Kültür SanatHayat atölyesi

Hayat atölyesi

29.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hayat atölyesi

Hayat atölyesi




Hayat atölyesi
Reşad Ekrem Koçu’nun yazdığı ve tamamlamak için ömrünün vefa etmediği "İstanbul Ansiklopedisi" Türkçe’nin önemli metinlerinden biridir. Yalnızca tarihi açıdan değil, yazınsal anlamda bir değere sahip olduğu, dönemine göre modern sayılabilecek bir atılganlıkla "ansiklopedi" kavramını bu denli kişisel kılabildiği için de ayrı bir önem taşır.
Kendi payıma onun yazdıklarından çok yararlandığımı söyleyebilirim. Benim gibi birçok yazarımızın da ondan yararlandığını görüyorum.
Ben, Reşad Ekrem Koçu’yu tarihi gerçekleri birebir öğrenmek için okumam, tarihe yaklaşımı da dünya görüşümle örtüşmez ama ondan çok yararlanırım. Öncelikle metinlerinin taşıdığı Türkçe lezzeti için okurum onu. Osmanlıca sözcükleri şimdi olduğu gibi öyle uluorta kullanan insanların değil, belli bir dil duygusu, zevki ve zarafetiyle kullanan insanların döneminin yazarıdır o. Bazı yazarları yalnızca verdikleri dil zevki için okursunuz. Benim için Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Refik Halit Karay okumak da öyledir. Yoksa insan defalarca okuduğu hikâyeleri tekrar neden okusun ki?
Reşad Ekrem Koçu’nun bir diğer önemi, birçok tarihçi yazarın atladığı, önem vermediği, oysa dönem ruhunu ve atmosferini yansıtmada çok önemli olan nesnelere, eşyalara, ayrıntılara, adetlere dikkat çekmesi, bir çeşit gündelik hayatın tutanaklarını sergilemesidir. Aynı zamanda resmi tarihin saklamaya, örtbas etmeye çalıştığı eşcinsel tarihin kültür ögelerini, olaylarını, geleneklerini kimi zaman sezdirerek, kimi zaman da açıkça yazarak geleceğe aktarmaya çalışmış, kendince bir misyonu gerçekleştirmiştir.
Daha gazetelerin kupon karşılığı ansiklopedi vermeyi akıl etmediği bir dönemde, 1987’de Ercan Arıklı "Söz" gazetesini çıkartırken, "Istanbul Ansiklopedisi" fasiküllerinin tıpkıbasımlarını ek olarak verme önerisinde bulunmuştum kendisine. Olmadı.
Sonra Yapı Kredi Yayınları’nın yeni yayına başladığı, yazarlardan "Seçmeler" dizisi yaptığı sırada, Reşat Ekrem Koçu’nun yazdıklarından iki ayrı bağlamda oluşturulmuş iki seçki yapacaktım. Bu proje de yazarın mirasçıları sorunu nedeniyle öylece kaldı.
Şimdi Doğan Kitap düzenli olarak arka arkaya Reşat Ekrem Koçu’lar yayımlıyor. Çok da iyi ediyor. Böylelikle kaybolmaya yüztutmuş bir miras güncellenmiş oluyor.
Yazarın 1969’da Sümerbank tarafından yayımlanmış "Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü" adlı nefis kitabı vardır. Ki, yıllar önce sahaflardan üçer beşer toplamış, eşime dostuma armağan etmiştim. Umarım sıra onun kitaplaşmamış yazılarıyla, imzasız yayımladığı yazıların toplanmasına ve İstanbul Ansiklopedisi’nin tıpkıbasımın yayımlanmasına gelir.
İnanın Reşad Ekrem Koçu okumak, bir sürü uyduruk tarihi roman okumaktan çok daha keyifli, eğlenceli ve zevklidir.

Suriye Kürtleri’nden Ciwan Haco, hem Türkiye’de hem başta Almanya, İsveç, Norveç, Belçika gibi ülkeler olmak üzere bütün Avrupa’da tanınan, sevilen bir şarkıcı. "Biluramin" albümü benim en sevdiğim albümü, "Zine" ise en sevdiğim şarkısı... Bildiğim kadarıyla kayıtlarını Norveç’te yaptığı bu albümün eşlik edenlerine bakıldığında, Paola Vinaccia, Knut Reiersrud, Audin Erlien, Büge Wefestelut gibi adlar görüyorsunuz. Ciwan Haco müziğinde taşıdığı yerel renkleri uluslararası caz diline ustalıkla çeviriyor. "Zine" (Kürtçede kadın adı) ve albüme adını veren "Biluramin" ("Kavalım") bildiğimiz caz formlarını, "rythm and blues" tonlarıyla harmanlayarak kendi türküsünü söylüyor.
Haco’nun, "Si u se gule", "Gula Sor", "Girtiyen Azadiye", "Destana Egideki" gibi birçok albümü var. Ben, onu ilk "Duri" ile tanımıştım. Etnik müzik ya da Doğu - Batı sentezi falan diye bir şey varsa, işte bunu en iyi başaran adlardan biri Haco.
Ciwan Haco’nun Norveç’te yaşan Kürdolog ağabeyi, benim "Kum Saati", "Sahtiyan" ve "Omayra" kitaplarımdan Ruken Bağdu Keskin tarafından seçilerek Kürtçe’ye çevrilen şiirlerimden oluşan "Lı Rojhilate Dile Min" ("Kalbimin Doğusunda") kitabımın son okumasını yapmıştı.

