Gül, Ortadoğu'yu yüzyıllar boyunca dünyadaki zenginleşmenin ve medeniyetlerin gelişmesinin temel kaynağı olarak gösterdi. Buna rağmen, Ortadoğu'nun azgelişmişlik ve şiddetten kurtulamadığını vurguladı.Bölgede haritanın, yönetim ve işbirliği biçiminin değişeceğinin hissedildiğini söyledi. Bölgede bir "serbest ticaret bölgesi" oluşturulma çabalarından bahsetti. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri(ABD)'nin bu oluşumu desteklediğini söyledi. Türkiye'nin de bu oluşumun içinde yer alacağını vurguladı.Başta, Suudi Arabistan olmak üzere böyle bir işbirliğinde Türkiye'nin lokomotif rolü üstlenmesini bölgedeki bütün ülkeler istiyor. Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı. Bu konuda yapılabilecek bir liderlik hükümet için de büyük bir prestij olur.Türkiye hem İslam Konferansı'na üye hem de Avrupa Birliği'ne üye adayı olan tek Müslüman ülke. Bu birbiri ile çelişen değil, birbirini tamamlayan bir unsur. Gül de, bütün bu gelişmelerden yola çıkarak, Türkiye'nin bölge için bir ilham kaynağı olması gerektiğini söyledi. Türkiye'de kadınların 1934'ten beri oy kullanabildiklerini vurguladı. "Medeniyetler çatışması" sorununun Türkiye örneği ile çözülebileceğini söyledi. Avrupa Birliği'nin bunun
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Önceki gün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, İktisadi Araştırmalar Vakfı'nın düzenlediği konferansta Ortadoğu sorunlarını masaya yatırdı ve genel hatlarıyla dış politikamızı anlattı.
Gül, Ortadoğu'yu yüzyıllar boyunca dünyadaki zenginleşmenin ve medeniyetlerin gelişmesinin temel kaynağı olarak gösterdi. Buna rağmen, Ortadoğu'nun azgelişmişlik ve şiddetten kurtulamadığını vurguladı.
Bölgede haritanın, yönetim ve işbirliği biçiminin değişeceğinin hissedildiğini söyledi. Bölgede bir "serbest ticaret bölgesi" oluşturulma çabalarından bahsetti. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri(ABD)'nin bu oluşumu desteklediğini söyledi. Türkiye'nin de bu oluşumun içinde yer alacağını vurguladı.
Başta, Suudi Arabistan olmak üzere böyle bir işbirliğinde Türkiye'nin lokomotif rolü üstlenmesini bölgedeki bütün ülkeler istiyor. Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı. Bu konuda yapılabilecek bir liderlik hükümet için de büyük bir prestij olur.
Türkiye hem İslam Konferansı'na üye hem de Avrupa Birliği'ne üye adayı olan tek Müslüman ülke. Bu birbiri ile
1 Mayıs 2003 tarihi itibariyle, şimdiye kadar yapılan toplam özelleştirmeler 8 milyar dolar civarında. Özelleştirmeden sağlanan net katkı ise, 6.9 milyar dolar. Ayrıca, temettü gelirleri vs. var. Özelleştirme İdaresi'nin toplam gelirleri ise, 9.9 milyar dolar civarında gerçekleşmiş.Aynı dönemde, Özelleştirme İdaresi'nin elindeki kuruluşlar için yaptığı harcama yaklaşık 6.3 milyar dolar. Kısaca, özelleştirmeden elde edilmiş olan toplam gelirlerin % 61'i, net gelirlerin neredeyse tamamı bu gelirleri elde etmek için harcanmış, gelirin bir bölümü de hala tahsil edilememiş; dağ fare doğurmuş.Özelleştirme gelirlerinden sadece % 34'ü Hazine'ye devredilmiş. Bu da, yaklaşık 3.4 milyar dolar. Toplam harcamalar içinde Hazine'ye devredilen pay % 35.24 ve toplam harcamalar, toplam gelirlerin % 96'sına ulaşmış.Öözelleştirme idaresi yönetiminde bulunan kuruluşlar için yapılan harcamalar, genel giderlerin % 50'sini, danışmanlık - reklam giderleri % 2.4'ünü oluşturuyor. Harcamaların % 11.2'si alınan borçların geri ödenmesine kullanılmış. Yani, bırakın gelir elde edilmesi Özelleştirme İdaresi borçlanıyor ve gelirlerinden bir bölümünü borçlarını geri ödemek için kullanıyor.Özelleştirme idaresi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Ülkemizde özelleştirme çalışmaları 1984 yılında, özal hükümetleri döneminde başladı. Şimdiye kadar 169 kuruluş özelleştirildi; bunlardan 152 tanesinde hiç kamu payı kalmadı.
