Yabancı dille eğitim bir kandırmaca mı?

12 Ekim 2014

Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) yarın önemli bir sempozyuma ev sahipliği yapıyor. Küreselleşmeyle yeniden şekillenen yükseköğretimin geleceği tartışılacak. Dünyanın dört bir yanından da önemli konuklar geliyor...
Boğaziçi mezunu bir okurumuz, bu toplantıda, yabancı dille eğitimin de mutlaka masaya yatırılması gerektiğini vurguluyor.
Gerçekten de çok önemli bir konu ve bu süreçte tam bir kandırmaca söz konusu. Niye mi? İsterseniz gelin önce, BÜ 96 İşletme mezunu bu okurumuzun tespit ve önerilerine göz atalım, sonra da sorumuza cevap arayalım...

Yarım yamalak İngilizceyle
‘’Boğaziçi Üniversitesi’ndeki toplantıyla ilgili olarak, birkaç kritik konu hakkındaki fikrimi sizinle paylaşmak istedim.
Yabancı dilde eğitim yapanların kendilerine asla sormadıkları soru şudur:

Yazının Devamı

Boş kontenjanların parası, YÖK, ÖSYM, rektörlerden alınsın

11 Ekim 2014

Üniversitelerde on binlerce kontenjan boş kaldı. Üstelik iki milyon aday başvurmuşken. Ama bu durum, nedense hiç kimsenin umurunda değil. Oysa Batılı üniversitelerde, tek kontenjan açığı bile, bütçelerini altüst ettiği için hiç kimsenin böylesi bir lüksü bulunmuyor...
Maliye Bakanlığı ya da vakıf üniversitelerinin mütevelli heyetleri, bu konudaki “beceriksizlikleri” artık tescillenmiş olan kurum ve kişilere, mali yaptırımlar uygulamak zorundalar. Yoksa bu açıklar daha da artar ve kurumları çökmenin eşiğine getirebilir...
n Ek yerleştirmede, en iyi üniversiteler bile kontenjanlarını dolduramadı, çünkü taban puanı esası uygulandı ve o puanın üzerinde yeterince aday olmadığı için kontenjanlar boş kaldı. Kabahatli kim? YÖK ve ÖSYM. Bu kadarını bile öngöremiyorlarsa nasıl planlama yapacaklar? İşte bu yüzden kesinlikle bütçeleri azaltılmalıdır...
n Ne kadar az öğrenci, o kadar az sorun mantığıyla hareket edip, kontenjanlarının boş kalmasına adeta seyirci kalan üniversite yöneticilerinin de bütçeleri daraltılmalı ya da kayıtlı öğrenci sayısına göre bütçe verilmeli ki, harekete geçsinler...
n En önemlisi de üniversite açmakla gençliğin sorunlarını çözdük sanan iktidarın, olup

Yazının Devamı

Eğitimde son durum?

11 Ekim 2014

Yeni öğretim yılı başladı. Neredeyse bir ay olacak. Ama hâlâ ne kayıtlar tamamlanabildi ne de diğer sorunlara çözüm bulunabildi. Ankara’ya sorarsanız her şey yolunda. Keşke öyle olsaydı!
İşte size eğitimin son hali:
A.K, üç kız öğrenci babası ve okulların hizmetli sorununu dile getiren yazımızdan sonra üşenmemiş, diğer sorunları da bir bir sıralamış. Önce ona kulak vereceğiz, daha sonra da kitap sorununu dile getiren bir başka veliyi, dershane öğretmenini ve parçalanmış bir öğretmen ailesini dinleyeceğiz...

Tuvalet ve kantinler!
“Bugünkü köşe yazınızla içimizde kanayan yaraya merhem oldunuz. Biraz belki de vaktinizi alacağım, onun için şimdiden kusura kalmayın. Aşağıda bahsedeceğim sorunları başlıklar halinde yazacağım, şayet bu konuları gerek köşenizde gerekse başka yerlerde bizim adımıza paylaşabilirseniz sevinirim.
1. Okulların tuvaletleri temizlikten mahrum. Çok pis ve sular akmıyor.

Yazının Devamı

Geleneksel üniversitelerin sonu geldi mi?

