Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ülkemizde son yıllarda sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ivme kazandı. Bunda AB’ye üyelik sürecinin etkisi büyük. STK’lara verilen destek konusunda AB’den aldığımız övgüler bile var. Ama kimin desteklenip kimin kösteklendiği pek net değil. Demem o ki; din eksenli ya da yandaş olanlara açılan kapılar, bazılarına kapanıyor. Özellikle de sağlık alanında. İşte size bir örnek;
Symbiosis Sağlık ve Doğa Gönüllüleri Derneği, çoğunluğunu Amerikan Hastanesi’nde çalışan sağlık ve doğa gönüllüsü doktorların oluşturduğu 14 yıllık bir STK. Amacı; geri kalmış bölgelere giderek, 6-12 yaş grubu arasındaki çocukları sağlık taramasından geçirmek, sonra da onları doğa ve çevre sağlığı konusunda bilinçlendirmek.. Bugüne kadar Doğubayazıt’tan Hakkâri’ye, Çukurca’dan Nusaybin’e, Çıldır’dan Hanak’a kadar dolaşmışlar. Azerbaycan, Gürcistan, Afganistan ve Kosova seferleri de var. Ancak son 2 yıldır Türkiye’de sağlık taraması yapamıyorlar. Çünkü izin alamıyorlar. En son Gelibolu ve Manisa’da çalışma yapmak için Sağlık Bakanlığı’na başvurmuşlar. Her ikisinde de yanıt aynı olmuş;
“O bölgede herhangi bir sağlık problemi görülmemiştir.”
Yani “izin yok” yerine “gerek yok” demişler...

Sorun genelge mi?
Bakanlığın bu konudaki dayanağı 21 Aralık 2010 tarihli genelge. Bir özel sağlık kuruluşunun göz taraması adı altında insanları kör eden ameliyatlar yapmasının ardından çıkan genelgeye göre; özel sağlık kuruluşlarının gezici sağlık hizmeti yasak, ancak kamuya yararlı dernek ve vakıflar için engel yok. Tek şart bakanlıktan izin almak. Tartışılacak yanı yok, ancak sorun “izin” koşulunun tüm bilimsel çalışmalar için yasağa dönüştürülmesinde. Ve AB’ye “STK’lara destek veriyorum” görünüp, “yasak” demek yerine “ihtiyaç yok” diye geçiştirilmesinde. Bakanlığın STK’lara destek vermek üzere imzalanan anlaşmalar nedeniyle “yasak” kelimesini kullanamadığını söyleyen dernek başkanı Dr. Ayşen Erdil şöyle diyor:
“Sağlık Bakanlığı, Aile Hekimliği çıktığından beri Türkiye’de sağlık sorunu yoktur diye düşünüyor. Yenidoğan çocuklar işitme taraması yaptığım dönemde Sağlık Bakanlığı beni pek bir el üstünde tuttu. Bana dersler verdirdi. Ama sağlık taramasıyla ilgili 10 doktor şuraya gideceğiz dediğimde ‘oturun biz yaparız” diye karşı çıktılar. Son iki yılda Romanya’daki Türk ve yabancı çocuklarla ilgili araştırma yaptık ama Türkiye’nin içinde yapmak için izin alamadık.”
Bakanlıktan umudunu kesen, Erdil’in yeni ilgi alanı ise el birliğiyle neslini tükettiğimiz turnalar...Ama o da başlı başına bir yazı konusu. O nedenle daha sonra sizlerle paylaşacağım.

Haberin Devamı

Cezaevi paradoksu

Haberin Devamı

Silivri Cezaevi, bin dönümlük yerleşkesi ve 15 bine yakın tutuklu ve mahkûmuyla Avrupa’nın en büyüğü! Ergenekon, Balyoz ve KCK gibi siyasi davalar nedeniyle de içerde ve dışarda adını duymayan kalmadı. Bu da doğal olarak Silivri halkını rahatsız ediyor. Çünkü düne kadar yoğurdu, yazlıkçıları, et restoranları ile tanınan bilinen Silivri, cezaeviyle anılmak istemiyor. Kim ister ki?.. Şimdi de büyütülmesi gündemde. Bunun için yaklaşık 100 bin metrekarelik tarım arazisinin planları değiştirildi. Yani daha da yayılacak ve kapasitesi artacak.
Üzücü ve sıkıntılı bir durum. Ancak bu Silivri’nin cezaeviyle birlikte yaşaması gerçeğini değiştirmiyor. Cezaevinin ilçe imajını kötü etkilediğini söyleyen Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar da böyle düşünüyor ve bu olumsuzluğu hiç değilse ekonomik açıdan artıya çevirmeye çalışıyor. Binlerce personel ve on binlerce ziyaretçiyle ilçenin hareketlendiğini belirten Işıklar, şöyle konuşuyor:
“Cezaevi ilçe merkezine 13 kilometre uzaklıkta, çevresi yeşil bantla izole edilmiş durumda. Yakınında da yerleşim yok. Gönül isterdi ki hiç olmasaydı. Ama var. O halde gelenlere Silivri’yi tanıtalım ve bunu fırsata çevirelim dedik. Davalara yönelik protestolar sırasında 100 bine yakın insan geldi. Böyle bir rakam Silivri tarihinde yok. İlçe merkezini, sahili görenler Silivri’nin çölün ortasında bir vaha olduğunu fark ettiler. Sinek avlayan sahillerdeki lokantalar doldu, işyeri sayısı arttı, ticaret canlandı. İnsanlar hafta sonları oturacak yer bulmakta zorlandı.”