Çözüm Bu seçimde ise, hem AKP iktidarın verdiği gücü kullanacak hem de onun iktidara giden "yolunu temizleyecekler" arttı: Genç Parti yine aynı göreve soyundu. Birleşmek istediği partiler onu dışlayınca, onlardan intikam alma adına seçimlere girecek. En büyük zararı da önce DP'ye sonra MHP'ye verecek. Genç Parti'nin barajı aşamayacağı kesin gibi ama aldığı her oy AKP karşıtlarından olacak.AKP'nin yolunu temizleyecek olan bir diğer parti de DP olacak. DP'nin de barajı aşamayacağı anlaşılıyor. DP barajı aşamamak için, yapılması gereken her şeyi yaptı. Onun da alacağı her oy AKP karşıtlarından gelecek ve baraj aşılamazsa,boşa gidecek.Bu seçimlerde, AKP'nin yolunu temizleyenler arasında "bağımsızlar" da var. "Sol-Orta-Milliyetçi" görüşlü bütün bağımsızlar, AKP karşıtlarından oy çalacak; dolayısıyla AKP'yi güçlendirecekler. Bundan önceki seçimde AKP'nin yolunu Genç Parti temizlemişti. Genç Parti aldığı yüzde 7 civarındaki oyla hem Meclis'e girememiş hem de diğer partilerin yüzde 10 barajını aşmasını engellemişti. Gelelim, AKP'yi sıkıntıya sokacak gelişmelere: ANAP'ın seçime girmeme kararı, onun oylarının CHP ve MHP arasında paylaşılmasını sağlayacak.DSP'nin, CHP ile birlikte seçime
Çözüm Mart sonu itibariyle, İMKB'deki hisselerin yüzde 71'i yabancıların elinde.Son bir yıl içinde, 2000 yılı 100 olarak alınırsa, Türk lirası yüzde 20.6 değer kazandı.Cari açığın bu yıl sonunda, öngörülen düşme eğilimi gerçekleşse bile, gayri safi milli Hasılanın (GSMH) yüzde 7.25'ine ulaşması bekleniyor.Petroldeki fiyat artışları göz ardı edilirse, cari açık yıl sonunda GSMH'nin yüzde 3.15'i olacak.Son bir yıldır, cari açığın yüzde 80'i doğrudan yabancı yatırımlarla kapatılıyor.Hem Avrupa Birliği'ne hem de dünyanın diğer ülkelerine olan ihracatımız artıyor. Yatırımlarınızı yönlendirirken, bu ilginç göstergeleri de göz önünde tutun: 2 yıldan beri hem tüketici kredilerindeki hem de toplam kredilerdeki artış oranı yavaşladı. Bu dönemde, tüketici kredilerindeki artış oranı yüzde 115'ten yüzde 37'ye kadar geriledi. Toplam kredilerde ise, gerileme yüzde 66'dan yüzde 31'e oldu.Geçen haziran ayından beri neredeyse duran gayrimenkul kredileri, gayrimenkul kredisi (mortgage) yasasının çıkmasıyla birlikte artış eğilimine girdi. Ancak, geçen yıl haziran ayı öncesi büyüklüklerin ancak yarısına ulaşabiliyor.Hem yatırım hem de tüketim malı ithalatındaki artış hızı yavaşladı. Hatta, tüketim
Çözüm Bizim Merkez Bankamız gibi bir çok merkez bankası, günlük veya kısa vadeli ihtiyacı için tuttuğu dolar fonlarını, FED'deki hesaplarında tutar.Amerikan Merkez Bankası (FED), büyük döviz rezervi tutarak piyasaya para vermez. Bizim Merkez Bankamız, elindeki döviz rezervi kadar piyasaya kendi bastığı paradan vermiş ve enflasyon yaratmıştır. Bu yüzden, bizim gibi ülkelerde enflasyonla başa çıkmak zordur.FED temel olarak sadece açık piyasa işlemleri yoluyla para yaratır. Enflasyona neden olmadıkça da istediği kadar, diğer bir anlatımla, mali kurumların emeceği ölçüde para basar.FED için "enflasyon hedeflemesi" enflasyon yaratmayacak kadar para basmak anlamında iken, bizim Merkez Bankamız için "enflasyon hedeflemesi" para basmamak, yani sıkı para politikası gütmek, ekonomiyi daraltmak, talebi kısmak anlamındadır. Türk bankaları, ortalama yüzde 8'e mal ettikleri ve düzenlemeler nedeniyle tutmak zorunda oldukları döviz fonlarını, ortalama yüzde 4 faizle yabancı bankalara yatırırlar.Merkez Bankası'na ve Hazine'ye yüzde 7 civarında mal olan dövizler de ortalama yüzde 4'le yabancı bankalara yatırılır. Türk bankalarının ortalama fon maliyetleri yaklaşık yüzde 12 olup ABD bankalarından
