Bu dalga bizi nereye götürüyor?

17 Mayıs 2007

Çözüm Ekonomi politikasını yürütenler, "Dalgalanma"nın mümkün olduğunca küçük olması, daralma sürecinin kısa sürdürülmesi ve daralmanın krize dönüşmemesi için uğraşırlar. Türkiye'nin en büyük krizi sayılan 2000 krizi iyi yönetilemedi. Kriz sonrasında, partiler tasfiye edildi ve AKP iktidara geldi. İşte AKP, bir genişleme sürecinde iktidar olduğu için, fazla bir şey yapmaya gerek olmadan ekonomide başarılı gibi gözüktü. Üstelik, dünya ekonomisi de bir genişleme sürecine girmişti. "Dalgalanma Teorisi" ABD'deki 1929 büyük krizinin arkasından ortaya atılan iki dünya savaşı arasındaki yıllarda tartışılan, ekonomik bir görüş. O zamandan, bugüne teoriye çeşitli eklentiler yapıldı. Ama, bugün bile, ülkelerdeki hatta dünya ekonomisindeki gelişmelerden bahsederken sık sık bu teori gündeme geliyor. Teori, ekonomilerin devresel olarak genişledikleri, her genişlemeden sonra bir daralmayla karşılaştıkları tespitine dayanıyor. Genişleme sırasında, fiyatların yükseldiği, daralmalarda ise düştüğü biliniyor. Bu rüzgârdan da faydalanıldı. Buna ek olarak, sermayenin küreselleşmeye başlaması, ulaşım ve haberleşmenin kolaylaşmasıyla yabancıların ülkemize gelmeye başlamaları, arkaya alınan rüzgârı

Yazının Devamı

Yoksa, arz mı talebini yaratıyor?

14 Mayıs 2007

Çözüm Klasik ekonomik teoride savunulan, "üretilen her şeyin satın alınmasını garanti eden " bir mekanizma yok. Klasiklerin çoğu da, gelirin bir bölümünün tasarruf edilip, yatırıma dönüşeceğini savunurlar. Bu görüş, esas itibariyle tasarruf edenlerle yatırım yapanların ikisinin de aynı sosyal sınıfa (kapitalistlere) mensup olduğunu kabul etmiş oluyor. Ama bu bile, tasarrufların tümünün, yatırıma dönüşeceği anlamını taşımıyor. Üretilen her şeyin satılabilmesi için, yeterli gelir düzeyi; yeterli gelir düzeyi için de tam istihdam gerekli. Yani, işsizliğin olmadığı bir ekonomik model lazım ama bu da olanak dışı. Keynes, "Talep, arzını yaratır" diyor. Say Kanunu ise, "Arz, talebini yaratır" iddiasında. Bu görüşler, Keynezyen ve klasik ekonomistler arasındaki büyük tartışmanın en can alıcı noktası. Doğal olarak ve her iktisat kuramında olduğu gibi, iki görüşün de salt doğru olduğu iddia edilip kanıtlanamıyor. Ama, ülkemizde bile, faiz tartışmasının altında bu konudaki farklı görüşler yatıyor. İşte tam bu noktada, neoklasik ekonomistler, bir ülkenin ekonomi yönetiminin tam istihdamı sağlamaya yönelik biçimde, faiz politikasını yönetmesi gerektiğini ; böyle davranılırsa, "arzın

Yazının Devamı

Seçimden sonra

12 Mayıs 2007

Çözüm Peki, bunlara ek olarak ne yapılabilir? Şimdi onlara bakalım: Piyasalaşma hızlandırılabilir. Daha serbest ve müdahalesiz bir piyasa ortamı yaratılabilir. Kredi, işgücü, yeni icatlar ve bilgi için yeni alım satım ortamları geliştirilebilir.Devlet harcamaları, çok daha detaylı planlanarak objektif esaslara göre yapılabilir.Vergi reformu yapılıp dolaysız vergiler artırılırken, vergi oranları azaltılabilir. Vergileri kendi içinde kontrol edebilecek sistemler getirilebilir.Devlet ve belediye arsa ve arazileri, uyulacak şartlarla kullanıma açılabilir. Konut kredisi sistemi (mortgage) yaygınlaştırılabilir. Keynes, "Uzun vadede hepimiz ölüyüz" demiş.Yani, ne yapılacaksa, fazla uzatmadan yapmak lazım. İş âlemi, gelecek bir koalisyon hükümetinin sırf çekişmeler yüzünden başarılı olamayabileceği olasılığını düşünüyor. Özellikle, yabancı yatırımcılar bu tedirginliği biraz daha yoğun yaşıyorlar. Bu yüzden, parti programları çok açık seçik olmalı ve vakit geçirilmeden topluma anlatılmalı. Ancak, özellikle birleşen partilerin ortak ekonomik programı belli değil. Seçimden sonra, bütün partilerin ekonomideki mevcut uygulamaları değiştirmeyecekleri belli. Kısacası, seçimin temel nedeni,

