Hülya'dan destek!

16 Eylül 2000


      Yetim, yoksul, yetenekli...
      Bunlar Darüşşafaka'nın 3 Y'si, daha doğrusu anayasası...
      Burada okumak için sadece babasız ya da fakir olmak yetmiyor. Mutlak başarı da aranıyor. Ve Darüşşafaka tam 137 yıldır bu nitelikteki çocuklara kucak açıyor. Hem de hiç ödün vermeden...
      İşte dün ülkenin geleceği olan bu çocukları aydınlık yarınlara ulaştırmak için omuz omuza vererek 'yok'ları özverileriyle 'var' edenlerin gecesiydi. Maslak'taki okulun havuz başında kimler yoktu ki; politikacılar, sanatçılar, gazeteciler, bürokratlar, işadamları... Ve de bu dev çınarı bağışlarıyla ayakta tutan hayırseverler...
      Darüşşafakalılar gururla yaptıklarını anlattılar. Okulda halen 900 öğrenci eğitim (öğrencinin cep harçlığı dahil her şeyi karşılanıyor) görüyor. Ancak kapasite daha yüksek. Ama Anadolu'daki anneler çocuklarından ayrılmak istemedikleri için İstanbul'a yollamıyorlarmış. Varsın yollamasın demek yok... Darüşşafaka oralara gitmeyi planlıyor. İlk hedef Diyarbakır ve Erzurum'da yatılı okul (300'er

Yazının Devamı

Fırsat eşit(siz)liği...

13 Eylül 2000


      'Çocuk merkezli bir anayasa istiyoruz', 'Bizler için de demokrasi', 'Eğitimde ayrımcılık olmasın, yoksul - zengin eşit olsun', 'Devlet okulları da özel okulların fizik ve eğitim düzeyine çıkarılsın.'
      Bunlar çocukların çığlıklarıydı... Haziran 2000'de toplanan 1. İstanbul Kurultayı'nda 'Lütfen bizi dinleyin' diye haykırmışlardı. Hem de Milli Eğitim, Sağlık, Adalet Bakanlığı yetkililerinin yüzlerine...
      İşte yeni bir eğitim yılı başladı. Ne değişti? Hiç. Cumhuriyet Türkiye'si okullaşma açısından en iyi durumda ama; her 5 çocuktan biri (okul çağındaki çocukların yüzde 20'si) okuyamıyor. Nedeni de yoksulluk. Hepimiz çocuğunu okula göndermek istemeyen kara kafalar olduğunu biliyoruz. Devlet bu konuda cezai yaptırım da uyguluyor. Ancak, bir de gerçekten okutmak istediği halde gönderemeyenler var. Devlet ile özel, hatta devletin okulları arasındaki uçurum ise ürkütücü... Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin, bunu 'Sosyal göstergeleri dikkate almadan sosyal siyaset yapmak' olarak değerlendiriyor. Yani; belki iyi şeyler düşünen yetkililer var ama; bu çocukların

Yazının Devamı

Kalıcı konut fırsatçıları

12 Eylül 2000


      Deprem bölgesinde kalıcı konut inşaatları sürüyor. Bayındırlık Bakanlığı, Başbakanlık Proje Uygulama ve gönüllü kuruluşlarca üç koldan yapılan ev sayısı 38 bin... Ve devlet taahhüt edilen tarihte evlerin biteceği iddiasında. Yani kalıcı konutlar 31 Aralık 2000'de hak sahiplerine dağıtılacak.
      Sevindirici gelişmeler. Ancak, 'Evimi kendim yapacağım' deyip de parayı tercih edenler arasında sıkıntı yaşanıyor. Özellikle de köylerde... Fırsatçı müteahhitler türemiş, köy köy dolaşıp hak sahiplerinden 'Evinizi ben yaparım' diyerek vekaletname topluyormuş. Amaç; yardım paralarını almak. Malumunuz yardım miktarı belediye sınırları içinde 6, dışında 3.5 milyar lira...
      Garibim köylü ne yapsın? Çaresizlik içinde veriyor vekaletnameyi. Ya adam paraları alıp tüyse? Karşılığında teminat falan hak getire. Ya da 'Sizin paranızla bu kadar oldu' uyanıklığıyla fazladan para talep ederse?.. Maliyet 10 - 15 milyarı bulursa?..
      Bayındırlık Bakanlığı bunların mümkün olmadığını savunuyor. Yardımların konutların gerçekleşme durumuna göre parça

