‘Metrobüs yerine monoray’

24 Aralık 2012


Mevcut caddelerden tırtıklanmış yüzeysel raylı sistemleri saymıyorum. Nostaljik tramvay, hafif metro ve benzerleri... Çünkü bunlar bir yandan fayda sağlarken diğer yandan çoğu kez yolları daraltıp sıkıştırıyorlar, kötü hava koşullarında sorun yaşıyorlar.
Esas olan mevcut yollardan ayrı, aşağıda, ya da yukarıda raylı toplu taşım sistemi kurabilmek. Metro bu yönde çok geç kalmış Istanbul için yapımı pahalı ve yavaş bir sistem. Taksim-Levent arası 8 kilometreyi 12 yılda bitirebildik, fahiş paralar ödedik. Inşaat devam ediyor, Metro projeleri bitene kadar İstanbullu da bitecek. Metroyu yapımı hızlı ve ekonomik başka bir sistemle desteklemek kaçınılmaz.
‘Monoray’, diğer bir deyişle ‘Havaray’ bu iş için biçilmiş kaftan. Direkler üzerinde tek rayda giden bu sistem birçok ülkede başarıyla kullanılıyor. Mevcut yollara sıkıştırılan raylı sistemler veya metrobüs, minibüsler gibi kentsel dokuyu kesmiyor, mevcut ulaşımı boğmuyor. Kolay, ucuz, güvenli. Şehri havadan görüyorsunuz, yerin dibine inmiyorsunuz.
Monoray, Boğaz köprülerinden de rahatça geçebilirdi. Bizim metrobüs tersten gittiği ve Boğaziçi Köprüsü’ de normal sol trafiğe karışmak zorunda olduğu için Köprü’nün iki

Yazının Devamı

Hangisi daha değerli?

20 Aralık 2012

Bana göre yanlış ama; sanat dünyası bunu konuşuyor. Osman Hamdi Bey’in “Vazo Yerleştiren Kız” tablosunun 1883 tarihli açık mor elbiseli versiyonu geçtiğimiz pazar 2,6 milyon (vergi ve komisyon eklenince 3,3) liralık rekor fiyatla Mehmet Ali ile Seher Aydınlar çiftinin oldu. Önceki gün de 1881 tarihli sarı elbiseli versiyonunun, Feryal-Kemal Gülman Koleksiyonu’nda olduğu ortaya çıktı. “Daha değerlisi onda” başlığıyla Vatan’da yer alan haberde sarısının açık morlusundan daha “büyük” olduğu vurgulanıyordu. Ancak, Kemal Bey’le evlendikleri yıl (1991) tabloyu aldıklarını söyleyen Feryal Hanım fiyatını hatırlamıyordu.
Haklı, aradan uzun yıllar geçti, ama ben hatırlıyorum. Sarı elbiseli “Vazo Yerleştiren Kız’’a o gün 700 milyon (üç sıfır atılacak) lira vermişlerdi. Kimliklerinin açıklanmasını da istememişlerdi. Sakallı Ahmet olarak bilinen Maçka Mezat’ın sahibi Ahmet Utku da iyi sır tutmuştu.
Bugün satılan açık mor elbiseli kızı da yine o günlerde terzi Ciyadet Perin’in Taksim’deki evinde görmüştüm. Beyaz boyalı bir duvarda asılıydı. Ciyadet Hanım, “46 yıldır aynı yerde” demişti. Sonra da, Sakıp Sabancı, Ali Koçman’ın talip olduğunu belirterek “Allah sattırmasın” diye eklemişti.