Çözüm Önceki yazılarımda şu sonuçlara ulaşmıştım: FED, ABD piyasasındaki çok kısa vadeli para ihtiyacını bizim gibi ülkelere karşılatır. Çünkü, bizim Merkez Bankamız gibi birçok merkez bankası, günlük veya kısa vadeli ihtiyacı için tuttuğu dolar fonlarını, FED'deki hesaplarında tutar.FED, büyük döviz rezervi tutarak piyasaya para vermez. Bizim Merkez Bankamız, elindeki döviz rezervi kadar piyasaya kendi bastığı paradan vermiş ve enflasyon yaratmıştır.FED temel olarak sadece "Open Market Operations-Açık Piyasa İşlemleri" yoluyla para yaratır. Enflasyona neden olmadıkça da istediği kadar ya da mali kurumların emeceği ölçüde para basar. Önceki iki yazımda bahsettiğim gibi, dünyadaki likidite bolluğunu anlamak için, dünyanın en büyük ekonomisi olan Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ekonomisini ve para politikasını iyi incelemek gerekiyor. Kendimize dersler çıkarabilmek için de bizim politikalarımızı onlarla karşılaştırmak lazım. FED için "enflasyon hedeflemesi" enflasyon yaratmayacak kadar para basmak anlamında iken, bizim Merkez Bankamız için "enflasyon hedeflemesi" sıkı para politikası gütmek, ekonomiyi daraltmak, talebi kısmak anlamındadır. İşletme giderleri de katılırsa, bir
Çözüm Bir Türk bankasının ise, fon maliyeti çok daha yüksektir. Dolar fonlarına en az yüzde 2, dış krediler de sayılırsa ortalama yüzde 8; Türk lirası fonlarına ise yüzde 18'e kadar faiz öder. Fonların ortalama maliyetinin hesaplanması, bir Türk bankası için oldukça karışıktır. Mevduat üzerinden, kanuni karşılıklar, işlemler üzerinden vergiler ödenir. Alınan fonların ne kadarının Türk lirası, ne kadarının döviz ve hatta hangi cins döviz olduğuna kadar ince hesaplar yapılması gerekir. Bir Türk bankasının ortalama fon maliyetinin en az yüzde 12 olduğunu varsayabiliriz. Üstelik, bir Türk bankasının hangi faizi vermeye razı olursa olsun bulabileceği fon miktarı pratik olarak kısıtlıdır. Sistemde, birçok riskli müşteri vardır. Bu nedenle, geri dönemeyen krediler fazladır. Zaten, yüksek fon maliyetiyle karşılaşan banka, yüksek faizle kredi vermek zorundadır. Yüksek faize razı olan kredi müşterisinin ise riski de yüksek olur. Üstelik, Türk sisteminde bir konsorsiyumla kredi sağlanması sistemi yerleşmemiştir.Demek ki Türk bankalarının fon maliyeti mutlaka düşürülmelidir. Kredi müşterilerinin kalitesini ortaya koyacak, bir "değerleme sistemi" getirilmelidir. Mali sisteme sendikasyon
Çözüm Hesap gayet basit. Yıl başından bu yana ülkemize özel sektör aracılığıyla giren yabancı sermayenin sadece büyüklerini alsak, aşağıdaki manzarayla karşılaşıyoruz: Akbank (20%) Citigroup 3.100Finansbank National Bank of Greece 2.259Tekfenbank EFG 182Şekerbank Bank Turan Alem 259Doğan Yayın TV Axel Springer 488Eczacıbaşı Zentiva 607Smith Wesson Investment 350Toplam 7.225 Bu toplamda, diğer giren yabancı sermaye yok. Demek ki yaklaşık 7.5 milyar dolar sıcak para dışında doğrudan yatırım için yabancı para girmiş. Bunlar dışında, Hazine'ye giren özelleştirme gelirleri var: Türk Telekom (55%) Oger % Telecom 4.300Mersin Seaport Akfen/Singapur 755Halkbank (25%) IPO 1.800İETT Sama Dubai 1.156Arazi satışı Zorlu Group 800Toplam 8.811 Özelleştirme gelirlerinin toplamı 8.8 milyar dolar olsa da, ödenen katma değer vergileriyle birlikte bu tutar daha da artıyor. Kısacası, 4.5 ay içinde ülkemize yaklaşık 17 milyar dolar doğrudan yatırım girmiş. Bu çok büyük bir rakam ve rekor seviyede bir yabancı yatırım. 2003 yılında doğrudan yabancı yatırım cari açık finansmanının sadece yüzde 16'sını karşılarken, Mart 2007 sonu itibariyle son bir yılda yüzde 80'ini karşıladı.