10 Ekim 2014

Dünya değişiyor. Hem de çok hızlı. Ama bazı alanlar var ki aradan bin yıl geçse de gelenekselliğini koruyor. Örneğin yüz yüze eğitim. Teknolojinin en fazla etkilediği sektörlerden biri olmasına rağmen Aristo’dan bugüne önemini hiç kaybetmedi. Kaybetmeyecek de...
Eğitim ve öğretimi iki ayaklı olarak görmek gerekir. Öğrenmeyi her ortamda ve her argümanla gerçekleştirebilirsiniz. Eğitim öyle mi? Her şeyden önce sosyal bir ortamın olması gerekir. Öğretim kurumları da bu konu da biçilmiş kaftanlar. Dünden bugüne hep ayakta kalmaları da bu yüzden...
Peki, değişen çağlarla birlikte öğrenme yöntemlerinde ve eğitim kurumlarında da farklılıklar yaşanmıyor mu? Elbette yaşanıyor. Hem de fazlasıyla. Örneğin temel eğitim süresi; üç yılla başladı, zorunlu hale getirildi ve 15 yıla kadar uzadı. İlk çağlardaki sözel derinlik, zamanla, temel bilimlere ve teknolojiye yöneldi. En büyük ivmeyi de üniversiteler gösterdi...
Üniversitelerin geçirdiği bu değişim süreci ve geleceğe yönelik beklentiler, hafta başında Boğaziçi Üniversitesi’nde tartışılacak...
Uluslararası birçok fikir önderini bir araya getirmesi beklenen “Küreselleşme ve Yükseköğretim” Konferansı’nda, globalleşmenin

Yazının Devamı

Okulların hizmetli sorunu

9 Ekim 2014

Eskiden hademe derdik, şimdi hizmetli deniliyor.
Eskiden maaşlarını devlet verirdi, şimdi veliler veriyor.
Eskiden kadrolu olurlardı, şimdi taşeronlar.
Eskiden öğrencilerin en büyük dostu onlardı, şimdi yüzlerini göremiyorlar.
Eskiden okulların her şeyi onlardan sorulurdu, şimdi görev tanımlarını kendileri bile bilmiyor...
Anlayacağınız okullar açılalı neredeyse bir ay olacak, okulların hizmetli sorunu hâlâ çözülebilmiş değil.
MEB, onca önemli görevleri arasında umarız böylesi sıradan işlere zaman ayırır.

Yazının Devamı

TEOG şimdi değil de ne zaman değişecek?

8 Ekim 2014

TEOG nakil maratonunda bugün yeni bir sayfa daha açılıyor.
Peki, nerede kalmıştık diye sakın ola sormayın, çünkü başlangıç noktası-nın bir adım ötesine hâlâ geçilebilmiş değil.
Bir yanda nakil için bekleyen on binler, öte yanda haftalardır dolma-yan boş kontenjanlar.
Peki, bugün, yarın ya da bu hafta yeni bir gelişme olur mu?
Bu kafayla gidilirse zor!
Peki, bu konuda bir değişiklik olur mu?
İşte o çok daha zor!!!

Yazının Devamı

Boş kontenjanların hesabını kim verecek?

7 Ekim 2014

Her ile en az bir üniversite, her ilçeye de bir fakülte ya da meslek yüksekokulu açtık.
Üniversite sayımız 200’e yaklaştı.
Peki, bu iyi mi, kötü mü?
Kalite dibe vurdu diye açılan her yeni üniversiteye şiddetle karşı çıkanlar kadar, kapı önünde 2 milyon aday beklerken en az 250 üniversite gerekir diyenler de var.
Yani hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da evetçiler ve hayırcılar oluştu ve her iki tarafa göre, haklı olan da kendileri...
Kimin haklı ya da haksız olduğunu sorgulamadan önce, isterseniz gelin ek yerleştirme sonrasında ortaya çıkan tabloya bir göz atalım. Sanıyorum ondan sonra çok daha sağlıklı bir değerlendirme yapabiliriz...

Yazının Devamı

En güzel tatlar hangi kentimizde?

5 Ekim 2014

Tatillerde ve seyahatlerde, en fazla konuşulan konulardan birisi de, genelde hep yenilip, içilenler olur. Bugün de tatil olduğuna göre gelin yurdum mutfağına bir yolculuk yapalım...
Geçenlerde, peş peşe, ülkemizin en iddialı mutfağına sahip illerimize, kısa süreliğine de olsa yolculuklar yaptım.
Hatay, Adana, Gaziantep, Şanlıurfa...
Sonra bir ara KKTC, İzmir, Trakya...
Hemen hepsi de, söz mutfaktan açıldığında, en iyisi biziz diyor, başka bir şey demiyor.
Kebapları, hamur ve sütlü tatlıları, dondurması, sulu yemekleri, salataları, pideleri, gözlemeleri, çiğ köfteleri, ara sıcakları, balıkları ve diğer deniz ürünleri, meyveleri, pastaları, zeytin yağlıları ve daha neler neler, hepsi de lezzetliydi. Ama daha pek çok kentimiz ve yöremiz de hiç onlardan geri kalmazlar...
İsterseniz gelin en son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim.

Yazının Devamı