Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Demirel ile anısı olmayan gazeteci pek yoktur. Bizde 12 Eylül öncesinde Ankara’da muhalefet ve iktidarda olduğu günlerden başlayarak kendisini izledik. Darbe sonrası esaret günleri nedeniyle gelen “aradan” sonra yasaklı dönemindeki demokrasi mücadelesine ya da kendi deyimiyle Zincirbozan dönüşüyle birlikte “Yeni başladığı koşuya” tanık olduk. 1990’lı yıllarda da zirveye çıkışını ve geç de olsa eski günlerdeki gerginlikleri, kırgınlıkları terk edip herkesi kucakladığını hissettik... Dün bunları düşünürken de Demirel’in şu sözünü anımsadık:
“Barışmasını bilmiyorsan, kavga etmeyeceksin...’
Yani, insanlar, yakın dostlar ve hatta siyasiler zaman zaman kavga edebilirler... Bu insanların yapısından kaynaklanan doğal bir durum. Doğal olmayan, barışmayı bilmemek...
Keşke, bugünkü siyasiler de bunu “geç olmadan” fark edebilse...

Haberin Devamı

Tehlikenin farkında mıyız?
Ankara, koalisyon kulislerinin yanı sıra Suriye’den olası yeni göç dalgasına odaklanmış durumda. Nasıl olmasın ki ki; dört yıl önce ilk göç dalgası başladığında “Kırmızı çizgimiz 100 bin” demiştik, bugün Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısı 2 milyon civarında... BM’nin öngörüsüne göre, yıl sonuna kadar da 2.5 milyonu bulacak. Bir başka deyişle Antalya (2 milyon 158 bin) ve Edirne (398 bin) illerimizin toplam nüfusu kadar Suriyeli sığınmacımız olacak. Dahası, Suriye rejimi ile muhaliflerin çatışmalarının yaşandığı Halep’ten olası bir göç dalgasında ya da IŞİD’in kontrolündeki Rakka’da yönetimin el değiştirmesi durumunda bu tablo daha da vahim bir hale gelebilir... Dün konuştuğumuz Akçakale Kaymakamı Eyüp Fırat sadece son iki haftada Tel Abyad’dan gelen Suriyeli sığınmacı sayısının 30 bini bulduğunu söyledi. Bugün itibarıyla köylerle birlikte 95 bin nüfusu olan Akçakale’deki Suriyeli sayısı 110 bin civarındaymış... Yani gelenler yerli nüfusu geçmiş. Elbette savaştan kaçan bu insanlara sınırımızı kapatarak gelmeyin demek mümkün değil. Ancak “Esad düşecek, bunlar geri dönecek” gibisinden iyimser bir beklentiye girmek de hayalperestlik.. Çünkü bataklığa dönen bölge hergün daha kötüye gidiyor ve gelenlerin oraya dönmek gibi bir niyetleri yok. Hele de İstanbul’daki 500 bin Suriyelinin... O nedenle Türkiye’nin bir an önce bunların kalıcı olduğunu görüp, eğitim ve istihdamlarına dönük yeni politikalar geliştirmesi şart. Zira durum sığınmacıların güvenlik sorunu olmaktan çıktı ve ülkenin huzurunu, geleceğini tehdit eder boyuta geldi. Şöyle ki;
Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç.Dr. M. Murat Erdoğan’a göre, 95 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca 2011’e kadar toplam 2 milyon göçmen alan Türkiye son dört yılda gelen 2 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacıyla rekor kırdı. Üstelik bunların arasında okul çağında olan 600 binden fazla çocuk var ve son üç, dört senedir hiç biri okula gitmiyor.
0-4 yaş arasında olan çocuk sayısı ise 350 bin civarında, bunların en az 100 bini de Türkiye’de doğmuş Suriyeli bebekler. Yani bir milyona yakın Suriyeli çocuğun acilen eğitilmesi artık olumlu ya da olumsuzuyla ülkenin geleceğini de yakından ilgilendiriyor.
Acil çözüm bekleyen bir başka konu da 250 bin civarında yeni istihdam alanı yaratılması. Yoksa bu insanların sürekli yardım alarak yaşaması mümkün değil. Ayrıca bu Türkiye açısından da ciddi bir yük. Dışişleri Bakanı, sığınmacılar için bugüne kadar 6 milyar dolardan fazla para harcandığını daha geçenlerde açıkladı. Bunun içinde uluslararası toplumdan gelen destek ise sadece 300 milyon dolar. Bizimkilerin deyişiyle “çerez” parası... Bu nedenle tek çözüm bu insanlara iş olanağı yaratmak ama o noktada da ülke genelindeki işsizlik patlamasının (her 5 gençten biri işsiz) yanı sıra Suriyeli sığınmacıların sadece yüzde 10’unun okur yazar olması gibi ciddi sıkıntılar var...
İşte bu nedenlerle diyoruz ki, hangi hükümet kurulursa kurulsun bu sorunun artık beklemeye tahammülü yok. Çünkü; mesleksiz eğitimsiz bu insanların aralarında El Muhaberat’ın (Suriye gizli servisi), IŞİD’in adamları da olabilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde toplumsal çatışmalar, nefretin körüklenmesi yabancı düşmanlığı, gelen kitlelerin kendi içinde çeteleşmesi gibi sıkıntılar fazlasıyla yaşanabilir....Nitekim bunun işaretlerini, hatta örneklerini gördük...