Yaşamını Fransa’da sürdüren Ermeni asıllı yurttaşımız Sarkis’e Fransız hükümeti üstün başarılarından ötürü ülkenin önemli nişanlarından biri olan "Commandeur des Arts et des Lettres"i (Sanat ve Edebiyat Ustası nişanı) vermiş. Kutlarım.
Bu arada benim "Lâl Masallar" adlı kitabımda yer alan "Muradhan ile Selvihan ya da Bir Billur Köşk Masalı" adlı öyküm 1987’de Paris’te Cergy Pontois’da "Le Qioskue de Cristal" adıyla Lulu Menase tarafından sahneye konduğunda, oyunun dekor ve afişini Sarkis yapmıştı.
Bugün evimin hemen girişinde bu dev afiş asılı durur. Benimle birlikte kaç ev gezdi. Bu haberi, bu afişle kutlamak ve görüntülemek istedim.

Henüz iki sayısı çıkmış müzik ve sinema ağırlıklı yeni bir dergi. Çok sevimli. Sayfa düzeni, mizanpajı gayet sıcak ve başarılı. Belli ki, genç bir kadro çıkarıyor. İletişim adresleri Bursa. Güzel yazılar, söyleşiler yer alıyor dergide. Umarım sürdürürler. "Express" ardından "Roll" merkezdışı dergilerin de ömürlü olabileceğini gösterdi. Kolaylıklar dilerim.

Zengin kartpostal koleksiyonumdan sevimli bir parça. Hiçbir şey için değil. Yalnızca bakıp keyiflenmek için...

Avesta Yayınları’na yayımladığı bir kitap yüzünden her zamanki malum gerekçelerle gene hapis, gene para cezası gelmiş. Avesta Yayınları, uzun bir süredir sistemli, programlı bir yayımcılık sürdürüyor. Yalnızca Kürt mirasına değil, bütün Mezopotamya ve Ortadoğu kültürleri mirasına sahip çıkıyor. Yezidilik ve Süryanilik üzerine kitaplar yayımlıyor. Mahmud Derviş, Sohrap Sepehri, Huşeng Golşiri, Adonis gibi Doğu’nun önemli adları var kataloğunda. Bölgenin kültürel, tarihsel mirasına ışık düşüren araştırmalar, incelemeler yayımlıyor. Ayrıca beğendiğim iki şairin A. Hicri İzgören’in ("Ödendi", "Suç Duyurusu") ve Metin Fındıkçı’nın ("Karanfil Mesafesi") şiir kitapları da oradan çıktı. Yüzü sürekli batıya dönük olan okur dünyasının yüzünü biraz da doğuya çevirten kitaplar yayımlıyor Avesta.

