Kültür Sanat‘Çocuklukta alınmayan sevginin telafisi zor’

‘Çocuklukta alınmayan sevginin telafisi zor’

15.06.2025 - 07:00 | Son Güncellenme:

Bahadır Erdem, ilk romanı “Baba Oğul Hikâyeleri”nde kadınların da önemli rol üstlendiği erkek öyküleri anlatıyor. Babalar Günü’ne özel konuştuğumuz Erdem, “Çocukluktan anne, baba ve aileden alınan sevginin ve o sevginin verdiği güvenin kişiyi ömrü boyunca hayatın bütün zorluklarında koruduğunu ve çevresine de sunduğunu düşünüyorum” diyor

‘Çocuklukta alınmayan sevginin telafisi zor’

Ümran Avcı - Bugüne dek pek çok hukuki kitap ve akademik metne imza atan akademisyen, hukukçu ve siyasetçi Bahadır Erdem, ilk romanı “Baba Oğul Hikâyeleri” ile kurmacanın sularına daldı. Erdem, kitabında farklı kültürde doğup yetişen İnci ve Yılmaz’ın yaşadıkları üzerinden iki kuşaktan baba oğul ilişkilerini ele alıyor. Bunu yaparken de Türkiye’deki aile yapısının fotoğrafını çekiyor. Kitap her ne kadar baba sevgisi, gücü ve otoritesine projeksiyon tutsa da başrolde kadının dönüştürücü gücü var. Yazar bir anlamda güçlü ve başarılı erkekleri yetiştiren anne, büyükanne, hala ve teyzelerin ‘kadın başına’ becerdiklerine reverans yapıyor.

Haberin Devamı

Muhafazakâr bir aileden gelen Malatyalı Yılmaz ile Modalı modern ebeveynlere sahip İnci’nin evlilikleri ile açılıyor hikâye. Farklılıklarına rağmen sevgi dilinin uzlaştırıcı, onarıcı gücüne dikkat çekmişsiniz. Otobiyografik ögeler de var sanırım…

Evet kendi aile yapımdan yola çıktım. Türkiye birçok farklılıkların var olduğu bir ülke. Bizi biz yapan, toplumsal enerjimizi oluşturan da bu farklılıklar. Ki onlar büyük bir zenginlik aslında. Yeter ki toplum olarak yaşadığımız bu toprakların tarihinden ve insani yanımızdan gelen bütün bu farklılıkların içindeki güzelliği ve zenginliği görebilelim, yaşayabilelim, birbirimize saygı göstererek yaşatabilelim. 35 senelik Vatandaşlık Hukuku hocası olarak söylediğim bütün bu farklılıklar tabii ki en önce toplumun en küçük kurumu olan ailede kendisini gösteriyor. Babam Malatya Darende’den 11 yaşında bir küçük çocuk olarak büyük şehre okumaya giden Anadolu kültürünün özelliklerine sahip bir ailenin çocuğuydu. Annem ise kökenleri Aydın ve Girit’e uzanan İstanbullu, kentleşmesini tamamlamış bir ailenin, Moda’da doğup büyümüş kızı. Tek çocukları bendim. İşte roman bu iki kültürün farklılıklarına rağmen sevgi, saygı ve birbirini hoş görerek nasıl güçlü bir aile olunduğunu gösteriyor. İki farklı aile yapısının da kendine has güzellikleri, zenginlikleri, gelenek ve görenekleri var. O zaman bir seçim gerek; ya bu deve güdülecek ve farklılıkların içindeki güzellikler ortaya çıkarılacak ya da bu diyardan gidilecek. İşte bu roman bu diyardan gitmeyenlerin öyküsü. Türkiye de aynı böyle. Toplum olarak gidecek başka bir diyarımız yok. O zaman birbirimize tahammül edeceğiz. Saygı duyacağız. Ötelemeyi bırakacağız ve birbirimizi seveceğiz.

Haberin Devamı

Romanda her ne kadar baba iktidarının şaşmaz kuralları işlenmiş olsa da fonda kadınların dönüştürücü gücü var. Siz de kalabalık kadınlar eliyle mi büyütüldünüz?

Tam olarak öyle. Çok güçlü, gücünü hayatı devam ettirme azminden alan, yaşamın içindeki iyiliği, güzelliği gören, acıları, üzüntüleri vakur ve mümkün olduğunca büyütmeden yaşamayı seçen, acının içinden ışığa geçmeyi başarabilen, çevresine şifa olan, hayatı neşe içinde yaşamayı bilen kadınların arasında büyüdüm. Kadınlar hayatın ışıklı tarafıdır. Erkek egemen toplum bu ışığa tahammül edemez ve karartır. Kararan ise yaşamın kendisidir aslında. Atatürk’ün en büyük yanı Türk toplumunda ve bu topraklarda, kadını eşit vatandaş yapmasıdır. Kadınların gücünü ve yaratıcılığını toplumun her alanına katmasıdır ki bu ülkenin kadınları bunun geri gitmesine hiçbir zaman izin vermez. Ancak gerçek anlamda cinsiyet eşitliğini sağlamak için erkeklerin de en az kadınlar kadar kadın haklarını savunması gerekir.

Haberin Devamı

‘Erkek adam ağlamaz, gülmez, şefkatli olmaz ve de sevgisini göstermez...’

Sevgiyi gösterebilmenin altını çizmişsiniz. Romanın ilk bölüm başlığı “Er adam bebe pışpışlamaz”… 

Anadolu sevgiyi göstermeyi erkek için bir güçsüzlük olarak görüyor. Erkek adam ağlamaz, gülmez, şefkatli olmaz ve de sevgisini göstermez. Erkek adam asık suratlıdır ki ondan korkulsun. Öfkeden güç alan bir erkeklik var. Hâlbuki gerçek ve kalıcı güç sevgi ve iyilikten gelir. Zira gençliğinde gücünden korkulan erkek yaşlandığında korkulmaz olunca bu sefer bütün iktidarını kaybeder. Babanın asli görevi ailesine verdiği güven duygusudur. Sıkmadan ve evladın kişiliğini kısıtlamadan, yok etmeden sunduğu koruma duygusu öldükten sonra bile evlatların yüreğinde devam eder. Türkiye erkeklerin hatta bazen kadınların bile sevgiyi göstermekten korktuğu bir ülke. Bırakalım bu korkuyu. Hem kendimizi hem ailemizi özgürleştirelim. Çocukluktan anne, baba ve aileden alınan sevginin ve o sevginin verdiği güvenin kişiyi ömrü boyunca hayatın bütün zorluklarında koruduğunu ve çevresine de sunduğunu düşünüyorum. Çocuklukta alınmayan sevginin ise telafisi çok zor. Psikolog koltuklarında geriye dönülüp kırıntıları bulunmaya çalışılıyor.

KEŞFETYENİ
Oğlu resmen gençliği! Benzerliği görenler 'yok artık' dedi
Oğlu resmen gençliği! Benzerliği görenler 'yok artık' dedi

Cadde | 14.06.2025 - 10:32

"Çılgın Bediş" dizisinde canlandırdığı Oktay karakteriyle hafızalara kazınan Cenk Torun’un oğlu liseden mezun oldu.