzonspor arasında müthiş bir maça sahne oldu. Ortaya koydukları harika futbol ve mücadelelerinden ötürü iki takım oyuncularını da tebrik etmek gerekiyor.
Trabzonspor, ‘’ futbolda atanın ve tutanın iyi olacak ‘’ çıkarımını doğrularcasına bir oyun oynadı. Sörloth attı, Uğurcan tuttu ve Fırtına, böylesine zor bir deplasmandan bir puan çıkartmayı başardı.
Esasen maça Beşiktaş baskılı başladı. Ancak golü bulan konuk Trabzonspor oldu. Sörloth’un henüz maçın başında gelen bu golünden sonra da Beşiktaş baskısı sürdü. Siyah- beyazlılar özellikle Gökhan Gönül ve Lens ile sağ kanadı çok etkili kullandılar. Sturridge’nin hem hücum hem de savunmada hiçbir varlık gösterememesi de bunda etkili oldu. Hüseyin Çimşir’in ilk yarıda Sturridge ile Guilherme’nin yerlerini değiştirmesi de buna çözüm olmadı. Bunun üzerine Hüseyin Çimşir ikinci yarının başlarında Sturridge’in yerine savunma ağırlıklı Kamil Ahmet Çörekçi’yi sahaya sürdü. Ama yine de Kara Kartal’ın bunaltıcı ataklarını önleyemedi.
Gerçekten de Beşiktaş, Sörloth’un 5.dakikadaki golünden sonra Guilherme’nin ilk yarıdaki pozisyonu hariç maçı tamamen tek kaleye çevirdi. Ancak Trabzonspor kalecisi
Yeni Malatyaspor maçının Galatasaray açısından kolay geçmeyeceği henüz 17. saniyede Seri’nin kaptırdığı topta Gökhan Töre’nin vuruşuyla yaşanan tehlikeden belli oldu. Bu zor şutu çıkartan ve maç boyunca hep doğru zamanda doğru yerde olan Muslera, bir anlamda Galatasaray’ı oyunda tutan isim oldu.
Beşiktaş, Fenerbahçe, Alanyaspor ve Sivasspor’un kaybettiği haftada Galatasaray’ın kazanıp haftaya Kadıköy’e 42 puanla gitme zorunluluğu duyması, sarı- kırmızılıların gerginleşmelerine neden oldu. Nitekim maç boyunca bunu net olarak hissettik. Yeni Malatyaspor’un sert futbolu ve son haftalardaki durumları nedeniyle onların da gergin olmaları ve bunu sahaya yansıtmaları oyundaki gerilimi iyice yükseltti.
Gergin maçın ilk bölümlerinde Galatasaray istediklerini sahaya yansıtamadı. Fatih Terim, Mariano’nun cezası nedeniyle oynamadığı karşılaşmada Linnes’i de Fenerbahçe derbisini düşünerek riske atmak istemedi ve formayı Şener’e verdi. Ancak Şener ne savunmada ne de hücumda etkili olabildi. Nitekim ikinci yarının başında da yerini Linnes’e bıraktı.
Terim, solda açıkta ise maç eksiğini gidermesini istediği Onyekuru’yu görevlendirdi. Elbette Onyekuru’nun bu maçta geniş alan bulacağını