<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Uzanlar geçmişte ellerindeki medya gücünü kullandılar. Örneğin, bir defasında İmar Bankası yetkilileri, Merkez Bankası'ndan kendilerine kote edilen faizden daha ucuza borçlanmak istedi. İmar Bankası'nın yetkililerine bunun olamayacağının söylenmesi üzerine, Merkez Bankası'nda halen Genel Müdür seviyesinde çalışan bir yetkiliye aksi takdirde akşam bülteninde kötü yayın yapılacağı bildirildi. Kote edilen faizin düşürülmemesi üzerine, bu yayın yapıldı da. Neyse ki, Merkez Bankası ile yapılan tüm telefon görüşmeleri kayda alınıyor da, bu durum tespit edilebildi.
Geçmişte Uzanlar'ın isteklerini bilerek veya bilmeyerek yapmayan bürokrat ve siyasiler televizyonlarının haber bültenlerinde veya diğer programlarında yavaş yavaş yürütülerek, suçlu gibi gösterilirdi. O zamanlar RTÜK veya Rekabet Kurulu gibi kurumlar da yoktu. Hiçbir yere şikayet edilemezdi. Bir keresinde, bankaları orta boy bankaların katıldığı toplantıya çağrılmadı diye, beni de yavaş yavaş yürütmüşlerdi.
Merkez Bankası müfettişleri zaman zaman bankaları denetlerler ve rapor düzenlerlerdi. Çünkü, o zamanlar Tasarruf Mevduatı
BDDK bu sefer önceki uygulamalarda yaptığı hataları yapmadı. Bankayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'una devretmedi; sadece yönetim ve denetimini devretti. Bankanın "bankacılık yapma ve mevduat kabul etme yetkisi"nin kaldırılmasıyla da Fon, bankadaki tasarruf mevduatının tamamını hak sahiplerine ödeyip, bu ödemeler karşılığında bankanın iflasını isteyecek. Böylelikle, Ecevit hükümeti ve Derviş yönetimi sırasında başvurulan, "halkın vergilerinin bankaların kurtarılması için kullanılması" uygulamasına da son verilmiş oldu. Bu uygulama nedeniyle BDDK'yı tebrik etmek lazım. Nihayet, iş öğreniliyor.Şimdi, bankalara el koyma sistemi ile ilgili yalnızca 3 eksikleri kaldı. Bunlar:1) El konulan bankaların hisselerini ellerinde bulunduran borsa yatırımcılarının zararlarının karşılanması.2) Bankaların iflası halinde Fon'un ve arkasından da kamunun öncelikli alacaklı olması durumunun kaldırılması.3) Bankaların off - shore şubelerinde hesap açtıran mudilerin durumu.Borsada hisse senetleri alınıp satılan bankalara el konulması ile, borsa yatırımcıları bir anda büyük zarara uğruyor. İMKB'nin yerli ve yabancı yatırımcıları Türk mali sistemine ve otoritelerin yaptığı "sağlam" uyarılarına güvenip,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> İmar Bankası'na el konuldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)'nun bu kararı bekleniyordu, sürpriz olmadı. İmar Bankası topladığı mevduatın yaklaşık % 80'ini bankanın sahibi olan Uzan Grubu'na kullandırıyordu. Aslında, bu durum Bankalar Kanunu'na göre suçtu ve çok daha önce bankaya el konulmasını gerektiriyordu. Ancak, Uzan Grubu'nun elinde borçlarını karşılayacak yeterli aktifin bulunduğu göz önüne alınarak, bankaya şimdiye kadar el konulmamıştı. Çukurova ve Kepez'e hükümetçe el konulmasından sonra, Uzan Grubu'nun aktifleri bankaya olan borçlarını karşılayamaz hale geldi. Zaten, o gün Uzanlar için sonun başlangıcı idi.
