Çözüm Milattan 150-400 bin yıl önce, bu insanlardan bazılarının Çin'e kadar gittiği anlaşılıyor. İlk insanlar Afrika'da ortaya çıktığı halde, neden en geri kalmış anakara Afrika acaba? İnsanoğlu, 20. yüzyılda, daha önce milyonlarca yılda kat edilebilen gelişmeyi 100 yıl içinde kat etti. Bilimin çok ilerlediğini düşünüyoruz ama daha kâinatın sadece yüzde 4'ü hakkında fikrimiz var. Sonraki yüzde 23'lük bölüm araştırmalarla ortaya çıkabilecek. Geri kalan yüzde 73'lük bölüm ise, "karanlık enerji" olarak adlandırılıyor. Bu bölüm hakkında, insanoğlunun hemen hemen hiç fikri yok. Yanan ve patlayan gazlar çıkaran gökcisimlerine "yıldız" diyoruz. Güneş, hayatımızı borçlu olduğumuz bir yıldız. Biz, güneş sayesinde varız ama güneş varlığını neye borçlu acaba?Sanılanın aksine, büyük felaketler medeniyetlerin gelişmesini engellememiş. Örneğin, bir yanardağ patlamasıyla binlerce kişinin ölümüne yol açan lavların, topraktaki faydalı minerallerin artmasına neden olduğu anlaşılmış. Tsunamilerin okyanuslardaki mineralleri karaya taşıdığı biliniyor. Şimdiye kadar keşfedilebilmiş en eski kaya parçası, 4 milyar yıllık. Keşfedilebilen ilk hayat belirtisi ise, 3.5 milyar yıllık bir kaya üzerinde
Çözüm Türkiye'nin global dalgalanmadan bir yara almadan yoluna devam etmesi, takdirle karşılandı.Yabancı yatırımcının güvenini kaybetmemesi için her şeyin yapılması gerektiği vurgulandı. Cari işlemler açığıyla başa çıkabilmenin tek yolunun bu olduğu üzerinde anlaşıldı.Mali dengedeki bozulma eğilimleri ve yapısal reformların gecikmesi üzerinde duruldu. Bu konularda yeni sözler verilecek.Merkez Bankası, enflasyonun istenilen seviyelere düşürülememesini, enerji ve besin fiyatlarındaki dalgalanmaya ve petrol ile tütün vergilerindeki artışa bağladı.Fiyat dalgalanmalarının kalıcı olma eğilimi, yani, enflasyonda artış eğilimi gözlenirse, Merkez Bankası faizleri yeniden yükseltecek.Maliye, 2008'de de "faiz dışı fazla" politikasına devam edecek ve "fazla"yı gayri safi milli hasılanın (GSMH) yüzde 5.5'ine yükseltecek. Bu yüzde 1'lik yükselme sağlanabilirse, Merkez Bankası da faizleri biraz daha düşürebilecek. Bunun için, "vergi reformu" yapılamazsa, vergilerin daha da artırılıp harcamaların düşürülmesi gerekiyor.Yapısal reformlar arasında, özellikle "mali reform" önemli. Bu sayede hem vergi yükleri azaltılabilecek hem de devlet borçlarının risksiz seviyelere indirilmesi sağlanabilecek.
Çözüm Öğrendik ki, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, iş yapmak değil, "güç gösterisi" peşinde. Bakan'a, Guvernör tarafından Başkan Yardımcılığı için iki isim önerilmiş. Bakan'dan hâlâ cevap yokmuş. Merkez Bankası Başkanı ile uyumlu çalışabilecek yardımcıların seçilmesi, Merkez Bankası'nın bağımsızlığı, kurumsal yapısı ve Başkan'ın otoritesi bakımından çok önemlidir. Hatta, atamanın Başkan'ın gösterdiği adaylar arasından değil, Başkan'ın önerisiyle yapılması gerekir. Aksi uygulama, Hükümet ile Merkez Bankası'nın tam bir çatışma halinde olduğunu ve Başkan'ın Hükümet'çe istenmediğini gösterir. Bu durumda, Hükümet, Başkan'ın istifa etmesi için her şeyi yapıyor demektir. Merkez Bankası, şimdiye kadar görülmemiş, başarılı bir uygulamaya imza attı. Başkan ve Başkan Yardımcıları bir araya gelip akla gelen gelmeyen her türlü soruyu açıkça cevaplandırdı. Para politikasındaki karar mekanizmalarından, Hükümet'le ilişkilere kadar her konudaki soru, bürokrat kıvraklığına sığınılmadan ve korkusuzca cevaplandırıldı. Merkez Bankası eleştirilere ve bilgi akışına ne denli açık olduğunu gösterdi. Merkez Bankası yönetimi bu davranışıyla, "birinci sınıf" merkez bankaları arasına girmeyi hak ediyor.