Yazının Devamı

BELEDİYEDEN ŞAFAK BASKINI

17 Aralık 2012

Beykoz Belediyesi geçen hafta, Beykoz Konakları’nın bulunduğu Saip Molla Özel Ormanı’nda bordo berelileri kıskandıracak bir operasyon yaptı. Saat 05.00’de çelik telleri keserek bölgeye sızan öncü timler K9 köpeği dobermanı ilaçla uyutup etkisiz hale getirdi. (görüntüleri ve veteriner raporu var) Çevre güvenliği sağlanınca da lojistik birlikler alana girdi. Site sakinleri dozer homurtularıyla uyandığında artık çok geçti. Yol operasyonunun ilk aşaması bitmiş, ağaçlar kesilmişti. Sitenin spor kompleksi de kullanılamaz hale getirilmişti.
Konuyu duyunca Beykoz Belediyesi’ni aradım.
Gelen bilgi “Acarkent-Beykoz Konakları arasında yol çalışması yapıldığı, vaziyet planında bu yolun yer aldığı, yapımı için sitenin taahhütte bulunduğu, yapmayınca da belediyenin müdahale ettiği, sitenin de şikayetçi olmadığı” yolundaydı

Savaş alanı gibi
Dün olay yerindeydim. Kesilen ağaçları, spor tesisi kalıntılarını gördüm. Tam gaz faaliyetteki dozerleri izledim. Sonra da site yönetimini dinledim. Duyduklarım, belediyenin bilgileriyle taban tabana zıttı. İşte anlatılanlar:
“Belediye, kamulaştırma kararı, Orman Genel Müdürlüğü’nden alınmış izin olmaksızın site arazisine izinsiz

Yazının Devamı

Deprem konteyneri nereye gitti

13 Aralık 2012


1999 depreminde, binlerce insanımızı kaybettik. Enkaz altındakilere ulaşabilmek için seferber olduk. Kurtarabildiğimiz her can için kucaklaştık, gözyaşı döktük. O günlerde kulaklarımızda çınlayan tek bir cümle vardı: “Sesimi duyan var mı?”
Sonra insanları depremin değil çürük binanın öldürdüğünü anladık, kurtarma konusundaki yetersizliğimizi fark ettik. Ve birbirimize “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye söz verdik.
Sağlam binalar yapacak, Mahalle Afet Gönüllüleri(MAG) ordusu kuracaktık.
Geldik 2013’e; bakalım sözümüzü ne kadar tuttuk? Sorunun yanıtını Yenikent MAG Koordinatörü Zeki Şahin veriyor:
“1999’da enkaz altındaki insanların büyük bölümünü komşuları çıkarmıştı. Vatandaşın elinde imkan olsaydı bu oran daha da artacaktı.
Bu nedenle, ‘Mahalle Afet Gönüllüsü(MAG)’ ekipleri oluşturuldu. Mahallelere bir konteyner konuldu. İçi de 50 kişilik ekibin kıyafetleri, jeneratörler. İlkyardım malzemeleri çadır gibi her türlü malzeme ile donatıldı. Parası (gönüllülerin içtiği çaylar dahil) İsviçre Kalkınma Bankası tarafından karşılandı. Biz de Kocaeli İli Derince İlçesi Yenikent Mahallesi olarak bu şanslı mahallelerden biriydik. Mahallemize afet konteyneri konulmuştu

Yazının Devamı

‘Adalet istiyoruz’

10 Aralık 2012

Selin Tiryaki; 2010’da Maltepe sahilinde karşıya geçmek isterken motosikletli trafik polisi çarptığında 19 yaşındaydı. Bugün yaşamıyor.
Hüseyin Sarıçiçek; Kazaya neden olan polis. 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılandı. Hakkında verilen 2 yıllık hapis kararı aylık 500 lira ödemeli taksitli para cezasına çevrildi. Bugün polisliğe devam ediyor.
Reşat Tiryaki; Kızını kaybeden baba. Kadıköy-Pendik hattında minibüs şoförüydü. Bugün taksicilik yapıyor. İşi gereği de o polisle karşılaşıyor.
Bu kaza; bulunamayan mobese görüntüleri, olmayan fren izleri, çelişkili bilirkişi raporlarıyla çok tartışıldı. Söz şimdi Yargıtay’da. Çıkacak sonuca göre de AİHM’ye götürülecek. Bu hukuki boyutu.
Ama bir de vicdani boyutu var. Acılı baba diyor ki:
“Ben minibüs şoförü o trafik polisi. Son iki aya kadar 10 günde bir karşılaşıyorduk. Hiç olmazsa Avrupa yakasına verselerdi.”
Garip olan da bu. Adam kızını kaybetmiş, kazaya neden olan kişiyle sürekli göz göze geliyor. İnanamadım, trafik şubeye sordum Hüseyin Sarıçiçek Selamiçeşme’deki Trafik Denetleme Şubesi’nde görevliymiş. Şimdi makam şoförlüğü yapıyormuş.