BDDK bu sefer önceki uygulamalarda yaptığı hataları yapmadı. Bankayı Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'una devretmedi; sadece yönetim ve denetimini devretti. Bankanın "bankacılık yapma ve mevduat kabul etme yetkisi"nin kaldırılmasıyla da Fon, bankadaki tasarruf mevduatının tamamını hak sahiplerine ödeyip, bu ödemeler karşılığında bankanın iflasını isteyecek. Böylelikle, Ecevit hükümeti ve Derviş yönetimi sırasında başvurulan, "halkın vergilerinin bankaların kurtarılması için kullanılması"
İki yazar da Başkan Bush'un danışmanları arasında. Ancak, sorunları değerlendirmelerinde önemli farklılıkları var.Lewis daha muhafazakar görüşlere sahipken, Kagan "şahin" diye nitelendirebileceğimiz, daha keskin görüşler savunuyor. Özellikle, Kagan'ın görüşlerinin bugünkü Amerikan yönetiminin keskin tavırlı tutumunu daha iyi yansıttığını söyleyebiliriz.Bu iki yazım hakkında okuyucularımdan çok sayıda e - mail aldım. Her iki görüş de ciddi biçimde eleştiriliyor. Zaten, Kagan'ın görüşleri ABD kamuoyunda da halen geniş ölçüde tartışılıyor. ABD'nin en yaygın okunan iki dış politika dergisi olan "The National Interest" ve "Foreign Affairs"in bugünlerde piyasaya çıkan 2003 Yaz ve Temmuz - Ağustos 2003 sayılarında her iki yazarın da, fakat özellikle Kagan'ın görüşleri eleştiriliyor.Bir süredir, ABD'deyim. En üst düzey dış politika yöneticilerinden birisi ile yaptığım görüşmede de "Kagan'ın görüşlerinde biraz aşırıya kaçtığı" yönünde izlenimler edindim.Lewis'in önerdiği "Türk Modeli" konusuna değinen okuyucularımdan Z. Y. "Nedir acaba sorunların çözümünde kullandığımız özellikler? Sopalar, taşlar, coplar, rüşvet, haraç mı?" diyor. F. E. ise, "Türkiye hangi demokratik kurumları kurmuş ve
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Son iki hafta içinde yazdığım iki yazıdan birini Robert Kagan'ın, diğerini Bernard Lewis'in, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İslam ülkelerinin yeni dünya düzenindeki yerini anlatan görüşlerine ayırmıştım.
İki yazar da Başkan Bush'un danışmanları arasında. Ancak, sorunları değerlendirmelerinde önemli farklılıkları var.
Lewis daha muhafazakar görüşlere sahipken, Kagan "şahin" diye nitelendirebileceğimiz, daha keskin görüşler savunuyor. Özellikle, Kagan'ın görüşlerinin bugünkü Amerikan yönetiminin keskin tavırlı tutumunu daha iyi yansıttığını söyleyebiliriz.
Bu iki yazım hakkında okuyucularımdan çok sayıda e - mail aldım. Her iki görüş de ciddi biçimde eleştiriliyor. Zaten, Kagan'ın görüşleri ABD kamuoyunda da halen geniş ölçüde tartışılıyor. ABD'nin en yaygın okunan iki dış politika dergisi olan "The National Interest" ve "Foreign Affairs"in bugünlerde piyasaya çıkan 2003 Yaz ve Temmuz - Ağustos 2003 sayılarında her iki yazarın da, fakat özellikle Kagan'ın görüşleri eleştiriliyor.
