Eleştirilere karşılık olarak “Ne devlet ne de yatırımcı yanlış hesaplar üzerine bu kadar büyük yatırım yapmaz” diyen Bakan Lütfi Elvan, havalimanının bataklık olan bölgeyi ıslah edeceğini söyledi
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, 3. havalimanı sahasının dörtte üçlük bölümünün bataklık konumunda olduğuna dikkat çekerek, çok özel bir teknikle, önce bataklığın kurutulacağını, ardından da havalimanı inşaatına geçileceğini söyledi.
Elvan, havalimanı yapılacak alanın, bölgedeki kömür ve kum ocakları nedeniyle sağlam zemine sahip olmadığını ama bunun sorun oluşturmayacağına dikkat çekti ve “Zemini sağlamlaştırmak için benzer büyük havalimanlarının yapımında da kullanılan Wick Drain tekniği kullanıyoruz” dedi. Bataklığın kurutulması için havalimanı zeminine, 5 milyonu bir yıl içinde olmak üzere, 3 yılda toplam 13 milyon hortum çakılacak. Bu teknikle, yerin 40, 50 hatta 70 metre derinliğindeki birikmiş sular, yer üstüne çıkartılıp, bataklık kurutulacak.
Bakan Elvan, bölgenin madenciler ve kumcular tarafından on yıllar boyunca talan edildiğine de vurgu yaparak, havalimanı sayesinde bölgenin ıslah edileceğini söyledi. Elvan, “Havalimanı yapılmasaydı, bölge
Eğitimin 2014 karnesi zayıflarla dolu. Arada iyi projeler yok mu? Evet var ama duran saat bile günde iki defa doğruyu gösteriyor.
MEB’in göz doyuran projeleri de ancak o kadar. MEB için “Hata Şampiyonu Bakanlık” değerlendirmesi yapılıyor.
Belki biraz abartılı ama çok, hem de çok fazla hata yaptığı kesin.
Özellikle de sınavlar söz konusu olduğunda. Liselere giriş sistemi TEOG’un eline, bu konuda hiç kimse su dökemez...
Peki, MEB, yaptığı hatalardan ders çıkartıyor mu? Kesinlikle hayır.
Daha da vahimi, hatalarını düzeltme yerine, hatada ısrar ediyor, aynı konudaki hatalar zincirine yenilerini ekliyor...
MEB’de her iki yılda bir, bakan değişiyor. Bu çerçeveden bakıldığında 2015’te, seçim sonrasında yine bir bakan değişikliği ile karşılaşırsak, hiç şaşırtıcı olmaz.
Başkanlık sistemi ve çözüm süreci! Son günlerin en önemli iki gündem maddesi. Peki bu iki konuda Özal döneminde neler yaşandı? Çok istemesine rağmen niye yol alamadı?
Özal döneminin en hararetli başkanlık sistemi savunucularından eski bakan Halil Şıvgın önceki gece Genç Bakış’ta Sabancı Üniversitesi öğrencileriyle bu konuyu tartıştı.
Şıvgın, 1950’den bugüne, Erdoğan kadar partisine hâkim olmuş hiçbir liderin gelmediğini ve üniter bir devlet yapısıyla oynamanın Türkiye için felaket olacağını söyledi. “Başkanlık sistemi gelirse, Erdoğan’ın diktatör olacağından korkuyorlar ama bu olmaz” dedi.
İşte programdan satır başları:
Başkanlık sistemi?
- Meclisin görev ve yetkilerinin yeniden düzenlenmesi lazım. Başkanlık sistemine geçiyoruz demekle olmaz .
- Şu an yani parlamenter sistemde milletvekilleri genel başkana ters düşmeme politikası uygulamak zorundalar. Genel merkezleri kabul ediyorsa milletvekilleri kabul eder. Başkanlık sistemi gelirse Erdoğan’ın diktatör olacağından korkuyorlar. Sistemi iyi kurarsanız böyle bir şey olmaz.
Genç Gazete’yle ilgili daha reklam kampanyası başlamadan başvuru yağmaya başladı.
Hemen hepsi, bir şekilde, bu heyecan verici projenin içinde yer almak istiyor.
Sadece onlar mı?
Veli ve öğretmenlerden de yoğun arzu var. Onlar da çocuklarının Genç Gazete’nin bir parçası olmasından büyük sevinç duyacaklarını dile getiriyorlar.
Genç Gazete’yi şimdilik kurumsal bazda yani okullar, kolejler, üniversiteler, dershaneler ve kurslar, sadece kendi öğrencileriyle hazırlayacak.
İşte bu yüzden heyecanla yazmak, çizmek, röportaj yapmak, fotoğraflarını paylaşmak isteyenlerin kendi öğretim kurumlarıyla temasa geçmelerinde yarar var.
