06.08.2020 - 14:02 | Son Güncellenme:
Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta liman patlamasının hemen ardından pek çok son dakika haberi hızlı bir biçimde yayıldı. Haberlerin pek çoğuyla birlikte Beyrutlular tarafından çekilen videolar da dolaşıma girdi.
Videolar ardındansa patlamanın nedenlerine dair söylentiler hem Twitter'da hem de WhatsApp gruplarında konuşulmaya başlandı. Peki, bu söylentiler doğru muydu? Hangi yanlış bilgiler dolaşıma girdi?
Dolaşıma sokulan videolarla beraber söylenen ilk şey, patlamanın bir havai fişek fabrikasında gerçekleştiğiydi. Bu doğrultuda pek çok tweet atıldı.
Hava fişek fabrikasında olabilecek bir patlama iddiası mantıklı gibi görünse de daha sonra viral olan bazı paylaşımlar, patlama esnasında ortaya çıkan bulut nedeniyle patlamanın nükleer bombadan kaynaklandığını öne sürdü.
Patlamanın "atom bombası" olduğunu ileri süren ve sonra silinen bir tweet, 100 binden fazla takipçiyle doğrulanmış bir Twitter hesabı tarafından paylaşıldı ve binlerce paylaşım ve beğeni topladı.
Silah uzmanları hızlı bir şekilde, patlamaya nükleer bir silahın neden olması durumunda, kör edici bir beyaz parıltının ve insanları ciddi şekilde yakacak bir ısı dalgasının da beraberinde yaşanacağından bahsetti.
Ayrıca, mantar bulutlarının nükleer bombalara özgü olmadığı da vurgulandı. Uzmanlara göre, bu tür bulutlar suyu yoğunlaştıran ve bulutu oluşturan nemli havanın sıkışmasının bir sonucu.
Nükleer bombalarla ilgili asılsız iddialardan bazıları da hedefe ABD, İsrail veya Hizbullah'ı koydu. Bunlar da birtakım taraflı haber siteleri ve kamuya mal olmuş kişiler tarafından paylaşıldı.
Stratejik Diyalog Enstitüsü'nün araştırmasına göre, aşırı sağ gruplar tarafından desteklenen komplo teorileri Facebook, 4chan, Reddit ve Telegram gibi mesajlaşma uygulamalarında da paylaşıldı.
Paylaşılan mesajlarda esas olarak patlamanın ya bir İsrail saldırısı ya da Hizbullah'ın Beyrut'taki bir silah deposuna füze saldırısı olduğuna dair yanlış iddialar yer aldı.
Stratejik Diyalog Enstitüsü'nden Chloe Colliver BBC News'e şunları söyledi: "Aşırı sağcı web siteleri de dahil olmak üzere, patlamanın arkasında İsrail'in ya da diğer ulus devletlerin olduğuna dair birtakım dezenformasyon kaynaklarını gördük" dedi.
Lübnan ve İsrail'deki yetkililer, İsrail'in olayla ilgisi olduğu yönündeki iddiaları reddetti. ABD Başkanı Donald Trump'ı destekleyen bir kesim tarafından savunulan bir komplo teorisi olan QAnon destekçileri de dahil olmak üzere aşırı sağ komplo teorisyenleri de Facebook'ta patlama hakkında yanlış iddialar paylaşmaya başladı.
Saldırı bu gruplar tarafından "hükümet ile merkez bankacılığı sistemi arasındaki bir savaş" olarak yorumlandı.
Sosyal medyadaki paylaşımlardan bazıları da, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Birleşmiş Milletler (BM) Parlamentosu'nda yaptığı konuşmaya atıf yapılarak yapıldı. İddia, Netanyahu'nun o konuşmasında elinde tuttuğu Beyrut haritasıyla ilgiliydi.
Bu sebeple bazı sosyal medya kullanıcıları, görüntüleri İsrail'in patlamada parmağı olduğunun "kanıtı" olarak kullandı. Paylaşımlarda Netanyahu'nun görüntüleri değiştirilmedi ancak bağlamından çıkarıldı.
Netanyahu, 2018'deki o konuşmasında Beyrut'ta Hizbullah'ın silah sakladığını iddia ettiği farklı bir bölgeye işaret ediyor. Patlama sahası, Netanyahu'nun "Site 1" olarak gösterdiği bölgenin birkaç kilometre kuzeyinde.
Beyaz Saray basın toplantısında ABD Başkanı Donald Trump'ın, patlamaya ilişkin 'korkunç bir saldırı' ifadelerini kullanması, patlamanın bir saldırı olduğu hakkındaki söylentileri de yoğunlaştırıldı.