Çözüm Gerekli nakit ihtiyacının zamanında temin edilmesine yönelik Hazine borçlanma politikası ile gerekli koordinasyonun sağlanarak, işlemlerinizin gerçekleştirilmesi hususunda gereğini...Gerek para politikası gerek Hazine'nin borçlanma politikası açısından, öncelikle Hazine ihalesinin yapılması, likiditenin bu ihaleyle çekilememesi durumunda, Merkez Bankası'nın açık piyasa işlemleriyle devreye girmesi, gerek devletin menfaati açısından gerek ekonomik kurallar itibariyle daha uygun olacaktır.İlgili yazınızda, Hazine'nin ...ihalelerinin faiz oranlarını yükseltmesi ve bu suretle beklentilerin artması nedeniyle enflasyonun düşürülmesine önemli bir engel teşkil edeceği... belirtilmekte, Hazine'nin faiz oranı ve miktar konusunda belirli bir politikası olmadığı, ifade edilmektedir. Bu konudaki Hazine'nin görüşleriyle birlikte, sizin ... yazınız Devlet Bakanlığı'na ve Başbakanlık'a bildirilmiştir. (Merkez Bankası, Başbakan'a şikâyet edilmiş.)Bankanız açık piyasa işlemleriyle para çekmiş, ... trilyon lira net sterilizasyon yapmıştır. Bu koşullar karşısında, faizlerin yükselmesinden daha doğal bir gelişme olamaz. Hazine ihalelerinin faiz seviyesine, doğrudan etkisi olmaz. (Yani,
Çözüm Hazine, Merkez Bankası'nın uyarılarına genellikle kulak tıkar, tek yetkilinin kendileri olduğunu göstermeye çalışırdı. Örneğin, Merkez Bankası'nın tüm bulguları Hazine'ye gönderildiği halde, Hazine, Merkez Bankası'na bankalar hakkında canı isterse bilgi verir ve Bankalar Yeminli Murakıpları tarafından hazırlanan raporlar Merkez Bankası'na verilmezdi.Merkez Bankası'nın bankalara doğrudan yazı yazması bile istenmezdi. Bu durum, Merkez Bankası'na yazılı olarak bile bildirilmişti. Hatta, bir seferinde Merkez Bankası'nın Bankalar Yeminli Murakıp Raporlarını istemesi üzerine, Hazine'den gönderilen bir yazıda aynen: "Merkez Bankası'nın yetki ve görev alanına giren konularla ilgili olarak düzenlenen raporlar bankanıza gönderilmektedir. Müsteşarlığımız dahilinde yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, bunlar dışında kalan ve bankacılık sırrı kapsamındaki bilgi ve değerlendirmelerin yer aldığı raporların bankanıza gönderilmesinin Bankalar Kanunu'nun 85. maddesi uyarınca mümkün olamayacağı sonucuna varılmıştır" deniliyordu. Kısacası, "batan" bankalar konusunda Merkez Bankası'nın hiçbir sorumluluğu olmadı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) kurulmadan önce, bankalar,
Çözüm Yani, böylelikle, herkesin görüşü alınacak; topluma da sorulmuş gibi gösterilecek; eğer, toplanan görüşlerde, hazırlanan metinlerde sehven unutulmuş şeyler varsa eklenecek ve sonra da kendilerinin hazırladığı yapılanma, topluma da sorulmuş ve onayı alınmış gibi sunulacak. Bu yöntem biliniyor ama Marmara Grubu Vakfı gibi toplum kuruluşlarının yapacak başka şeyleri de yok. Uzman kişileri bir araya getirip, günlerce çalışarak, yeni anayasa taslağı hakkındaki görüşlerini hazırladılar. Görüş, kamuoyunun bilgisine sunuldu ve ilgililere ulaştırıldı. Diğer toplum kuruluşları ve oluşturulan komiteler de görüşlerini bildirdikten sonra, AKP'nin gerçek bir uzlaşma arayıp aramadığı belli olacak. Marmara Grubu Vakfı, bir "Anayasa Uzlaşma Platformu" oluşturdu. Sayın Başbakan, "Her türlü teklifinizi bize bildirin. Biz bakarız, uygun gördüklerimizi tasarılara ekleriz" diyor. Yargının yeterince bağımsız olmadığı şikâyetleri sürerken, şimdi yüksek mahkemelerin tamamen hükümete bağlı kurumlara dönüştürülmesi tehlikesi var. Laiklikten ödün verilmiyor gibi gösterilse de, tasarının her yanından bu konuda yapılan "takiye" kendisini gösteriyor. Tasarıda, kadın ve erkek eşitliği göz ardı ediliyor.