Bir süredir, ABD'deyim. En üst düzey dış
Başarı için, kabiliyet ve çok çalışma çoğu zaman yeterli olmuyor. "Davranış biçimi" uzun dönemde başarının üst sınırlarını belirliyor. Sonuçta, başkaları hakkımızda karar verirken, nasıl göründüğümüze, ne söylediğimize ve nasıl söylediğimize bakarak karar veriyor.Davranış biçiminin etkisi, başkalarıyla ilişkiye girdiğimizde kendisini hemen gösterir. Olumsuz bir davranış biçiminin etkisi, çoğu zaman katlanarak olur. Kemikleşmiş olumsuz davranış biçimleri ise, başarısızlığa ve giderek insanların yalnız kalmasına yol açar.İnsanların davranış biçimlerini inceleyen John C. Maxvell "Attitude 101" isimli eserinde, davranışlarla ilgili şu sonuçlara ulaşmış:1) Bir insanın diğer insanlara karşı olan davranış biçimi, o insanın hayata bakış biçimini de yansıtır.2) Bir kişinin davranış biçimi, insanlarla olan ilişkisinin biçimini de belirler. John D. Rockefeller "İnsanlarla iyi ilişki kurma yeteneğine diğer bütün yeteneklerden fazla ücret öderim" demişti. Gerçekten de yapılan araştırmalar bir malın satışı sırasında, o mal hakkındaki bilginin rolünün % 12.5, satış sırasındaki davranış biçiminin rolünün % 87.5 olduğunu gösteriyor.3) Birçok örnekte, başarı ve başarısızlık arasındaki çizgi yanlış
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Amerika'da yapılan bir araştırma, bakımlı ve güzel görünen kişilere aynı özellikleri taşıyan diğerlerine göre daha yüksek ücret ödendiğini gösteriyor. Hatta, uzun boylular kısa boylulara göre daha kolay iş buluyor ve daha çok kazanıyorlar. Aynı araştırma, bakımlı ve güzel görünüşlü kişilerin diğerlerine göre, daha iyi davranış sergilediklerini söylüyor.
Başarı için, kabiliyet ve çok çalışma çoğu zaman yeterli olmuyor. "Davranış biçimi" uzun dönemde başarının üst sınırlarını belirliyor. Sonuçta, başkaları hakkımızda karar verirken, nasıl göründüğümüze, ne söylediğimize ve nasıl söylediğimize bakarak karar veriyor.
Davranış biçiminin etkisi, başkalarıyla ilişkiye girdiğimizde kendisini hemen gösterir. Olumsuz bir davranış biçiminin etkisi, çoğu zaman katlanarak olur. Kemikleşmiş olumsuz davranış biçimleri ise, başarısızlığa ve giderek insanların yalnız kalmasına yol açar.
İnsanların davranış biçimlerini inceleyen John C. Maxvell "Attitude 101" isimli eserinde, davranışlarla ilgili şu sonuçlara ulaşmış:
1) Bir insanın diğer
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Müslümanların neden geri kaldığını araştıran "Ne Yanlış Gitti (What Went Wrong)" isimli kitabın yazarı Bernard Lewis, bu kitabından sonraki ilk kitabı olan "İslamın Krizi (The Crisis of Islam)" isimli kitabı yayımladı.
"What Went Wrong" 11 Eylül saldırısından hemen önce yazılmış, saldırıdan az sonra piyasaya çıkmıştı. Müslüman dünyasını yakından inceleyen en güncel kitap olduğu için, hemen "en çok satan kitaplar" arasına girdi. "The Crisis of Islam" ise, müslümanların kafirlere karşı kutsal saydıkları savaşın (cihad) nedenlerini ve lanetlenmesi gereken terörün kökenlerini araştırıyor.
Başkan Bush ve Batılı politikacılar, terörizme karşı açtıkları savaşın Araplara ve Müslümanlara karşı olmadığını anlatmakta büyük zorlukla karşılaştılar. Çünkü, Müslümanların büyük çoğunluğu aşırı dinci (fundamentalist) değildi. Aşırı dinci olanların da büyük çoğunluğu terörist değildi. Ancak, teröristler sadece Müslümanlardan çıkarmış gibi bir hava yaratıldı. Oysa, İrlanda Kurtuluş Ordusu'nun ve Bask'ın üyeleri Hıristiyanlardı. Lewis bu durumun, Ortadoğu'daki teröristlerin kendi örgütlerinin isimlerini