'Çocuk merkezli bir anayasa istiyoruz', 'Bizler için de demokrasi', 'Eğitimde ayrımcılık olmasın, yoksul - zengin eşit olsun', 'Devlet okulları da özel okulların fizik ve eğitim düzeyine çıkarılsın.'
Bunlar çocukların çığlıklarıydı... Haziran 2000'de toplanan 1. İstanbul Kurultayı'nda 'Lütfen bizi dinleyin' diye haykırmışlardı. Hem de Milli Eğitim, Sağlık, Adalet Bakanlığı yetkililerinin yüzlerine...
İşte yeni bir eğitim yılı başladı. Ne değişti? Hiç. Cumhuriyet Türkiye'si okullaşma açısından en iyi durumda ama; her 5 çocuktan biri (okul çağındaki çocukların yüzde 20'si) okuyamıyor. Nedeni de yoksulluk. Hepimiz çocuğunu okula göndermek istemeyen kara kafalar olduğunu biliyoruz. Devlet bu konuda cezai yaptırım da uyguluyor. Ancak, bir de gerçekten okutmak istediği halde gönderemeyenler var. Devlet ile özel, hatta devletin okulları arasındaki uçurum ise ürkütücü... Çocuk Vakfı Başkanı
Mustafa Ruhi Şirin, bunu 'Sosyal göstergeleri dikkate almadan sosyal siyaset yapmak' olarak değerlendiriyor. Yani; belki iyi şeyler düşünen yetkililer var ama; bu çocukların ortak iyiye ulaşma çabalarına yetmiyor. Çünkü dinliyorlar, dinledikleriyle kalıyorlar...
Üzen görüntüler
Sorun sadece derslik, öğretmen, kitap yetersizliği değil. Öğrencinin sağlığı, gelişimi de sıkıntılı. Şirin, 'Her okulda bir hemşire olması gerektiğini biliyor musunuz?' diye soruyor. Ardından da devam ediyor:
"Koca İstanbul'da 17 okulda hemşire var, o da özellerde ve göstermelik. Her okulda psikolog olması gerekiyor. Ama İstanbul'da 2 bin 400 okul varsa 2 bininde yok. Rehberlik araştırma merkezi yok. Kim bu çocuklara psikolojik yönden danışmanlık yapıyor? Okulların tuvaletleri pislikten geçilmiyor. Dersliklerde çocuk sayısı çok yüksek. İstanbul için ortalama 47... Bu nedenle her çocuk için yeterli olan 4 metreküp hava standardı 0.8 düzeyinde. Başka deyişle çocuklar oksijensiz büyüyor. Çoğu okulda bahçe yok ya da çok yetersiz. Ve parasız yatılı okul, yuvaya gitmek için binlerce çocuk sırada..."
Bunlar İstanbul'la ilgili veriler. Varın Anadolu'yu siz düşünün...
Türkiye'de yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfusun 13 milyon civarında olduğunu vurgulayan Şirin, şöyle diyor:
"Sekiz yıllık eğitim sorunu azaltmış gibi gösterse de tamamen çözemedi. Çözemez de. Çünkü Türkiye'de her dört çocuktan biri çalışıyor. Çalışma yaşı da sürekli küçülüyor. Ve bu sorunu polis marifetiyle çocukları toplayarak çözemezsiniz."
İşte Türkiye'nin çocuk yüzlü haritası. Bu görüntü 21. yüzyılın Türkiye'sine yakışıyor mu?..
Ortasını bulmak!..
Denizdeki balıkları tükettik, şimdi de balıkçılık adı altında canım koyların içine ediyoruz.
Üretim çiftlikleri en güzel yerlere olur olmaz konduruluyor. Muğla - Milas ilçesi Boğaziçi köyü yakınlarındaki site sakinleri
Yılan Adası olarak adlandırılan bölgedeki pislik ve kokudan yakınıyor. Site başkanı
Hasan Akçan, Muğla Valiliği'ne yazdığı şikayet dilekçesinde şöyle diyor:
"Yakınımızdaki Güvercinlik köyü kıyısındaki tüm çiftlikler denizi kirlettiği ve turizmi engellediği gerekçesiyle kaldırıldı. Bizimki duruyor. Önceleri tertemiz olan denizimiz sağlığımızı tehdit eder hale geldi. Kokudan durulmuyor. Site sakinleriyle çiftlik arasında olası bir sürtüşmeye yol açılmadan ivedilikle çözüm bekliyoruz."
Kitap kavgası
Yayıncı Mehmet Beşeri, yayınevlerinin çeşitli yöntemlerle haksız bir şekilde kitapları Talim ve Terbiye Kurulu'ndan geçirdiği iddiasında ısrarcı. Aynı adamın 41 tane kitabı (Fen, Sosyal, Matematik, Türkçe, Hayat Bilgisi, Türkçe - Dilbilgisi, Milli Tarih, İnkılap Tarihi, Din Kültürü) olduğunu söylüyor. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı
Bener Cordan ise aynı adam değil aynı yayınevi savunması yapıyor. Bu arada dönen paraların trilyonu aştığını iddia eden
Beşeri'nin çözüm önerisi ise iki madde:
"Kimse uzmanlık alanı dışında kitap yazamaz. Kabul edilen bir ders kitabı kabul edilen okul tarafından beş yıl okutulmalı."
Yazara E-Posta: tbengin@milliyet.com.tr