Yazının Devamı

Neden ‘Sokaktaki insan’

6 Aralık 2012


Televizyon ve gazete haberlerinin vazgeçilmezidir; “Sokaktaki İnsan”
Spiker sık sık “Bunu bir de sokaktaki insana soralım” der. Ardından da muhabirin uzattığı mikrofona konuşan çeşit çeşit insan görüntüleri gelir ekrana.Ya da görüşleri kamuoyunun “nabzı” olarak yansır gazete sayfalarına.
Kimdir bu “Sokaktaki İnsan”?
Evsiz-barksız, işsiz-güçsüzler mi?
Vur patlasın çal oynasın, hayat hoş gerisi boş diyenler mi?
“Kendini bilmezlerce” küçümsenen bir kesim mi?

Yazının Devamı

Cezaevlerinde bavullar hazır

29 Ekim 2000


      Hükümetin af atağı cezaevlerini sakinleştirdi. Adli bölümde bavullar hazır. Siyasi koğuşlar ise beklemede. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun, 'Aftan 35 bin kişinin yararlanacağını' söylüyor. Yani; cezaevleri yarı yarıya boşalacak...
      Toplam 556 cezaevi var. Normal kapasite ise 72 bin 535... Ancak doğudakiler hariç hepsi tıka basa dolu. Aynı yatağa üç mahkumun düştüğü koğuşlar bulunuyor. Ertosun, diğer bir sıkıntının da tadilatlardan kaynaklandığını belirtiyor. 'Oda sistemine geçiş için halen 42 cezaevinde çalışma var. 73 olarak planlamıştık ama; içerde insan olduğu için zorlanıyoruz. Afla birlikte rahatlama olacak' diyor.
       Özeti; binalar da soluklanacak...

Fırtına öncesi sessizlik
      Af isyanları artık bitti mi? 'Zaten hepsinin nedeni af değildi' diyor Ertosun, ardından da Adana ve Bayrampaşa isyanlarını örnek veriyor:
      "Adana'daki olay Şirinler çetesi mensuplardan Ali Aksoy'un naklinden dolayı çıktı, affa büründürüldü. Bayrampaşa'da ise geçen cumartesi 100 kişiyi

Yazının Devamı

Para tuzağı

28 Ekim 2000


      Karayollarında radarla hız kontrolüne tamam. Ama para tuzağına hayır... Önceki gün gazetenin görev aracıyla Kütahya'dan dönüyoruz. Kenti çıktıktan bir süre sonra polis durduruyor. Arkamızdan gelen diğer araçları da... Normal trafik uygulaması diye düşünürken memur 'radara yakalandınız' diyor. Hoppala ne radarı! Hızımız 90 kilometrenin üstünde bile değil. Bunu durduran polisin elindeki not da doğruluyor. Aynı durum diğer araçlar için de geçerli. 70 - 80 kilometre yaptıkları gerekçesiyle ceza yiyenler var. Hep birlikte itiraz ediyoruz. Yanıt komik: 'Burası meskun mahal. Azami hız 50 kilometre.' İyi de yolda hız limitini gösteren tek bir levha yok. Yolun çevresinde konut, işyeri de hak getire. Üstelik tek şeritli yolda kamyonlar vızır vızır işliyor. Polisin yanıtı malum: 'Ben değil merkez bilir.' Sonuç; 17 milyon liralık makbuz...

Gökyüzü SOS veriyor...
      Türk sivil havacılığında felaket 'geliyorum' diyor. İstanbul semalarında çarpışmaktan kurtulan THY uçakları bunun açık kanıtı. Pilotlar son anda uyanmasa gökten ceset yağacak. Üstelik bu hemen her gün yaşanıyor.
      

Yazının Devamı