Çözüm Birkaç gün önce yayımlanan 361 sayılı raporda, ekonomimizdeki risk faktörleri özetle şöyle sıralanıyor: Büyük cari açık, makroekonomik dalgalanma yaratabilir.Ekonomi, yabancı yatırımcı ve fon girişine bağlı hale geldi.Hazine'nin borç yükü karşılaştırmalı olarak ciddi biçimde yüksek.Son yıllarda ekonomi iyi yönetilmekle birlikte, henüz güven sağlanamamış durumda ve bu konudaki hassasiyet sürüyor.Gayrimenkul kredileri ve kredi kartlarındaki yüksek kredi kullandırma eğilimi, bunlar için rekabet nedeniyle yeterli güvence alınmadığı da düşünülürse, risk yaratabilir.Bankaların kullandırdıkları kredilerle, topladıkları kaynaklar arasındaki vade farkı nedeniyle, üslendikleri risk yüksek.Dışarıdan gelecek dalgalar ve iç siyasi dalgalanma durumlarında, bankalar, tuttukları yüksek Hazine kâğıtları nedeniyle zor günler yaşayabilirler.Bankaların verdikleri kredilerin üçte birinin yabancı para cinsinden olduğu düşünülürse, bir döviz krizi sırasında, bu kredilerin geri ödenememesi, sıkıntı yaratabilir. IMF, ekonomiyi yöneten birimler arasında hâlâ iyi bir koordinasyon olmadığını söylüyor. Bu haksızlık. Çünkü, iyi koordinasyon çoğu zaman güçlünün dediğinin olması anlamına gelir. En güçlü
Çözüm "Yasamızda yer alan "fiyat istikrarı" deyimi, ekonomik birimlerin yatırım, tüketim ve tasarruf kararlarını alırken dikkate almaları gerekmeyen kadar düşük bir enflasyon seviyesini ifade eder." Kısacası, enflasyonla mücadele bizim yasayla verilmiş temel görevimizdir. Bu nedenle, düşük enflasyon hedefi dışındaki diğer hedefler, ikinci derecede kalır. (Bu doğru değil. Fiyat istikrarı, sadece düşük enflasyonu ifade etmez.) "Enflasyonla mücadelenin yapıldığı dönemlerde, büyüme daha yüksek olmuştur." (Bu da doğru değil. Çünkü, enflasyon mücadelesi, sıkı para politikasını ve devlet harcamalarının kesilmesini gerektirir. Son yıllardaki büyüme artışı, tamamen dış piyasalardaki gelişmeler nedeniyle yaşanmıştır.) Merkez Bankası 8 Kasım tarihli raporunda özetle diyor ki: "Faiz ve kur politikalarının ortaya çıkması, yüksek büyüme için ön şart olan yapısal reformların yapılmamasını gölgede bırakmaktadır." (Bu da tam anlamıyla doğru değil. Hükümet, bu dönemde çok ciddi yapısal reformlar gerçekleştirmiştir. Merkez Bankası, bu söyleme sığınarak, başarısızlık halinde, hükümeti suçlamaya hazırlanıyor.) "Gelişmekte olan ülkelerden 10'u, son üç ayda faiz yükseltirlerken, biz indirdik.