Yazının Devamı

Kişi gelişmişlik endeksi

10 Mayıs 2007

Çözüm Bu ülkeler, geçen dönemde kendilerinde olmayan bir sanayi malını satın almak için, gittikçe daha fazla miktarda tarım ürünü vermek zorunda kaldılar. Bu yüzden de, durumları düzeleceğine geriledi. Azgelişmiş ülkeler, ya parasızlıktan eğitime gereken önemi veremediler ya da eğitim sistemi onları düşünmek, araştırmak ve eleştirmek yerine, denileni yapmaya odaklandırdı. Son dönemin ekonomistleri, verilere dayalı ekonomik gelişmişlik anlayışı yerine, gelişmiş ekonomi olmayı "insan gelişmişlik endeksi"ne (human development index)dayandırmaya başladılar. Paul Prebisch ve Amartya Sen, bu ekonomistlerin başında geliyor. Hindistan doğumlu bir ekonomist olan ve 1998 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'ne de layık görülen Amartya Sen'in yaptığı araştırmalara göre, Türkiye "insan gelişmişlik endeksi" bakımından alt grupta bulunuyor. Bu araştırmaya göre, Arjantin, Şili, Güney Kore, Malezya, Panama, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman, Avrupa Birliği, ABD, Kanada, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda ile birlikte "insan gelişmişlik endeksi" en yüksek ülkeler arasında."İnsan gelişmişlik endeksi" sadece kişi başına düşen milli geliri değil, beklenen ömür süresini, kişilerin eğitim durumunu, varsa

Yazının Devamı

Hitler'in altınları

5 Mayıs 2007

Çözüm Altın sisteminin sona ermesindeki en büyük rol, Hitler'in idi. Çünkü, Almanya savaşı finanse edebilmek için, işgal ettiği ülkelerin altın rezervlerine el koyup bu altınları mal ve hizmet ithal etmek için kullanmıştı. O yıllarda, uluslararası rezerv olarak temel olarak ülkelerin altın tuttuğu düşünülürse, Hitler'in ele geçirdiği ve kullandığı altın miktarının büyüklüğü anlaşılabilir. Bunlara soykırıma uğrayan kişilerin altın dişlerine kadar soyulduğu da eklenebilir.Doğal olarak, savaşın bitmesiyle Almanya'nın elindeki altınlara da el konuldu. Bu kez hazineyi ele geçiren, ABD oldu. Savaş sonrasında kurulan bir komisyon, bu altınları sahiplerine iade etmeye çalıştıysa da kısmi bir başarı elde edilebildi. İkinci Dünya Savaşı, sadece milletlerin kaderini değil, dünya ekonomik sistemini de değiştirdi. Dünyaya hâkim olan tek geçerli ödeme sistemi "altın" iken, savaştan sonra Bretton Woods'da yapılan anlaşmalarla "hard currency" denilen güçlü paralar ve IMF ortaya çıktı. Zamanın tek konvertibl parası dolar oldu ve 1 ons altının 35 dolara eşit bir ödeme aracı olacağı konusunda uzlaşıldı. Nazi Almanya'sının 1938 ile 1945 yılları arasında işgal ettiği ülkelerden gasp ettiği altınların

Yazının Devamı

Aslında ne oldu?