Türk eğitim sisteminin en büyük handikaplarından birisi üreten değil, tüketen nesiller yetiştirmesi.
Gençlerle aramızda derin uçurumlar var.
Ne onlar bizi anlayabiliyor ne de biz onları.
Ve aradaki o sarsılmaz denilen bağ, neredeyse kopma noktasına geldi...
Gençler siyasetin gündemine hiç girmedi, medyada zaten yoklar, YÖK ve MEB’e göre ise onlar bir zincirin en son halkası.
Ama asıl acı olan, çocuklarımız bizim en değerli varlığımız diyen anne babaların bile onların geleceğine yeterince değer vermemeleri...
Gençlerin ve onların geleceği için olmazsa olmazların en başında gelen eğitimin önemine liseli yıllarda inandım ve o gün bugündür tüm mesaimi onlar için harcıyorum.
Medyada eğitime, bilime, gençlere önem veren keşke çok daha fazla isim olsaydı. Onların sorunlarını, ihtiyaçlarını, heyecanlarını, her şeyden önce de vizyonlarını, gazetelere, televizyonlara, dergilere taşısaydı. İşte o zaman her şey çok daha farklı olabilirdi...
Bu konuda daha önce de çok yazılar yazdım. Çünkü kalkınmanın da refahın da gücün de olmazsa olmazlarının başında o geliyor. Ama bunu bir türlü anlamıyoruz. Özellikle de siyasetçiler. Herkese bir tablet dağıtınca, bilimi, teknolojiyi,
geleceği yakaladık sanıyorlar...
Geçenlerde Bilim Bakanı açıklama yaptı. 100 bin bilişim personeline ihtiyaç var dedi.
Peki, gerisi geldi mi? Hayır.
Bu şuna benziyor:
İlle de olimpiyat diyoruz ama sporcu yetiştirmek için hiçbir çabamız yok.
Alın verdik deseler ne olacak?
Suriye’deki iç savaştan kaçıp geldiği Bursa’da ‘müzik dehası’ olduğu ortaya çıkan ve Türk vatandaşlığına alınan 16 yaşındaki Tambi Cimuk ile tıpkı Suriyeli diğer çocuklar gibi Gaziantep’te karşılaştık. Tambi, Ortadoğu Barış Sempozyumu’nun onur konuklarından biriydi. Sempozyum, onun piyanoda çaldığı İstiklal Marşı ile açıldı. Çaldığı diğer parçalarla da bol bol alkış aldı...
Diğer yaşıtları zor şartlarda karın tokluğuna çalışırken ya da sokaklarda dilenirken o zirvedeydi. Yüzü hep gülüyor, mütevazı ve bir o kadar da saygılı. İyi Türkçe konuşuyor, İngilizcesi de fena değil ama o Gaziantep’te, genelde, hep anadili olan Arapça konuştu. Çünkü çevresini saranların çoğu, kendisi gibi Suriyeli mültecilerdi. Son günlerde televizyonlara o kadar çok çıktı ki tanımayan yok gibiydi. Her yaştan fotoğraf çektirenler oldu...
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın özel girişimiyle Türk pasaportuna kavuşması kendisini öylesine mutlu etmiş ki anlatırken yüzündeki hüzün bir anda kayboluyor, gözleri ışıl ışıl parlıyor...
Yol haritasını çoktan çizmiş. Liseyi Bursa’da bitirecek, müzik öğrenimi için Amerika’ya gidecek ve hep savaşa karşı çıkacak...
Günde 4 saat çalışıyor
Tambi, internete düşen mini
Gaziantep ziyaretimiz sırasında Suriyeli sığınmacıların kaldığı mülteci kamplarını da ziyaret ettik. Kampta okuldan markete, meslek kurslarından çamaşırhaneye, marketten spor alanlarına kadar yok, yoktu. Çocuklar da cıvıl cıvıldı. Belli ki hiçbir şeyin farkında değiller. Ama yetişkinler onlar kadar mutlu değillerdi. Yüzlerinde belki zoraki bir gülümseme vardı ama gözleri acının her türünü size yansıtıyordu...
Sadece Gaziantep’te resmi rakamlara göre 300 bin civarında ama kimilerine göre de en az yarım milyon Suriyeli bulunuyor. Neredeyse karın tokluğuna çalıştıkları için özellikle organize sanayi ve küçük işletmeler onlarla dolu.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, konuya çok vakıf ve sadece Gaziantep için değil Suriyeliler için de ciddi anlamda mücadele içerisinde. En büyük korkuları ise Halep’in de düşmesi. Bir o kadar daha mülteci gelir, geri de döndüremeyiz ama bu bizim için de ciddi sorun olur görüşündeler...
Peki, halk Suriyelilerden şikâyetçi mi? Şikâyet var ama henüz bunu dışa vurmuyorlar...