Çözüm Çünkü, Kral ile ekonomik boyutlu bir anlaşma imzalandı. Suudi Arabistan, Türkiye'de yatırımlar yapacak. Hangi işadamlarıyla ortak olunacağını da dolaylı olarak hükümet belirleyecek. Petro-dolarlar artıyor. Petrol üreten ülkeler gittikçe zenginleşiyor ve paralarını koyacak yer bulamıyorlar. Bu ülkelerin paralarının Türkiye'de yatırılması yolları aranıyor. Suudilerin, Hem ibadetlerini rahatça yapabilecekleri, Hem onlara göre oldukça gelişmiş,Hem alışveriş yapabilecekleri, her markayı bulabilecekleri, Hem ülkelerine yakın sayılan, Hem de onlara göre iklimi en iyi ülke, Türkiye. Üstelik, şimdi dinci bir hükümet de işbaşında. Boğaz'ın en güzel yerleri onlara peşkeş çekilmeye hazır. Karşılarında, para karşılığı Atatürk'ü, Türk bayrağını, uluslararası protokol kurallarını hiçe saymaya hazır bir hükümet var. Tabii ki, Türkiye'ye gelmek ve paralarının bir bölümünü yatırmak isterler.Ekonomik gidiş kötü. Hükümetin her ay birkaç milyar dolar bulma zorunluluğu var. Bunu, Ya yabancı yatırım çekerek,Ya özelleştirme adı altında tesislerimizi satarak, Ya toprak tahsis ederek, Ya sıcak parayla,Ya borçlanarak,Ya vergileri artırarak,Ya yatırım ve harcamaları kısarak,Ya da bunlardan her
Çözüm Mahkemenin bu kararıyla, İstanbul Altın Borsası'nın bir kamu kuruluşu olmadığı tescil edilmiş oldu. Altın Borsası'nın, özel yasayla kurulmamış olması, idari kararla "kamu kurumu" niteliği verilemeyeceği, kendi bütçesi dışında genel bütçeden bir aktarım yapılmadığı, gelirlerinin üyelerce karşılanıyor olması, bütçesinin en üst kurul olan Genel Kurul tarafından kabul edilmesi, her yıl sonunda Genel Kurul tarafından ibra edilmiş olması ve bu ibraların SPK tarafından da onaylanmış olması gibi gerekçelerle bu karar alındı. "Başbakanlık Tasarruf Genelgesi"ne aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle, önceki Altın Borsası başkanları aleyhine Sermaye Piyasası Kurulu'nca (SPK) açılmış olan dava, İstanbul Beyoğlu 6. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı doğrultusunda, sanıkların beraatiyle sonuçlandı. Hükümet, önceki Altın Borsası başkanları ve diğer 14 kişiyi görevden almak istemiş; alamayınca, onları uydurma gerekçelerle mahkemeye vermiş ve yerlerine yeni atamalar yapmıştı. Sanıklar, birer gün bile olsa gözaltında tutulmuş; bu süreçte medyada suçlu gibi sergilenmişlerdi. Verilen bu beraat kararı, muhtemelen SPK tarafından temyiz edilecek ama artık gerçek ortaya çıktı. Altın Borsası kamu kurumu
Çözüm Taraftarların tribünlerde yaptığı gösteriler, Liverpool'lu futbolcuları ve tüm Türkiye'yi büyülemişti. Beşiktaş, imkânsızı başarmıştı. Başkan Demirören, alkışlanıyordu. Liverpool bozgunundan çok değil, bir hafta önce, Beşiktaş Türkiye'nin yıldızıydı. Muhteşem bir oyundan sonra İnönü'de Avrupa şampiyonu Liverpool'u dize getirmişti. Bu kez Beşiktaş, deplasmanda Liverpool ile karşılaşacaktı. Beşiktaş'ın bu karşılaşmasından hemen önce de Fenerbahçe derbisi vardı. Liverpool deplasmanında başarılı olabilmek için, federasyondan Fenerbahçe maçının Liverpool maçı sonrasına ertelenmesi istendi. Fenerbahçe, bu öneriye karşı çıkmadı. Ama, Beşiktaşlı olan Affan Keçeci bu isteği Ulusoy'a bile sormadan reddetti. Sanki, Beşiktaş'ın başarılı olması istenmiyordu. Doğal olarak, derbinin hemen arkasından 4.5 saatlik bir uçak yolculuğu yapıp Liverpool'la başa çıkabilmek olanaksızdı.Ne olduysa, Fenerbahçe derbisinde oldu. Federasyon maça çok uzun süredir derbi yönetmemiş olan bir hakemi atamıştı. Hakem, Beşiktaş'ın hücumlarını çeşitli gerekçelerle kesiyor, ters kararlar veriyordu. Son dakikada, Beşiktaş'ın beraberlik golünün de iptal edilmesi, bardağı taşıran damla oldu.Başkan Demirören, bundan
