Bill Gates’in kızı Phoebe Gates’in üniversite arkadaşı Sophia Kianni ile kurduğu Phia adlı teknoloji girişimi çok ses getirdi. Phoebe, yatırımcıları arasında babasının olmadığını açıklamasıyla da tartışma yarattı
Teknoloji dünyası, genellikle ilk kuşak girişimcilerin başarılarıyla tanınır, şimdi ise ikinci kuşak girişimciler de kendilerinden söz ettirmeye başlıyor. Bill Gates’in 22 yaşındaki kızı Phoebe Gates’in girişimcilik hikâyesi ve Phia adlı teknoloji girişimi buna çok iyi bir örnek. Peki ama ikinci kuşak girişimcilerin başarıları “nepotizm” mi yoksa “self-made” başarı mı kabul edilmeli?
Hiç unutmuyorum, ünlü bir dolar milyarderinin milyar dolarlık yeni bir şirket kuran kızının hikâyesini dinlemiştim. Kızı ısrarla tüm başarının kendisine ait olduğunu, tamamen self-made olduğunu söylüyordu, baba ise şirketi kurmak için tüm ailenin milyon dolarlar yatırdığını kabul ediyordu, kızıyla gururlanırken, ailenin daha genç üyeleri ise bıyık altından gülüyordu “Böyle ‘self-made’ mi olur?”
Frieze’in hikâyesi, 1991 yılında Londra’da yayımlanan bir kültür-sanat dergisiyle başladı.
Amanda Sharp ve Matthew Slotover tarafından kurulan bu dergi, kısa sürede çağdaş sanat çevrelerinin dikkatini çekti.
2003’te Regent’s Park’a kurulan bir çadırın içinde ilk sanat fuarını gerçekleştirdiklerinde ise kimse bu küçük girişimin, ileride küresel sanat piyasasını sarsacak dev bir markaya dönüşeceğini tahmin etmiyordu. Bugün Frieze, yedi farklı uluslararası fuarı, prestijli dergisi ve Londra’daki No. 9 Cork Street adlı galeri alanıyla dev bir ekosistem.
Ve artık yeni bir sahibi var.
Geçtiğimiz günlerde Frieze’in 200 milyon dolarlık bir anlaşmayla Hollywood’un güçlü ismi Ari Emanuel’e satıldığı açıklandı.
Peki ama Ari Emanuel kim?
Eski Endeavor CEO’su, aynı zamanda spor, medya ve eğlence dünyasında yıllardır kritik roller üstlenen bir figür.
15 Mayıs’ta Londra’da gerçekleşecek Dijital Sanat Ödülleri, yalnızca küresel çapta dijital sanatın geldiği noktayı değil, Türkiye’nin bu alandaki etkileyici yükselişini de gözler önüne serecek.
Etkinlik, dünyanın en prestijli müzayede evlerinden biri olan Phillips Londra’da düzenleniyor.
Ardından 16–22 Mayıs tarihleri arasında, ödül kazanan ve finale kalan sanatçıların işlerinden oluşan büyük bir sergi sanatseverlerle buluşacak.
İlk kez düzenlenen bu uluslararası organizasyon, HOFA Gallery, PhillipsX ve dijital kültür yatırımlarına odaklanan Hivemind Capital Partners iş birliğiyle hayata geçiriliyor.
Ödüller, dijital sanatın bugün geldiği noktada üretken sistemler, yapay zekâ, artırılmış gerçeklik, robotik ve veri odaklı sanat pratiklerine alan açıyor.
Sergide yer alan 32 sanatçı, dört ana kategoride değerlendiriliyor: Sabit Görüntü (Still Image), Hareketli Görüntü (Moving Image), Deneyimsel (Experiential) ve İnovasyon (Innovation).
Bu yıl, 40’tan fazla &u
Meghan Markle’ın çocukları için oluşturduğu dijital “zaman kapsülü” projesi, modern anneliğin dikkat çekici örneklerinden. Her gece çocuklarına e-posta gönderdiğini açıklayan Markle, bu dijital notları, çocukları 16 veya 18 yaşına geldiğinde onlara teslim etmeyi planlıyor. Bu dijital çağın getirdiği yeni ebeveynlik anlayışını da yansıtıyor.
16’ncı doğum gününüzde gözlerinizi açıyorsunuz. Anneniz kapıda, yüzünde o klasik “Sana bir sürprizim var” gülümsemesiyle bekliyor. Elinde bir iPad. Sürpriz? Size ait bir Gmail hesabının şifresi. Açıyorsunuz. Karşınızda 4 bin 213 adet okunmamış e-posta. Gönderen: “Anne”. Konu: “Bugün kahvaltıda ne yaptın”, “Lilibet’in suratını görmeliydin”, “Sana ne kadar hayranım bilemezsin”. Sadece başlıklar bile yorucu.