Stratejik Diyalog Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmada, patlamanın bir terör saldırısı veya bomba olduğunu öne sürülmesinin arkasında aşırı sağ grupların olduğu ifade edildi.
Telegram'da dolaşıma giren bir mesajda Trump'ın patlamaya ilişkin, "korkunç bir terörist saldırı" ifadelerini kullandığı iddia edildi. Oysaki Trump patlama için, "korkunç bir saldırı" ifadelerini kullanmıştı.
Stratejik Diyalog Enstitüsü'nden Chloe Colliver, Trump hakkındaki bu iddialara ilişkin olarak da, "Trump'ın açıklamasındaki 'saldırı' sözünün 24 saat içinde komplo teorisyenlerine ve iddialarını ne denli güçlendirdiğini gördük. Kriz anlarında yanlış bir dil kullanımı ve yanlış iletişiminin ne kadar riskli olabileceği de bir kez daha ortaya çıktı" dedi.
Trump'ın bu yorumlarının ardından sosyal medyada, 'saldırı' olarak nitelendirilen söz konusu patlamadan ABD'nin haberdar olduğu gibi asılsız iddialar da yer aldı.
Trump'ın bu yorumlarının ardından sosyal medyada, 'saldırı' olarak nitelendirilen söz konusu patlamadan ABD'nin haberdar olduğu gibi asılsız iddialar da yer aldı.
Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta Salı günü en az 137 kişinin ölümüne ve 5 binden fazla kişinin de yaralanmasına yol açan patlamada infilak eden 2 bin 750 ton amonyum nitratın Mozambik'te bir madende kullanılmak üzere sipariş edildiği, mürettebatın maaşını ödeyemeyen geminin fazladan yük alarak güzergahında olmamasına rağmen Lübnan'a uğradığı ortaya çıktı.
Daha sonra mürettebatın şikâyeti üzerine dava açıldığı, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'den yardım talebine yanıt alamayan kaptanın Moldova bandıralı Rus gemisini kaderine terk ettiği belirtiliyor.
New York Times ve CNN'in haberlerine göre, 2013'te Gürcistan'ın Batum limanından Mozambik'e gitmek üzere yola çıkan MV Rhosus adlı geminin öyküsü şöyle:
Resmi kayıtlar ve kaptan Boris Prokoşev'in ifadesine göre gemi yakıt almak için Yunanistan'a uğradı.
Geminin Güney Kıbrıs'ta yaşayan Rus sahibi Igor Grechuşkin, burada Rus ve Ukraynalı mürettebata parasının bittiğini, bu nedenle masrafları karşılamak için fazladan yük almak zorunda olduklarını söyledi.
Gemi fazla yükünü aldı ve Beyrut'a uğradı. Rusya Denizciler Sendikası, "ciddi işletme ihlalleri", liman ücretlerinin ödenmemesi ve mürettebatın şikayetleri nedeniyle MV Rhosus'un, Beyrut'a gelir gelmez alıkonulduğunu duyurdu. Gemi bir daha sefere çıkamadı.
Dün Echo Moscow radyosuna konuşan Kaptan Prokoşev'e göre, mürettebat 11 aydır gemideydi ve erzakları azalmıştı.
Prokoşev, "Her gün Putin'e yazdım. Sonunda avukat tutabilmek için geminin yakıtını satmak zorunda kaldık. Çünkü yardım çağrılarımıza yanıt alamadık. Geminin sahibi bize su ve yiyecek vermedi" dedi.
Sendikaya göre gemi daha sonra kaderine terk edildi. Paralarını alamayan mürettebat ülkelerine gönderildi.
Sendikanın açıklamasında "Geminin yükü tehlikeliydi. Liman idaresi yükün indirilmesine ve başka bir gemiye nakledilmesine izin vermedi" denildi.
2014'te bir Rus yayın organında gemiyi "yüzen bomba" olarak tanımlandı.
Prokoşev ve mürettebatı temsil eden Lübnanlı avukat Charbel Dagher arasındaki yazışmalara göre amonyum nitrat Kasım 2014'te mahkeme kararıyla gemiden indirildi ve limandaki bir hangara taşındı.
Kötü koşullarda muhafaza edilince infilak etme riski olan amonyum nitrat altı yıl boyunca bu hangarda bekletildi.
Lübnan Gümrük İdaresi Başkanı Badri Daher, amonyum nitratın arz ettiği tehlikeyle ilgili altı kez yazılı uyarıda bulunduklarını ancak mahkemenin bunları dikkate almadığını söyledi.