Çözüm Ekonomi devalüasyonu zorlayacak bir aşamaya gelmek üzeredir.Türk parasının kambiyo değeriyle satın alma gücü arasındaki büyük farkın, yüksek faiz uygulamasıyla giderilmesi orta vadede mümkün değildir.Bu uygulamayla, ihraç ürünlerimizin rekabet olanağı kalmayacağı gibi, cari açık da gittikçe daha fazla artacaktır. Eski Dışbank Genel Müdürü, duayen bankacı M. Vecdi Aksoy, ekonominin gidişatı konusunda bir mektup gönderdi. İlginç tespitleri özetle şöyle: Üstelik, ihracat getirilerinin ucuz ithalat tarafından kemirilmesi devam edecektir.Paranın değer kazanmasını bir istikrar unsuru veya antienflasyonist bir tedbir olarak değerlendirmek hatalı bir bakış açısıdır.Aksine, yüksek faiz ve kurla ödüllendirilen sıcak paranın korkunç maliyeti, enflasyonu artırıp durgunluğu getirecektir.Gelişmiş ülkelerin rezerv para niteliğindeki güçlü paraları, küresel piyasalarda değer kazanırken, bu paraların Türk lirası karşısında değer kaybetmesi bir ironi oluşturmaktadır.Kambiyo değeri ile satın alma gücü arasındaki farkın devalüasyon zorunluluğu doğurmasına bir örnek de, 1992 İngiltere'sinde yaşanmıştır. Avrupa Kambiyo Kurları Mekanizması'nın desteği ile sterlinin değerini suni olarak yüksek
Çözüm Merkez Bankası, kısaca: Yüksek faiz politikasına devam edilecek.Faizler indirilse de, iniş sayılmayacak minik indirimler yapılacak.Değerli Türk lirası politikası sürdürülecek.IMF ile devam edilecek.Enflasyon hedef seviyeye geldikten sonra bile, sistemin yerleşmesi için, uzun süre yüksek faiz politikasına devam edilecek. Dedi.Garip olan ise, Merkez Bankası'nın yüksek tüketici talebinden yakınması ve talep yüksekliğini gördükçe, faiz indirimini ertelemesi. Oysa, yüksek talep, bol ve ucuz ithal malları nedeniyle oluştu. Yani, talebi düşürmek için bile, Türk lirasının aşırı değerli durumunun giderilmesi, bunun için de faizlerin indirilmesi gerek. Talep arttıysa, ucuz ithal malları nedeniyle arttı. Londra'da bile bulunmayan yabancı markalar, ülkemizde cirit atıyor. İş için gelen yabancılar bile, artık alışverişlerini Türkiye'de yapıyor ve talep artırıyorlar. Yine de, Merkez Bankası yöneticileri üzülmesin; çünkü, halkın artık talep yaratacak gücü de kalmadı. BDDK verilerine göre, bireysel kredilerin reel artış hızı gittikçe düşüyor ve alt seviyede. Yakında, milleti açlığa alıştırayım derken, ölümüne neden olacaklar. Geçen haftanın ekonomideki gündemi, Merkez Bankası yönetiminin
Çözüm Yönetim, bir medya organıyla değil de tüm medyayla konuşmakla, kendi fikirlerinin "savunulabilir" olduğunu ve rasgele kararlar alınmadığını göstermek fırsatını buldu. Saygınlık ve şeffaflığın korunması, ancak bu biçimde yapılabilirdi. Kendi görüşünü anlatabilmek ve karşı görüşleri de dinlemek için, en ciddi eleştiride bulunan kesimlerle de bir araya gelecek olan Merkez Bankası, bu konuda yapılması gerekenin en iyisini yapıyor. Merkez Bankası yönetimi yerinde bir atak yaparak medyadaki ekonomi muhabirleriyle bir araya geldi. Sonuçta, Merkez Bankası'nın son günlerde karşı karşıya kaldığı eleştiriler bir anlamda cevaplanmış oldu. Merkez Bankası yönetiminin verdiği mesajlar şunlardı: a) Ana hedef, toplumun refahını yükseltmektir. Faiz ve döviz fiyatları, bunu sağlamak için ancak birer araçtır.b) Merkez Bankası sürpriz yapmamalı. Öngörülebilir olmaya özen gösteriyoruz.c) Piyasadaki gelişmeleri sürekli olarak takip ediyoruz.d) IMF ile devam etme konusunda görüşlerimiz var. Ancak, bunları bu aşamada kamuoyuyla paylaşamayız. Mali disiplin tam oturmadan, IMF'den tamamen kopmanın doğru olmadığını düşünüyoruz.e) Enflasyon hedeflemesi varsa, dalgalı kurla yürümek zorunluluğu vardır.f)