Bu, Meghan’ın çocukları Archie ve Lilibet için yarattığı dijital “zaman kapsülünün” ta kendisi. Takip etseniz de etmeseniz de sürekli karşınıza çıkan
Berlin, bu hafta sonu bir kez daha çağdaş sanatın başkenti oluyor.
Her yıl mayıs ayında düzenlenen Berlin Gallery Weekend, dünyaca ünlü sanatçıları ve sanatseverleri şehrin dört bir yanına yayılan bir kültürel keşfe çağırıyor.
Bu yıl 52 galeri, 59 farklı mekânda 80’in üzerinde sanatçının eserini sergiliyor.
Sadece bir sanat etkinliği değil bu; aynı zamanda Berlin’in ekonomik ve kültürel nabzını tutan, küresel bir vitrin.
Bu yılki etkinlik, ekonomik zorlukların ve kültürel kesintilerin gölgesinde, Berlin’in hâlâ neden önemli bir sanat merkezi olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Artan yaşam maliyetleri ve sanatçıları cezbeden diğer şehirlerin yükselişi konuşulurken, BGW Direktörü Antonia Ruder, esas meselenin hala Berlin’de yaşayan sanatçı yoğunluğu olduğunu vurguluyor.
Ve haklı da.
Pop müziğin efsanevi ismi Robbie Williams, yıllardır müziği ve sahne performansıyla tanınıyor.
Ancak son yıllarda, sadece müzikle değil, aynı zamanda çağdaş sanatla da adından söz ettiriyor.
Williams, sanat dünyasında kendine sağlam bir yer edinerek, koleksiyonerlikten kişisel sergilere kadar geniş bir yelpazede etkinlikler gerçekleştiriyor.
Banksy koleksiyonu var
2022 yılında, Robbie Williams, sokak sanatı ile toplumsal eleştirilerde bulunan ve kimliğini gizlemeyi tercih eden Banksy’nin üç önemli eserini Londra’daki Sotheby’s müzayede evinde satışa sundu.
Bu eserler arasında, Banksy’nin en tanınmış çalışmaları arasında yer alan ‘Kissing Coppers’, ‘Vandalised Oil’ (Choppers) ve ‘Girl with Balloon’ bulunuyordu.
Eserlerin toplam değeri, yaklaşık 10 milyon sterlin olarak tahmin ediliyordu.
Doğu Londra’da Victoria&Albert East Müzesi, BBC stüdyoları, Sadler’s Wells East Tiyatrosu, London College of Fashion ve UCL East gibi prestijli üniversiteleri bir araya getiren kültür-sanat-eğitim projesini yaratıcılarıyla birlikte geziyorum.
Doğu Londra’da Stratford’dayım, şehrin en iddialı projesi East Bank’i yaratıcılarından dinleme şansım oluyor. East Bank, Victoria&Albert East, V&A Storehouse müzeleri, BBC stüdyoları, Sadler’s Wells East Tiyatrosu, London College of Fashion ve UCL East gibi prestijli üniversiteleri bir araya getiren bir kültür-sanat-eğitim projesi. Londra Belediyesi’nin şimdiye kadarki en büyük kültür yatırımı, 1 milyar sterlin ayırarak şehrin bu semtini tamamen geliştirmişler. Yerel ekonomi için yaklaşık 1.5 milyar sterlinlik bir katkı bekleniyor.
Burası Queen Elizabeth Olimpiyat Parkı’nın kalbi, 2012 Londra Olimpiyatları’nın yapıldığı bölge. Olimpiyat Stadı’ndan Anish Kapoor heykeline etrafta ilgi çekici başka şeyler de var. Bond Street Station’dan metroyla 20 dakika, Kings
Son yıllarda sanat müzeleri ile moda evleri arasındaki iş birlikleri artık geçici olmaktan çok, uzun soluklu bir kültürel kaynaşmaya dönüşüyor.
Elbette Met Gala gibi etkinlikler, bu iki alanı daha görünür bir biçimde bir araya getirerek kamuoyunda farkındalık yarattı.
Ancak esas dönüşüm, bu ilişkinin derinleştiği sergileme biçiminde gerçekleşiyor.
Bir zamanlar müzeler geçmişin ikonik koleksiyonlarını koruyup sergileyen alanlardı.
Artık moda evleri, koleksiyonlarını birer “canlı sergi” hâline getirmeye başlıyor.
Bu yeni dönem, yalnızca estetik beğeniye değil, hikaye anlatıcılığına ve kültürel etkiye de önem veriyor.
Koleksiyonlar artık yalnızca sezonluk vitrinler değil; tarihsel referanslarla, sanat akımlarıyla, hatta politik söylemlerle iç içe geçen anlatılar haline geliyor.
Moda markaları, bir tasarımın taşıdığı kimlik ve ifade biçimini, sanatla pekiştirerek izleyiciyi sadece izleyen değil, düşünen bir konuma taşıyor.