Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Suriyeli sığınmacı gibi gelen Sultanahmet bombacısı Nabil Fadli’nin eski El Muhaberat’çı yeni IŞİD’li olduğuna yönelik haberlerin ardından dikkatler “Esad’ın adamları Türkiye’de cirit atıyor” iddialarına odaklandı. Aynı konu Ankara patlamasından (10 Ekim 2015) sonra da gündeme gelmiş, o günlerde İstanbul Ataşehir, Pendik ve Zeytinburnu’nda yapılan operasyonlarda da eylem hazırlığında olan Suriye İstihbarat Servisi El Muhaberat’ın 3 elemanı yakalanarak MİT’e teslim edilmişti. Hatta birinin Suriye’den Türkiye’ye mülteci olarak giriş yaptığı ve Zeytinburnu’nda mültecilerle kaldığı belirlenmişti. Yani Sultanahmet bombacısı gibi onlar da savaştan kaçan masum Suriyeli sığınmacıları kamuflaj olarak kullanmışlardı. O nedenle aynı konumda başkalarının olma olasılığı çok yüksek. Dün konuştuğumuz terör uzmanı bir polis müdürünün “milyonlarca insan çok kontrolsüz bir biçimde geldi, bunların arasında Esad’ın adamlarının olmaması mümkün değil” sözleri de bunu doğrular nitelikte. Dahası bu kara tablonun terör eylemlerinin yanı sıra diğer suçlarda da artışa yol açma durumu söz konusu. Çünkü hala kayıt dışı yüzbinlerce Suriyeli var ve bunlar organize suç örgütleri, çeteleri adına her türlü suçun içine çekilmek, hatta adam öldürtmek için ideal bir potansiyel...

Haberin Devamı

Bu olayın bir boyutu, bir diğeri de göçün sürmesi ve bu tür olaylar nedeniyle tüm mültecilerin potansiyel suçlu olarak görülerek, güvenlik gerekçesiyle istenmemesi. Şu ana dek Türkiye’de böyle bir durum söz konusu değil ama Avrupa’dan buna dönük ciddi işaretler geliyor. Zaten “para verelim de aman bize göndermeyin” demelerinin nedeni de bu. Peki bu Türkiye açısından ne demek ya da ne olacak?

Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. M. Murat Erdoğan’ın öngörüleri şöyle:

BM’nin Türk otoritelerden aldığı bilgiler doğrultusundaki verilere göre 31 Aralık 2015 itibariyle Türkiye’deki Suriyeli sayısı 2 milyon 503 bin 549. Bunlar kayıt altına alınanlar. Bir de en az 200 bin kayıt dışı Suriyeli mülteci var. Ayrıca son bir senede 850 bin kişi Türkiye’den Avrupa’ya gitti. Ancak gidenlerin kayıtlılar içinden mi ya da ne kadarı kayıtlıydı onu da bilmiyoruz. Bunu kontrol edebilme şansı da yok. Tek bildiğimiz girişlerin ve kayıt işlemlerinin yoğun biçimde sürdüğü. Dolayısıyla yakın bir zamanda 3 milyonu aşacak bir rakam bile çıkabilir. Avrupa’da şu an zaten kimse mülteci istemiyor, herkes ‘bunları Türkiye’de nasıl tutabiliriz’, onun derdine düşmüş vaziyette.

Devlet Bahçeli ‘Havet’çi mi olacak?
MHP’li muhalifler olağanüstü kongre için topladıkları imzaları genel merkeze iletti, söz şimdi Devlet Bahçeli’de.. Aslında MHP lideri “İmzayı, kim ne kadar toplarsa toplasın. Müracaatları halinde kabulü mümkün olmayacaktır” diyerek baştan mahkeme yolunu işaret etti ama muhalifler son bir kez daha “Bu işi sen yap, yakışan budur” dediler. Yani hâlâ “hayır”cı Bahçeli’den “evet” sözünü duyma umudunu yitirmiş değiller. Ya da bir anlamda “Eğer Bahçeli ortaya makul bir şey koyarsa onu da değerlendirebileceklerini” ifade ettiler. Ancak görünen o ki bu olasılıklar zor. Çünkü muhaliflerin “noter tasdikli ve noter huzurunda 543 delegenin imzasını verdik” sözlerine karşın MHP Genel Merkezi’nden gelen bilgi bunların 422’sinin geçerli olduğu ve Mart 2018 olarak açıklanan kongre takviminin işlediği yolunda. Bu da geçmişte yaşananların tekrarlanacağı, yani işin yokuşa sürüleceğinin işareti. O nedenle de muhalifler açısından tek yol mahkeme ve sonuç hala flu. Ancak gelinen bu noktayı sürecin netleştiği ve mayıs ayında kongre olacağına dönük yorumlayanlar da var. Onların dayanakları da şunlar:
Bu konuda karar verecek Sulh Hukuk Mahkemeleri’ndeki davalar kanuna göre en fazla iki celsede görülür. İki duruşma arasında da en fazla 30 gün süre verilir. Yani konu mahkemeye intikal ettikten iki ay sonra karar çıkar. Hukukun da bu kadar açık ve net olan bir meseleyi gözardı edip “takvim açıklanmış 2.5 sene sonra kurultay toplanacakmış, dolayısıyla siz hevesinizi 2018’in Mart’ına saklayın, o zaman hesabınızı görürsünüz” deme durumu olamaz. Kaldı ki imza sayısındaki psikolojik sınır 350 idi. Bunun altındaki bir rakamı geçmişte yaşandığı gibi “o üyemiz değil, bunu tanımıyoruz” şeklindeki gerekçelerle yeter sayı olan 249’un altına düşürebilirlerdi. Şimdi imza sayısı çok yüksek, dolayısıyla böyle bir olasılık da söz konusu değil...
Özetle olağanüstü kongre için bugünkü görüntü hem evet hem de hayır’lık ya da mahkemenin sonucuna göre evet derken hayır’ı kollayan, hayır derken de evet’i içeren ‘Havet’e açık bir durum...