Zonguldak’da yine aynı son. Biri Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), üçü kaçak kömür ocağında dört hayat daha söndü. Hem de 4 Aralık Dünya Madenciler Günü nedeniyle ocaklardaki tehlike ve risklere ısrarla dikkat çekildiği geçtiğimiz hafta içerisinde...O nedenle bu ölümleri “Zonguldak’ın kaderi” deyip geçiştirmek vurdumduymazlık, dahası vicdansızlık.
Evet ortada bir kader var ama, bu ölümlerden ziyade, insanların o ölüm kuyularına inmek zorunda bırakılmalarıyla ilgili.. Çünkü; madencilik bölgede yaşayanların en önemli ekmek kapısı. Ancak, bu konuda, yeterli ve güvenli iş olanağı yok. Genel Maden işçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Eyüp Alabaş’ın verdiği bilgiye göre, bölgedeki en büyük işveren halen 9 bin 700 kişinin çalıştığı TTK yani devlet. O’nun işletmediği sahaları kiralayarak madencilik faaliyetleri yürüten ve yaklaşık 5 bin kişiyi istihdam eden özel sektör de ikinci sırada. Buralarda herkes sigortalı, yeterli olmasa da iş güvenliği konusunda çalışmalar var. İyi kötü denetim de yapılıyor. Ama bir de bu işyerlerine giremeyenlerin çaresizlikten çalıştığı kaçak ocaklar var ki. onların durumu hepten facia. Madencilerin sigortaları olmadığı gibi, can güvenlikleri de yok. Açıkçası onlar her gün ocağa değil, ölüme iniyorlar...
‘Ölmek istemiyoruz’
Kamuda kadro açılmaması ve pazarlamada sıkıntı yaşayan özel sektörün işçi almaması nedeniyle, insanların günlük 50-60 lira yevmiye ile sigortasız çalışmak zorunda bırakıldıklarını belirten Alabaş, bu durumdan devleti sorumlu tutuyor. TTK’nın norm kadrosu 14 bin olmasına rağmen hâlâ 3 bin kişilik işçi alımının bekletildiğine dikkat çeken Alabaş, “Devlet alıyorum dese en az 35 bin kişi başvurur. Aynısı 2009’da yaşanmıştı” diyor. Denetim yetersizliğinin de kaçak madencilik ve kaçak kömür pazarlanmasını teşvik ettiğini savunan Alabaş, Zonguldak ve çevresinde böyle yüzlerce kaçak ocak olduğunu söylüyor. Ardından da iki hafta önce bir kişinin daha yaşamını yitirdiğini anımsatarak, şöyle devam ediyor:
“Kaçak ocak denilen kuyu gibi bir yer. Yakalandığında mühürleniyor ya da devlet ocağı dinamitle patlatıyor (bir daha kullanılmasın diye) ama yine de açıyorlar. Ölen de öldüğüyle kalıyor. Çünkü ocağın sahibi oydu deyip çıkıyorlar. Devlet de buna seyirci kalıyor. Zonguldak halkı olarak artık denetimsiz, iş güvenliği kurallarına uyulmayan maden bile sayılmayacak köstebek yuvası gibi yerlerde ölmek istemiyoruz.”
‘Bıçak parası zaten vardı’
Kamu hastanelerinde bazı doktorların hastalardan talep ettiği “bıçak parası” suç sayılıyordu. Hatta bu yüzden, yargılanan, mahkûm olan doktorları gördük. Dahası sağlıkta devrim yaptığını söyleyen iktidarın “İlave para isteyeni bize bildirin” diye sayısız uyarısı da oldu. Şimdi ise geçmişte çok tartışılan o paranın Sağlık Torba Yasası kapsamında üniversite hastanelerinde alınacak “girişimsel ücret” farkıyla geri dönüşü gündemde. Ancak, CHP İzmir Milletvekili. Dr. Aytun Çıray’a göre; bu bıçak parasının dönüşü değil, pekiştirilmesi. Özel hastane katkı paylarıyla bıçak parasının “zaten var olduğunu” savunan Çıray, şöyle diyor: “Vatandaşı istediğiniz özel hastaneye gidin diye yönlendirdiler,sonra başlangıçta sıfır olan katkı payını yüzde 200’lere kadar çıkardılar. Yani devlet hastanelerinde bin liralık bir ameliyatı,özel hastanede ‘şu hocaya yaptırmak istiyorum’ derseniz yüzde 200 fark ödüyorsunuz. Bakınız, hasta psikolojisi şöyledir; hastada fiziki olarak daha güzel bir binada dahi iyi tedavi olacağı algısı vardır. ‘Şu hoca iyidir’ lafını duyduğunda da evini, arabasını satar ona tedavi olmak ister. Bu uygulama hastayı yönlendirmek, bıçak parası almak değil mi? Şimdi bunu üniversite hastanelerine getiriyorlar. Üstelik o da her hoca için geçerli değil.”
KIRMIZI HAT
-Bir sabah uyandık. Yeni bir yönetmelik yayımlanmış. Biz çevre mühendisleri, olmuşuz “çevre görevlileri”. Sadece biz mi? Bakanlığın düzenleyeceği eğitimle tüm mühendisler, hatta veterinerler bile. Buraya kadar çok acı. Daha acı olan da, biz çevre mühendislerinin de işimizi yapabilmek için bu sınava girmek zorunda olmamız. İrem Bengisu Erol, Ezgi Erdoğan, Yasemin Kocabey, Mahmut Cimşit, Oğuzhan Başıbüyük, Emre Eryiğit, Nilgün Şahin, Murat Aydın, Şeref Sayın, İsmet Ferit Güngör, M.Buğra Zengi ve adını yazamadığım yüzlerce çevre mühendisi.