Yazının Devamı

Eğitimde irtica operasyonu

10 Eylül 2000


      İrticanın sızmadığı yer yok. En tehlikelisi de okullardaki... Devlet bir yığın irtica yuvasını kapattı ama; öğretmen ordusu içinde hala kara kafalılar mevcut. Hedef açık, düşüncesiyle, kitabıyla körpe beyinleri zehirlemek.
      Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Bener Cordan, son iki yılda irticai faaliyetlerinden dolayı 500'den fazla öğretmenin işine son, binlerce öğretmene de ceza verildiğini söylüyor. Cordan, 'Bitiremedik elbette ama; bu bir süreç' diyor. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Orhan Özalp ise okullarda okutulan 300'den fazla kitap - derginin irticai, çağdaş anlayıştan uzak olduğu gerekçesiyle yasaklandığını belirtiyor.

Yasal boşluk var
      Türkiye'de 550 bin civarında öğretmen var. Müsteşar Bey, bakanlık bünyesinde tümünü izlemek amacıyla özel bir birim oluşturulduğunu vurguluyor. Ancak, irticayla savaşta yasal boşluk olduğundan yakınarak şöyle diyor:
      "625 sayılı yasanın 125. maddesinde irticanın net bir tanımı, müeyyidesi yok. Sadece 'kurumda bu işleri yapan görevden çıkarılır' hükmü yer alıyor. Yani okulda

Yazının Devamı

Okulda irticaya dikkat!!!

9 Eylül 2000


      Sekiz yıllık zorunlu temel eğitimin ana hedefi; çocukları irticacı, karanlık kafalardan kurtarmak. Malum bazı partiler, sözde dernek ve kuruluşlar okulları arka bahçeleri olarak kullanıyorlardı. Eğitim adı altında çocukları zehirliyor, nifak tohumları ekiyorlardı. Ne de olsa tarikat şeyhlerinin Başbakanlık Konutu'nda ağırlandığı bir ülkede yaşıyoruz... Tehlike bitti mi? Hayır. Eskisi kadar olmasa da devam ediyor. En büyük silahları ise Talim ve Terbiye Kurulu'nun listesine sızan kitaplar... Sözüm ona; her öğretmen eğitim vereceği kitabı seçmekte özgür. Ancak; bazı okullarda Atatürkçü, laik, çağdaş yazarların kitaplarının okutulması yasak... Bu konuda ısrarcı olan öğretmenlere, baskı - tehdit uygulayan müdürler dahi var. İşte İstanbul Ümraniye - Dudullu'dan bir öğretmenin (adı bizde saklı) feryadı:
      "Yurtiçi ve dışında 23 yıldır çalışıyorum. Babam da öğretmendi. Benim gibi beş ablam da öğretmen. Ama ben yeni bir ders yılı öncesinde çok çaresiz ve umutsuzum. 2000'li yıllarda çocukluğumdaki eğitimde görmediğim geriliklere tanık oluyorum. Ve ben buna mecbur ediliyorum. Şöyle ki:
    

Yazının Devamı

Hafiyesi milletvekili...