Arkadaşım Murat Hocaoğlu geldi geçende; kendisi televizyon program koordinatörüdür. Bana, Hans Silvester’ın "Kittens of the Greek Islands" adlı fotoğraf albümünü almış. Bir kedi delisi olarak, zengin bir kedili kartpostal ve albüm koleksiyonu sahibi olduğumu bildiğinden, bende var mıdır acaba, diye kuşkuya düşmüş ilkin. Emin olmak için, Beyoğlu’ndaki Pandora Kitabevi’nin bilgisayarından benim son alışveriş listemi kontrol ettirmiş. Sonuçta o, bu albümün bende olmadığına sevindi, ben de yeni bir Silvester albümü sahibi olduğuma sevindim.
Hans Silvester, her yıl ısrarla Yunan Adaları’na gidiyor, orada çektiği binlerce kare kedi resminden kartpostallar, takvimler, ajandalar, albümler hazırlıyor. Nicedir akraba olduğu Yunan Adaları’nın çatılarda, eşiklerde, sokaklarda, kilise damlarında, rıhtımda gönlünce gezen ya da sereserpe güneşlenen kedileri onun sayesinde bütün dünyada tanınıyor. Sanat, turizmi; turizm de kedileri besliyor.
Bu arada Murat Hocaoğlu, Metis Yayınları’nın Siyah - Beyaz dizisi için 25 eşcinselle yaptığı özel görüşmelerden oluşan ilginç bir tanıklık kitabı hazırlamış. Bildiğiniz gibi, Ruşen Çakır’ın yönetiminde hazırlanan bu dizinin hemen her kitabı konuşulup tartışılıyor. Hemen anımsayacağınız ikisi, Nadire Mater’in "Mehmed’in Kitabı" ile Kadri Gürsel’in "Dağdakiler - Bagok’tan Gabar’a 26 Gün" olsa gerek. Ben bu arada ilk ağızda, Müjgan Halis’in "Batman’da Kadınlar Ölüyor", Şeyhmus Diken’in "Güneydoğu’da Sivil Hayat", Suna Aras’ın "Sabah ile Nurettin", Hüseyin Karabey’in "Sessiz Ölüm"ünü ve yazıları o kadar gürültü kopartırken nedense bu dizideki kitapları sessizce geçiştirilmiş olan Yıldırım Türker’in "Gözaltında Kayıp Onu Unutma" ile "Türkiye Sizinle Gurur Duyuyor"unu anmak isterim.
Ayrıca Kemal Derviş’ten Hüsamettin Özkan’a dönemin önemli birçok figürüne ilişkin özel kitaplar yayımlayan bu dizinin, sözlü tarih ya da dönem tutanağı bağlamında önemli bir işlev gördüğü kanısındayım.
Bu arada Murat Hocaoğlu’nun gönlünde hep dergicilik yapmak yatarmış aslında. Söz arasında, "Ama bir zamanlarki Express gibi, Roll gibi şerefli bir dergicilik," dedi. Bu sözcük hoşuma gitti. Epeydir unuttuğumuz bir sözcük şeref. İlkin içi boşalıyor sözcüklerin, sonra kendileri ortadan kalkıyor. Karşılaştığımızda şaşırıyoruz.
Yeri gelmişken söyleyeyim: Roll’e ne zamandır verdiğim sözü tutuyor ve nihayet bu hafta onları evimde konuk ediyorum; ama bir farkla: Bu kez onlar çalıp "Bu kimdi, bu kimdi?" diye soramayacaklar. Ben, onlara kendi koleksiyonumdan parçalar çalıp soracağım.

Alman Hastanesi’nin köşesinde Ece Temelkuran’a rastlamıştım geçende, ayaküstü söyleşirken son yazdığım kısa oyundan söz edecek oldum, baktım laf uzamış. Yalnızca benim gevezeliğimden değil, Ece Temelkuran da güzel dinleyenlerden, dinlerken paylaşmayı bilenlerden... Yazdığınızın çok içindeyken, ne yaptığınızı tam olarak bilemezsiniz, bir başkasının tepkisi ise size belli bir uzaklık ve açı kazandırır. Her yazar böyle değildir biliyorum ama ben anlatmadan duramayanlardanım.
Sonuçta ikimiz de gideceğimiz yere geciktik.
İstiklal Caddesi’nde Gönül Kıvılcım’la rastlaştık. Ben hazırladığım yeni seçkiyi anlatırken, Amerikalı yeni bir öykücüden ve "Female Trouble" adlı yeni bir kitaptan söz etti. Hemen bakmak istediğimi söyledim. Gürültülü bir yaz geçirdik. Kıvılcım’ın "Jilet Sinan" adlı romanının arada kaynayıp gitmesine izin vermeyin. Öykü sevenler içinse, "Kasaba ve Yalanlar" adlı kitabını salık veririm. O da şu sıralar yeni bir kitap yazmak için kapanmak üzereymiş.
Ben niye Cihangir’de oturuyorum sanıyorsunuz? İşte böyle ayaküstü karşılaşmalar için.

Süreyya Ayhan, şampiyon olup madalya almasaydı, aşkını hak etmeyecek miydi? Suçunun kefareti başarı mıdır? Çoğaltabilirsiniz.



















































KEŞFETYENİ
Pınar Deniz oğlu Fikret Hakan’ın yüzünü ilk kez gösterdi!
Pınar Deniz oğlu Fikret Hakan’ın yüzünü ilk kez gösterdi!

Cadde | 15.06.2025 - 13:44

Kanal D ekranlarında yayınlanan ve büyük beğeni toplayan Yargı dizisinde canlandırdığı “Ceylin” karakteriyle geniş bir hayran kitlesine ulaşan başarılı oyuncu Pınar Deniz, anne olmanın mutluluğunu yaşıyor.