Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Terör ve politikadaki sıcak gelişmelere odaklanmışken, Marmara Denizi ve Yunanistan açıklarında art arda gelen sallantılarla, beklenen “İstanbul Depremi”ni anımsadık. Hemen sonrasında da bildik tartışma vizyona girdi:

Sallantılar büyük depremin habercisi mi? Ya da Kuzey Anadolu Fayı’nı tetikler mi?

Bu soruların yanıtları vatandaşı rahatlatmak açısından elbette ki önemli ama beklenen sonu değiştirecek bir gösterge değil. Çünkü bunlar 1999’dan bu yana söylenen büyük deprem beklentisinin boşa olmadığını gösteriyor. Nitekim deprem bilimciler de uzunca bir süredir Marmara’daki aktif faydan gaz çıkışları olduğunu uyarıyor. Yani o korktuğumuz fay günün birinde tek ya da parçalı olarak kırılacak. O nedenle anlık rahatlamalarla durumu geçiştirmek yerine “depreme hazırlıklı olma” noktasına odaklanmak daha doğru. Ancak o konuda da sınıfta kaldığımız ortada. Evet, kentsel dönüşüm diyerek çok sayıda bina yenilendi ama onların da doğru yerde ve doğru amaçla yapılmadığına, daha doğrusu rant odaklı olduğuna yönelik tartışmalar söz konusu. Dahası, aradan 16 yıl geçmesine rağmen devlet daireleri, okullar, hastanelerin tamamı elden geçmiş değil. Oysa Kobe bunların tamamını 10 yılda bitirmişti...

Haberin Devamı

Bunlar, 1999 felaketinin her yıldönümünde “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” dediğimiz ama yarım yol gidebildiğimiz hedefler. Bir de bugüne dek pek önemsenmeyen ya da yapılmayanlar var. Bunların bazılarını Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür şöyle sıralıyor:

Valilik tatbikat düzenliyor, göstermelik bir ateş yakıyorlar, iple iki adam indiriyorlar, oldu bitti. Tamam, bunu yapın ama halkın örgütlenmesi lazım. Çünkü günün birinde göçük altında kalanı belediyenin göndereceği timler değil komşusu kurtaracak. İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var. Bunun yüzde biri göçük olsa 16 bin bina yapar. Senin nerede yaşadığını, göçüğün sağında mı solunda mı kalacağını ancak komşun bilir. Peki, mahalle örgütlenmesi var mı, hiç böyle bir şey oluyor mu, böyle bir malzememiz var mı? Bir zamanlar konteynerler vardı, onu da hırsızlar açtı.

Haberin Devamı

İstanbul bölgesi sanayinin can damarı. İş, fabrika, güç, üretim kaybının ülkeye getireceği maliyeti bir düşünün. Sanayi kuruluşları kendilerini depreme hazırlamışlar mı?

Depremde en önemli şey, yangın çıkar. Bu da evlerde çok fazladır ve depremin öldürdüğüne yakın insan da yangından ölür. Şimdi kaç kişi, ben de dahil, bir tane yangın tüpünü alıp da bir aleve doğru tutup hareket ettirdik? Hangi evde yangın tüpü var, onların kaçı yenilenmiş?

Deprem en büyük çevre felaketini üretir. Milyonlarca ton inşat malzemesi, moloz çıktısıyla karşı karşıya kalacaksınız. Bunun içinde demiri, bakırı her türlü metali var. Bunlar müthiş oksidasyona açık yani kolay ortaya bırakamayacağınız malzemeler. Bunlar için ne önlemler alındı?

İstanbul suyu nereden alıyor, beş tane barajdan. Bunlar olası bir depreme hazır mı değil mi? Biz biliyoruz ki bugün bile bazı barajlar denizle istişare halinde. Yani su alıyor, su veriyor.

n İstanbul’daki bütün kanalizasyon, arıtma sistemleri... Bunlar depreme hazır mı? Yarın bunlarda olabilecek bir falso nereleri, nasıl kirletecek? İnsanların sağlık sorunu, salgın hastalık durumu ne? Bunları biliyor muyuz?

Haberin Devamı

Deprem kentinde yaşayan insanlar evlerini döşerken hiç depremi düşünüyor mu? Örneğin Doğubayazıt’taki insanlara böyle kocaman pencereler yaptıramazsın, ‘Senin aklından zorun mu var, burası kış memleketi ‘derler. Ya İstanbul? Evler, camlar kristal avizelerle döşeli, istenen mobilya hoşuna gittiği şekilde yatak odasına konuluyor. Oysa koyamazsın, bunların belli bir şekli, duruşu var.

Ne dersiniz, beklenen büyük depreme hazırlıklı mıyız?