6 Eylül 2000


      İstanbul dolandırıcılar cenneti. Uyanıklar akla hayale gelmedik yöntemlerle vatandaşın parasını çarpıyor. En popüler olan da Defterdarlık, SSK, Emniyet adını kullanarak hayali gecelerin davetiyesini pazarlamak. Malum halen cezaevinde bulunan Selçuk Parsadan da aynı yöntemle dönemin başbakanını avlayıp örtülü ödeneği hortumlamıştı.
      Ama zokayı yutmayanlar da var. Hatta dedektif gibi iz sürüp, uyanıkları adalete teslim edenler bile var. Sözü uzatmadan konuya girelim.
      9 - 10 Ağustos tarihinde Ayfer adlı bir hanım Balay Dayanıklı Tüketim Malları Sanayi ve Ticaret Ltd.'yi arar. İstanbul SSK incelemede çalıştığını belirterek, emekli olan müfettiş arkadaşlarına bir veda gecesi düzenleyeceklerini söyler. Ve davetiye alarak maddi katkı sağladıkları takdirde, şirketlerinin denetlenmeyeceği taahhüdünde bulunur. Tesadüf bu ya telefona yanıt veren şirketin sahibi DSP İstanbul milletvekili Mustafa Düz'dür... Sonrasını milletvekilimizden dinleyelim:
      "Konuşma sırasında kendilerine nasıl ulaşacağımı söyledim, bir telefon numarası

Yazının Devamı

Bunun adı Av değil katliam

5 Eylül 2000


      Çanakkale av ve yaban hayvanı açısından önemli bir merkez. Başka bir deyişle avcıların gözdesi. Ama; acil önlem alınmazsa yakında bu özelliğini yitirmek üzere. Çünkü İstanbul, İzmir, Tekirdağ, Bursa, Balıkesir'den akın eden avcılar ne yasa tanıyor ne vicdan... Üstelik çoğu da kaçak. Yani avlanma parası dahi yatırmıyor. Ve yasak olmasına rağmen av furyası sabaha dek sürüyor, teyp - özel ses cihazları, ışıldaklarla hayvanlar tuzağa düşürülüyor. Yetkililer ise seyrediyor!. Bunun adı av değil düpedüz katliam...
      Çanakkaleli fahri av müfettişi (adı bizde saklı) gönderdiği mesajda yapılan canavarlığı örnekleriyle açık açık anlatıyor. Üstelik aynı bilgileri Milli Parklar ve Av - Yaban Hayvan Genel Müdürü'ne, yani onların baş koruyucusuna da defalarca yazmış. Altına imzası ve fahri müfettişlik numarasını da koyup, makama (!) yaptığı uyarılarda aynen şöyle diyor:
      "Katliam derecesindeki avlanmayı daha önceki raporlarımda belirtmeme rağmen bir sonucunu göremedim. 1997 yılında gece avlanma yapan kaçak avcıları yakalattık, mahkeme serbest bıraktı. Sonunda ben zor durumda

Yazının Devamı

Sağlık yoğun bakımda

27 Ağustos 2000


      Devlet hastaneleri ve sağlık ocaklarında sistem bir türlü rayına oturamıyor. Gereksiz harcama, israf, adam kayırma, nüfuz kullanma ne ararsan var. Kuyruklar, hastadan para talebi de cabası... SSK hastanelerinin durumunu anlatmaya gerek dahi yok. Bıçak parası adı altında avanta vermeyen sigortalı, hastaneye dahi yatamıyor. Doktor yokluğundan kapısına kilit vuran bölümler dahi mevcut. Sözüm ona sosyal devlet!!! Garibana sağlık hizmeti lafta parasız ama; paralı. Aynen eğitimde olduğu gibi...
      İzmir - Karşıyakalı okurumuz M. Ali Akdeniz'in sesine kulak verelim:
      "İzmir'deki sağlık ocaklarında vatandaşlardan ücret alınıyor. İlgililer nedenini, hükümetin ödenek vermemesine bağlıyor. Bazı sağlık ocaklarına bakıyorsunuz, lüks, israf almış başını gitmiş, bazılarında doktor - hemşire yok. Bu nasıl bir çelişki. Bütün dünyada sağlık hizmetleri ücretsiz, bizde ise ekonomik sıkıntılar içinde çırpınan, memur, işçi, emekli çaresiz... Sayın Bakanımız Osman Durmuş'un kulakları çınlasın..."
      Yoksa bu paralar, otomasyona geçmeyi planlayan

Yazının Devamı