CNN'in ulaştığı belgelere göre Daher ve yerine geldiği liman müdürü amonyum nitratın son çare olarak Lübnan ordusuna satılmasını önerdi.
Bu çağrıya da olumlu yanıt gelmedi. Daher, "Geminin yükünü limana boşaltmasına izin verilmemeliydi. Çünkü yük bizim değil Mozambik'indi" dedi.
Limanın şimdiki müdürü Hassan Koraytem, dün yerel OTV kanalına "Mahkeme kararıyla yükü 12 numaralı depoya götürdük. Bunların tehlikeli madde olduğunu biliyorduk ama bu kadar tehlikeli olabileceğini bilmiyorduk. Gümrük İdaresi ve güvenlik makamları patlayıcı maddenin kaldırılması için girişimde bulundu ama sorun çözülemedi" diye konuştu.
Koraytem, "Patlamadan birkaç saat önce öğlen saatlerinde Devlet Güvenliği Kurumu'nun talebiyle deponun bir kapısını tamir ettik. Ama öğleden sonra neler olduğu konusunda hiçbir fikrim yok" dedi.
Beyrut'ta 137 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın nedenlerine ilişkin soruşturma devam ederken halk öfkesini 'ihmalle suçladığı' hükümete yöneltiyor.
Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Aoun, patlamanın limandaki depoda tutulan 2.750 ton amonyum nitrattan kaynaklandığını söyledi. Ülkede birçokları, yetkilileri yolsuzluk, ihmal ve kötü yönetimle suçluyor.
BBC'ye konuşan film yapımcısı Jude Chehab, "Beyrut ağlıyor, Beyrut haykırıyor, insanlar histerik, insanlar yorgun" dedi ve olayın sorumlularının yargılanması çağrısı yaptı.
Hastanede yatan Chadia Elmeouchi de "Her zaman, yeteneksiz kişiler, yeteneksiz bir hükümet tarafından yönetildiğimizi biliyordum (...) Ama size bir şey söyleyeyim, şimdi yaptıkları tamamen bir suç" dedi.
Hükümete yönelik tepkiler sokaklara da taştı. Göstericiler Beyrut'un merkezinde Lübnan'ın eski Başbakanı Saad Hariri'nin konvoyuna saldırdı.
Lübnanlı danışman Stephane Bazan da Facebook'ta paylaştığı mesajla hükümeti eleştirdi. Çok sayıda kişi tarafından paylaşılan mesajda şu ifadeler var:
"Dün yaşanan şey, sözde sorumlu olan kişilerin beceriksizliğinin sonucu. Bizi daha kaç felaket bekliyor? Elektrikler kesik, sular zehirli, gıda şüpheli, silahlar her yerde. Paramızı, çocuklarımızın geleceğini çaldılar."
Reuters'ın haberine göre Carnegie Orta Doğu Merkezi Müdürü Maha Yahya da "Başka bir ülkede olsa hükümet istifa ederdi. Patlamanın nasıl yaşandığı bir yana, bu tamamen suç sayılan bir ihmaldir" dedi.
Paris ve Beyrut'ta uluslararası ilişkiler profesörü olarak görev yapan Karim Bitar da "Halkın öfkesine rağmen... istifa yine de çok olası görünmüyor, çünkü bir alternatif yok" dedi.
Lübnan hükümeti Beyrut Limanı'nda görevli bazı yetkililerin, patlamayla ilgili soruşturma sürerken ev hapsine alındığını duyurdu.
Ülkenin Yüksek Savunma Konseyi sorumluların 'en ağır cezalarla karşı karşıya olacaklarını' ifade etti.
Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) de patlamayla ilgili bağımsız soruşturma çağrısı yaptı. HRW yazılı açıklamasında 'Lübnan yargısının güvenilir ve şeffaf bir soruşturma yürütebileceğine dair ciddi kaygıları olduğunu' dile getirdi.
Güvenlik güçleri patlama alanında arama çalışmalarına devam ediyor. Denizden de aramalar sürüyor. Onlarca kişi hala kayıp.
Lübnan Kamu Sağlığı Bakanı Hamad Hassan, Lübnan'ın sağlık sektörünün yaralıların hepsine yetecek kadar yatak ve ekipman bulunmadığını söyledi.
Beyrut Valisi Marwan Aboud, patlama nedeniyle binaların zarar görmesiyle 300.000'e yakın kişinin evsiz kaldığını ifade etti.