Çözüm Derginin 511. sayısında, Dokuz Eylül Üniversitesi'nden Doç. Dr. Yaşar Uysal'ın "Devlet Merkezli Spekülatif Rant Ekonomisi: Oluşumu ve Sonuçları" isimli bir makale yayımlandı. Sayın Uysal'ı tanımam ama araştırması, Türk ekonomisinin gittiği yönü anlayabilmek açısından çok önemli. Bu ilginç yazının, önemli noktalarını aşağıda anlatmaya çalıştım: 24 Ocak 1980 kararlarıyla, dışa açılma ve piyasa ekonomisinin etkin biçimde işletilmesi gündeme geldi. Ancak, toplumun ekonomik üretime değil, paylaşmaya dayalı bir yapı içine girmesi engellenemedi. Rekabet yerine, kurnazlık anlayışı belirginleşti. Kolay kazanıp kolay harcayan zenginler türedi. İthal ikamesi yerine, ihracata yönelik bir sanayileşme öngörüldü. 1989'dan sonra, devlet ne bulursa borçlanmaya başladı. İşte, "devlet merkezli spekülatif rant ekonomisi" böyle başladı. Hazine kâğıtları, bankaların mevduatlarından gittikçe daha fazla kazandırmaya başladı. Faiz ödemeleri bütçe açığının en önemli kaynağı haline geldi. 1989 yılında çıkarılan 32 sayılı kararla, yabancı spekülatörler ülkemize akmaya ve sıcak para getirmeye başladılar. 1997'den itibaren "düşük kur, yüksek faiz" politikası IMF'nin de desteğiyle sürdürüldü. 2000'den
Çözüm Ekonomi, görülmemiş biçimde dış etkilere açık hale geldi. 120 milyar dolara ulaşan sıcak para, bu gelişimin en büyük nedeni.1980 sonrası ortaya çıkan zenginlerin büyük çoğunluğu, çeşitli biçimde yok edildi. Bu yok edişte, büyük ölçüde bankalar kullanıldı. Hem banka sahipleri hem de bu bankalardan büyük kredi kullanan zenginler bir daha toparlanamayacak hale getirildi.Zenginliğin el değiştirmesi operasyonu yapılırken, hukuk tamamen bir kenara bırakıldı. Bankalara el konulurken, yargı kararı aranmadı. Hatta, mahkemeye gidip kazananlara bile, malları veya karşılığı iade edilmedi. Mahkeme kararı olmaksızın el konulduğu halde, bankaların sahipleri "hortumcu" damgasını yedi. Sonra da, bunlar devlet ile anlaşma yapmaya zorlandı. Eskiden, "el koyma" politik bir karar gerektirirken, şimdi bu iş bürokratlara yaptırıldı. Üstelik, yasa gereği, bankalara el koyan bürokratlar hiçbir zaman yargılanamayacak. Son 7 yıl içinde, Türk ekonomisi büyük değişim geçirdi. Bu değişim, aslında AKP hükümetinden önce ve 2000 ekonomik krizinin ardından başladı: IMF'nin ekonomik kararlardaki etkisi mutlak oldu. IMF, bürokrat atamalarından, hangi bankalara el konulacağına kadar her türlü karara karıştı.