15.06.2025 - 07:00 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Celine Song’u geçen sene iki Oscar adaylığı alan (En İyi Film ve En İyi Orijinal Senaryo) ve ilk uzun metrajı olan “Past Lives/Başka Bir Hayatta” sayesinde tanımıştık. Çocukluk aşkının, araya giren yıllara ve yollara direnip direnemeyeceğini sorgulamıştı Song. İkinci sinema filmi “Materialists/Tam Bana Göre”de yine aşkı sorguluyor ve yine iki erkek arasında kalan bir kadını merkeze alıyor ama bu sefer onları farklı bir mercekten izliyor.
Filmin kahramanı Lucy, New York’taki Adore adlı çöpçatanlık şirketinde çalışan, 30’larında genç bir kadın. Celine Song, “Başka Bir Hayatta”daki Nora’ya çok benzer bir karakter yaratmış Lucy’de. Duygularını açık etmeyecek kadar mesafeli, bireyci ve gerçekçi bir kadın Lucy de. Birbiriyle eşleştirdiği dokuz çiftin evlenmiş olması, onun en büyük başarısı. Song, Lucy’nin kişisel ve mesleki hayatını önümüze getirerek modern şehir yaşantısında ilişkilerin doğasını ve yapaylığını anlatıyor. Lucy’nin müşterilerine baktığımızda erkeklerin genç ve fit kadın, kadınların ise olgun ve zengin erkek partner arayışında olduğunu görüyoruz. Para, boy ya da yaş konusunda kimse kriterlerinden geri adım atmak istemiyor ama bir yandan da yalnız ölmek korkuları var.
Gerçekçi bir formül
Lucy’nin bakış açısı da müşterilerinden çok farklı değil aslında. Fakirlik çektiği için zengin biriyle çıkmanın onu mutlu edebileceğini düşünüyor. Ya bekâr kalacağını ya da zengin bir adamla evleneceğini söylediğinde, meslektaşının “İkisi de aynı şey” sözü çok manidar. Lucy müşterilerini eşleştirirken ortak noktalar üzerinden gidiyor: Benzer yetiştirilme ve aile tarzı, benzer siyasi görüş vs. İlişkilerde zıt kutupların değil de benzerliklerin birleştirici olduğunu düşünüyor. Ama kendi hayatında bunu uygulayamıyor. Benzer koşullardan geldiği eski sevgilisi John’un fakir hayatında bir gelecek görmediği için ondan ayrılıyor. Müşterisinin düğününde tanıştığı, damadın abisi zengin Harry ile ortak paydası olmadığı hâlde onda gelecek arıyor.
Celine Song, “Tam Bana Göre”de bir yandan klasikleşmiş romantik komedilerin hamlelerini kullanırken bir yanda da çok gerçekçi bir romantik drama imza atıyor. Mesela Lucy, “While You Were Sleeping/Sen Uyurken”deki adaşı Lucy’nin Floransa’ya gitme hayali gibi İzlanda’ya gitmek istiyor. “La La Land/Âşıklar Şehri”ndeki Mia gibi oyuncu olma hevesi var bir zamanlar. “You’ve Got Mail/Mesajınız Var”daki gibi “I Guess the Lord Must Be in New York City” şarkısını işitiyoruz filmde. İyi bir gözlemci ve senarist olarak Song, bu benzerlikleri filminde bugünün aşk arayışının gerçekliğine uyarlıyor. “Âşıklar Şehri”ndeki kolaycı ayrılık, “Tam Bana Göre”de gerçekçi bir forma bürünüyor böylece. Evliliğin bir nevi iş anlaşması hâline gelmesi, maddi beklentilerin karşılanmasına endekslenmesi gibi… Ama film, romantizmin iyi hissettirici yönünü de göz ardı etmiyor. Sevmek için mantıklı bir neden olmak zorunda değil çünkü Song’a göre.
Yıldızlar geçidi
‘90’larda en iyi örneklerini veren romantik komedi türünü bugünün sorunlu ruhuyla modernize eden “Tam Bana Göre”nin oyuncu kadrosu da çok başarılı. Dakota Johnson yakın zamanın romantik komedi yıldızları Meg Ryan’ın, Julia Roberts’ın canlandırdıkları karakterlerin ayakları sertçe yere basan versiyonunda harika bir iş çıkarmış. Chris Evans ve Pedro Pascal da karakterlerinin gerçekçiliğini kusursuz yansıtmış.