1 Mayıs 2003 tarihi itibariyle, şimdiye kadar yapılan toplam özelleştirmeler 8 milyar dolar civarında. Özelleştirmeden sağlanan net katkı ise, 6.9 milyar dolar. Ayrıca, temettü gelirleri vs. var. Özelleştirme İdaresi'nin toplam gelirleri ise, 9.9 milyar dolar civarında gerçekleşmiş.
Aynı dönemde, Özelleştirme İdaresi'nin elindeki kuruluşlar için yaptığı harcama yaklaşık 6.3 milyar dolar. Kısaca, özelleştirmeden elde edilmiş olan toplam gelirlerin % 61'i, net gelirlerin neredeyse tamamı bu gelirleri elde etmek için harcanmış, gelirin bir bölümü de hala tahsil edilememiş; dağ fare doğurmuş.
Özelleştirme gelirlerinden sadece % 34'ü Hazine'ye devredilmiş. Bu da, yaklaşık 3.4 milyar dolar. Toplam harcamalar içinde Hazine'ye devredilen pay % 35.24 ve toplam harcamalar, toplam gelirlerin % 96'sına ulaşmış.
Öözelleştirme idaresi yönetiminde bulunan kuruluşlar
Aslında, Merkez Bankası, Hazine ve IMF'nin işin çözümü için ortak bir planları var. Bu seferki plan, iç borçlarla hiç ilgilenmeden önce enflasyonu düşürmeyi hedefliyor. Onlara göre, enflasyon düşünceye kadar faizler de yüksek tutulmalı. Enflasyon düşüp, düşük seviyeler kalıcı hale gelince faiz indirilecek. Düşen faizler de iç borçları azaltmaya başlayacak. Yani, ölme eşeğim ölme; yaz gelecek, buğday bitecek.İşte çatışma bu noktada çıkıyor. Çünkü, hükümet bu planın uygulanma süreci içinde hiç harcama yapamayacak; ekonomi politikalarında söz sahibi olamayacak ve verilen emirleri yapacak. Üstelik, planın başarılı olma olasılığı da belli değil. Çünkü, bu seferki planı uygulayanlar, daha önceki planı batıranlarla aynı kişiler. Aynı mantalite. Ayrıca, hükümetin ekonomiyi büyüterek sorunları çözeceği konusunda verdiği sözler var. Bunlara ilaveten, büyük çoğunlukla iş başına gelmiş olan hükümet, Merkez Bankası'ndan ikide birde zılgıt yemekten hoşlanmıyor.IMF'nin, Merkez Bankası'nın ve Hazine'nin ortak programına göre, önümüzdeki 2 - 3 yıl boyunca faizler yüksek tutulacak. Bol reel faiz verilip, rantiye korunacak. Döviz kurlarıyla ilgilenilmeyecek. Devlet harcamaları iyice kısılacak,
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Ekonomideki dengesizliğin temel sorunu, iç borçlar. Maalesef, alınan tedbirlerle hiç olmazsa biraz düşmesi gereken iç borçlar, çığ gibi artıyor. Ne hükümet ne Maliye Bakanlığı ne Merkez Bankası ne Hazine ve ne de IMF iç borçlar sorununu temelden çözecek yaklaşımlar içinde değil.