Çözüm Seçim sonrası demokrasi. Seçimden önce tam bir demokrasi özlemi vardır. Zaten, seçimler her zaman bu yüzden erken yapılır. Ama, her erken seçim, demokrasinin ülkede yerleşemediğini gösterir. Yerleşememesinin temel nedeni ise her zaman iktidar partisidir. Erken seçim söz konusu bile değilken, sloganlar şöyledir: Ehil, bilgili kişiler ve başarılı işadamları siyasete soyunmalı,Partilerdeki lider sultası kalkmalı,Seçim barajı kalkmalı,Ön seçim yapılarak adaylar belirlenmeli,Siyasi partiler yasası, katılımcılığı arttıracak biçimde değiştirilmeli,Sivil toplum örgütleri güçlendirilmeli,Basın özgürleştirilmeli,Yargıya siyaset karışmamalı,Ordu siyasete karıştırılmamalı,Yabancı ülkeler iç işlerimize karışmamalı. Seçimler sanıldığının aksine, hiç de demokratik bir süreç değildir. Seçimden tam önce, iktidar partisi yüzde 25 çoğunluğunu yeterli görüp laik olmayan birisini cumhurbaşkanı seçmeye kalkmıştır. Amaç, yargıya ve üniversitelere dinci kişileri yerleştirmek; diğer bekleyen tayinleri yapmaktır. İrtica bayrağını en tepeye dikmektir. İktidar, değişmesine kısa süre kalmış Meclis çoğunluğunu, demokrasi sanmaktadır. Demokrasi, katılımcılık sistemidir. Bunu şimdiye kadar göz ardı eden
Çözüm Ancak, yeni Meclis'in de cumhurbaşkanı seçememesi halinde, yeni bir seçim gündeme gelir. Yeterince tartışılmadan getirilmeye çalışılan "başkanlık sistemi"nin şimdiki haliyle uygulanabileceğini sanmıyorum. Zaten, uygulansa bile, bu yeni bir seçim demektir. Yani, ülkemizi büyük bir olasılıkla, bir süre sonra ikinci bir seçim bekliyor.Bu gelişmeler, Merkez Bankası'nın bir faiz indirme operasyonuna giremeyeceğini gösteriyor. Yani, yüksek reel faiz verme ve sıcak para politikası bir süre daha devam edecek. Cari açığın problem olmaya başlaması veya bize yatırım yapan yabancıların kendi ülkelerinde problemler ortaya çıkması durumuna kadar, döviz fiyatları yükselemeyecek. AKP, istediği cumhurbaşkanını seçtiremediği için, ciddi bir yara aldı. Ama, yine de yüzde 30 civarında bir oy potansiyeli var. AKP hakkında kabarık yolsuzluk dosyaları olduğu söyleniyor. Bunların bir bölümü seçimden önce devreye sokulabilir. Ama, bakanlık ve belediyeler eliyle halka büyük para dağıtıldığı ve AKP'nin çok organize olduğu düşünülürse, ciddi bir oy kaybı yaşamayacağı anlaşılır. AKP tek başına veya Demokrat Parti (DP) ile bir koalisyon yaparak iktidara gelirse, ekonomi politikalarında çok temel