Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Katledilişinin 37. yılında hem Abdi İpekçi hem de onun temsil ettiği gazeteciliğe duyulan özlem dile getirildi. Sosyal medyada paylaşılan birçok mesajda da basın özgürlüğü ve gazetecilik bir kez daha Abdi İpekçi’yle birlikte anılırken, özellikle 37 yıldır aydınlatılamayan noktalara dikkat çekilen tweet’ler ağırlıktaydı. Nasıl olmasın ki? Abdi İpekçi suikastı Türkiye’yi 12 Eylül darbesine götüren cinayetler serisinde önemli bir halkaydı. Tetiği çeken el belli ama hâlâ bu alçak cinayeti kimlerin planladığını bilmiyoruz. Çünkü saldırıyla bağlantılı olarak birçok isim ve iddia ortaya çıktı ancak hepsi soru işareti olarak kaldı. Örneğin suikastın organizasyonunda adı geçen Mehmet Şener,Yalçın Özbey ve Oral Çelik bu cinayetten dolayı hiç sorgulanmadılar ve hiç ceza almadılar. Oral Çelik’in adını veren Abdullah Yavuz adındaki tanık, güvenliği sağlanmadığı için ifadesini geri aldı. Cinayetten önce ve sonra Ağca’nın hesabına para yatıran Yalçın Özbey Almanya’ya kaçtı. 1995’te iki MİT mensubu Özbey’i Almanya’da sorguladı ama bu tutanaklar imha edildi. Mehmet Şener hiç yakalanamadı, Oral Çelik ise üç ay hapis yattıktan sonra davası düştü.

Haberin Devamı

Açıkçası “derin”eller cinayetin perde arkasının ortaya çıkmaması için soruşturmanın “derinleştirilmesini”engelledi. Nitekim bunu dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş daha o günlerde dile getirmişti. Ama ne o gün ne de sonraki yıllarda Hasan Fehmi Güneş’in bu tepkileri sonucu değiştirmedi. Özetle, 37 yıl sonra yine aynı noktadayız.

Dün Hasan Fehmi Güneş’e bu soruyu bir kez daha yönelttik, o da bildik yanıtı yineledi:

Çözülmemesi için tertipler yapıldı, soruşturma bizim elimizden alınmak için uğraşıldı. Bir aşamadan sonra alındı ve olayın perde arkası, karar odağı karanlık kaldı. Kaldı değil, karanlık bırakıldı. O dönemde Sıkıyönetim Komutanı Necdet Üruğ’la tartıştık bunları. Söylenecek her şeyi söyledim.

Abdi İpekçi’nin katilinin yakalanmış olması bile bir önemli sonuçtur çünkü o cinayetin meçhul kalması için çalışıldı bizim önümüze engeller çıkarıldı. Yani şunu söylemek istiyorum, o dönemde İçişleri Bakanlığı ve onun personeli polis canla başla olayı aydınlatmak için çalıştı, katile ulaştı. Katile ulaştıktan ayrı olarak emri verenlere de ulaştı, onlarla ilgili bilgi belgeler de buldu ama sıkıyönetim dönemi olması daha ileriye gitmemizi engelledi. Çünkü dosya elimizden 15. günün sonunda alındı.

Haberin Devamı

Soruyoruz Güneş’e:

Alınmasaydı ne olurdu?

Alınmadan önce ne olduysa onlar devam ederdi. Elimizden alınan adam bir süre sonra askeri bir cezaevinden kaçıyor, kaçırılıyor. Bu bir şey ifade etmiyor mu?

Ağca’ya emri verenin kim olduğu o günkü dosyalarda var. Kendisi söylüyor, “Ben falanla konuştum, o bana bir büyük baş ortadan kaldırmak lazım dedi, Abdi İpekçi üzerinde karar verdik” falan diyor. O kişi kaçırılıyor, Türkiye’den gidiyor, şimdi burada elini kolunu sallayarak geziyor. Yani o arada bu kişinin üzerinde hiçbir şekilde soruşturma yönlendirilmiyorsa esas bunun nedenini anlamak gerekmiyor mu?..

Bu dosya tekrar açılamaz mı?

Açılır da birinin açmak istemesi lazım. Açmak isteyen adamı bulursanız açılır.

Haberin Devamı

Yöntemi nedir, ne yapılması lazım?

Soruşturmayı tekrar açacağız ve olayın arkasında karar verici makamda bulunanlara ulaşacağız diye bir siyasi irade ortaya konacak. Onun üzerine de bir ekip görevlendirilerek mevcut deliler ve bulgular verilecek. Tabii şu var, bu dava bir bölümüyle bitti, mahkumiyetle sonuçlandı. Ama şimdi burada kimin öldürdüğü değil kimin ne amaçla öldürttüğü önemli. Onu araştırmak için de siyasi iradenin böyle bir karar verip o konuda yetkili yerlere emir vermesi ve görevlendirme yapması gerekiyor. Çünkü bu çözülürse o döneme ait karanlıkta kalan pek çok olay aydınlanabilir.

Deliller duruyor mudur?

Onu bilemem...

Tek yol kurultay

MHP’de muhalif kanat yarın mahkemenin kapısını çalacak. Yani olağanüstü kurultay hakkındaki son sözü hâkim söyleyecek. Tabi dava açılırsa. Peki, bu süreçte ne olabilir ya da olacak? İlgili Sulh hukuk Mahkemesi MHP Genel Merkezi’ne “Olağanüstü kurultay talebi var, ne diyorsun?” diyecek. MHP Genel Merkezi kulağının üzerine yatabileceği için bir hafta sonra bir daha gönderecek ya da ilk yazıda “Bana en geç 15 gün içinde cevabını bildir, şu tarihte de duruşmaya gel” diye süre koyacak. Çünkü daha önce de yazdığımız gibi, sulh hukuk mahkemeleri iki celsede karar veriyor, iki duruşma arası da bir ayı geçemiyor. Yani süre sınırlı. Bu durumda genel merkez nasıl bir hamle yapabilir? Bir zamanlar Bahçeli’nin en yakınındaki bir ismin öngörüsü şöyle:

2018’e kadar kurultay yok diyen genel merkez bir gerekçe bildirecek. O da büyük olasılıkla daha öncekiler gibi “İmzacıların bazıları üye değil ya da haklarında disiplin soruşturması var” şeklinde olacak. Ama bu kez tek tek isimlendirme yapmak yerine 30-50 kişilik rakamsal yuvarlamalar yaparak kafa karıştıracak. Çünkü sayı çok yüksek. Mahkemenin gidişatı muhalifler lehine gelişirse de karar duruşmasından 2-3 gün önce Bahçeli zaman kazanmak için Ekim ya da Kasım 2016 için yeni bir kurultay takvimi açıklayabilir.