Aslında, Merkez Bankası, Hazine ve IMF'nin işin çözümü için ortak bir planları var. Bu seferki plan, iç borçlarla hiç ilgilenmeden önce enflasyonu düşürmeyi hedefliyor. Onlara göre, enflasyon düşünceye kadar faizler de yüksek tutulmalı. Enflasyon düşüp, düşük seviyeler kalıcı hale gelince faiz indirilecek. Düşen faizler de iç borçları azaltmaya başlayacak. Yani, ölme eşeğim ölme; yaz gelecek, buğday bitecek.
İşte çatışma bu noktada çıkıyor. Çünkü, hükümet bu planın uygulanma süreci içinde hiç harcama yapamayacak; ekonomi politikalarında söz sahibi olamayacak ve verilen emirleri yapacak. Üstelik, planın başarılı olma olasılığı da belli değil. Çünkü, bu seferki planı uygulayanlar, daha önceki planı batıranlarla aynı kişiler. Aynı mantalite. Ayrıca, hükümetin ekonomiyi büyüterek sorunları çözeceği konusunda verdiği
Komisyon, sadece araştırma işi yaptığı, iş henüz soruşturmaya dönüşmediği için herkesin içini boşalttığı bir arena haline geldi. Komisyonda konuşan Hayyam Garipoğlu, "POAŞ'ı kazandım diye, bankamı elimden aldılar" diyor. Cıngıllıoğlu, "Rahat ol dediler, güvendim, battım" diyor. Erçel, "Kendi paramı tesadüfen dövize çevirdim" diyor. Söylediklerine inanıyorlarsa, dedikleri doğrudur.Komisyon Başkanı Azmi Ateş'i ve komisyon üyelerini çok başarılı buluyorum. Her görüşmeden önce, gerek iktidar ve gerekse muhalefet partili üyeler görüşmeye çok iyi hazırlanıyorlar. Görüşmeler tam demokratik bir hava içinde geçiyor ve üyeler istedikleri her türlü soruyu sorabiliyorlar. Komisyon üyeleri çeşitli kişilerle benzer konularda konuşa konuşa iyice ihtisaslaşmışlar. Konuşmacının beklemediği kadar profesyonel sorular soruluyor. Karşılıklı tartışma yapılmıyor.Bu komisyonda yapılan görüşmelerin tutanakları mutlaka kamuoyuna açıklanmalı. Hatta, kitap haline getirilmeli. Çünkü, Cumhuriyet tarihimizde ilk kez hakim sınıf temsilcileri birbirlerini suçluyorlar. AKP iktidarı ve CHP muhalefeti dönemi, onların karşılıklı suçlama yapabilmeleri için en uygun ortamı yaratmış. Çünkü, her iki parti de iş aleminden
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Son günlerin en popüler kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu. Son günlerin en moda işi de, bu komisyonda konuşmak. Sahneye yavaş yavaş eski liderler de çıkıyor.
Komisyon, sadece araştırma işi yaptığı, iş henüz soruşturmaya dönüşmediği için herkesin içini boşalttığı bir arena haline geldi. Komisyonda konuşan Hayyam Garipoğlu, "POAŞ'ı kazandım diye, bankamı elimden aldılar" diyor. Cıngıllıoğlu, "Rahat ol dediler, güvendim, battım" diyor. Erçel, "Kendi paramı tesadüfen dövize çevirdim" diyor. Söylediklerine inanıyorlarsa, dedikleri doğrudur.
Komisyon Başkanı Azmi Ateş'i ve komisyon üyelerini çok başarılı buluyorum. Her görüşmeden önce, gerek iktidar ve gerekse muhalefet partili üyeler görüşmeye çok iyi hazırlanıyorlar. Görüşmeler tam demokratik bir hava içinde geçiyor ve üyeler istedikleri her türlü soruyu sorabiliyorlar. Komisyon üyeleri çeşitli kişilerle benzer konularda konuşa konuşa iyice ihtisaslaşmışlar. Konuşmacının beklemediği kadar profesyonel sorular soruluyor. Karşılıklı tartışma yapılmıyor.
Bu komisyonda yapılan