3 Mayıs 2007

Çözüm Aslında, sadece rakamlar fena değil. Halka yansıyan fazla bir şey yok.4 yılda ortalama yüzde 7'nin üzerinde büyüdük.Aslında, bütün ekonomiler büyüdü. Bizim büyümemiz gelişmekte olan ülkeler ortalamasının altında.Önceki yıllarda, büyüme yüzde 2'ler civarındaydı.Aslında, onlar kriz yıllarıydı. Her şey çok bozulmuştu ve düzelme de bu nedenle güçlü oldu.Son 4 yılda ekonomi iyi yönetildi.Aslında, ekonomi yönetimi tamamen IMF'ye bırakıldı.Yabancıların ülkemize ilgisi arttı.Aslında, dünya ekonomisi büyüdü ve küreselleşti. Bütün azgelişmiş ülkelere benzer ilgi var.Daha ucuza borçlanıyoruz.Aslında, yüksek reel faizler yüzünden, cumhuriyet tarihinin en yüksek faizleriyle borçlanılıyor.Türk lirası, iyi ekonomi yönetimi nedeniyle değerli.Aslında, değerlilik çok yüksek reel faizler nedeniyle.İyi ekonomi yönetimi nedeniyle enflasyon düştü.Aslında, enflasyonun düşüşünün en büyük nedeni, ucuz döviz. Bu sayede, üretim yapmak yerine ucuz ithalat yapılıyor ve ucuz ithal malları fiyatları düşürüyor.Mali disiplin iyi uygulandı.Aslında, başlarda doğruydu. Ama, gerekli olan vergi reformu yapılamadı.Borsamız iyi yükseldi.Aslında, tüm dünya borsaları yükseliyor. Üstelik, bizim borsamız yabancı

Yazının Devamı

Tepkisiz demokrasi

30 Nisan 2007

Çözüm Oyunun kuralı sadece galip gelmek değil, uzlaşma kültürü içinde, hoşgörüyle ve diğerlerini ikna ederek galip gelebilmektir.Cumhuriyet rejimleri, oyla değil, bir mücadele süreciyle kurulur. Bizimki, milyonlarca şehit verilerek kurulmuştur. Demokrasi kadar, laiklik ve ülkenin bölünmemesi de bizim rejimimizin parçasıdır.Sanılanın aksine, çoğunluğun yönetimi denilen demokrasi, çoğunluğun her istediğini yapması anlamında değildir. Yapılanlar, uzlaşarak, işbirliğiyle ve hoşgörü içinde gerçekleştirilecektir. "Güçler Ayrılığı" sistemi zorlanmadan, sürdürülmelidir. Zaten, "güçler ayrılığı" demek de, işlerin uzlaşarak, hoşgörü ve işbirliği içinde yapılması anlamındadır. Cumartesi günkü "Uzlaşma Kültürü" başlıklı yazımda, sanki Genelkurmay açıklamasını sezmişim gibi bir yorum vardı. "Görülen o ki, AKP, uzlaşma kültürünü ve demokrasiyi yeterince özümseyememiş. "Oyunun Kuralları" ile "Oy'un Kuralları" birbirine karıştırılıyor" demiştim. Uzlaşma kültürü, yalnız hileyi değil, kandırmayı ve takiyeyi de içinde barındırmaz. "Ben yaparsam, olur" veya "Oy, her şeydir" zihniyeti, demokrasilerdeki kaçınılmaz duraklama ve aksamaları beraberinde getirir. Demiştim.Türk Silahlı Kuvvetleri de

Yazının Devamı

Uzlaşma kültürü

28 Nisan 2007

Çözüm Kapitalist dünya görüşünde, hem oyunun kurallarına uyularak hem de uzlaşarak galip gelme öngörüsü vardır. Kavgayla elde edilen galibiyet, tescillenmez ve kabullenilmez. Kısacası, oyunun kuralı sadece galip gelmek değil, "fair play" diyebileceğimiz uzlaşma kültürü içinde, hoşgörüyle ve diğerlerini ikna ederek galip gelebilmektir. Çoğu cumhuriyet rejiminde, demokrasi prensipleri uygulanır. Ancak, uygulamaları, seçim sistemleri farklılaştırır. Birçok ülkede, yönetecek çoğunluğun asgari oy yüzdeleri bizimkinden değişiktir. Başkanlık sistemi denilen şey, son tahlilde oyların yüzde 50'sinden fazlayı alanın ülkeyi yönetmesi anlamına gelir. Cumhuriyet rejimleri, oyla değil, bir mücadele süreciyle kurulur. Bizimki, milyonlarca şehit verilerek kurulmuştur. Uzlaşma kültürü, demokrasinin temel öğesidir. Uzlaşamayan, işbirliği sağlayamaz. Dolayısıyla, uzlaşamayan ve diğerlerini göz ardı eden, genel kabul gören bir başarıyı elde edemez. Uzlaşma kültürü, kapitalist öğretinin içinde bulunan hoşgörüyü de beraberinde getirir. Sanılanın aksine, çoğunluğun yönetimi denilen demokrasi, çoğunluğun her istediğini yapması anlamında değildir. Yapılanlar, uzlaşarak, işbirliğiyle ve hoşgörü

Yazının Devamı