Planlı, programlı hareket eden bir millet değiliz. Emperyalist düşüncelerimiz ve dayatmacı bir kültürümüz de yok. Diğer pek çok millet gibi, yurtdışında tek yumruk olma, çıkarlarımızı koruma, olanlara sahip çıkma gibi bir özelliğimiz hiç olmadı...
En son BM Güvenlik Konseyi seçimlerinde de görüldü ki giderek yalnızlaşıyoruz. 2015 çok önemli bir yıl. Ermeniler ve dostları harıl harıl hazırlık içinde ve bu, bizim umurumuzda bile değil. Haklıyken bir kez daha haksız konuma düşersek hiç şaşırtıcı olmaz...
Peki, bu ve diğer önemli konularda kendimizi niye yeterince anlatmıyoruz, anlatamıyoruz, bu konuya kafa yormuyoruz?..
Bırakın başkalarını, kendimiz ne yapıyoruz?..
İşte size çok çarpıcı bir mücadele örneği ve gelinen son nokta:
5 dilde ama!
Dur demesini biliyor muyuz?
Örneğin kaç yaşında emekli olmayı düşünüyorsunuz?
Daha da önemlisi, bu koşuşturma daha nereye kadar dediğiniz oldu mu?
Ya da Bektaşi’nin dediği gibi, bütün bu mücadele, sonunda keyif yapmak içinse, ben zaten bunu yapıyorum diyenlerden misiniz?..
Öyle kişiler var ki dur durak bilmezler.
Yine bazı meslekler var ki emekliliği yoktur.
Son nefesinize kadar koşturur, son nefesinize kadar o işi yapmak istersiniz.
Bir de hiçbir konuda Avrupalılara nal toplatamazsınız diyorlardı. İşte bal gibi Avrupa şampiyonu olmuşuz.
Ve iddia ediyorum, uzun yıllar hiç kimse bu şampiyon-luğumuzu elimizden alamaz.
Kendi rekorlarımızı yine kendimiz kırarız.
Helal olsun bize...
Hangi alanda mı?
Ne önemi var!
Önemli olan şampiyonluk değil mi?
Yüz binlerce Suriyeli çocuk, sefalet içerisinde ama çok daha önemlisi, okuldan ve eğitimden uzaktalar.
MEB’in Suriyeli öğrencilere el uzatması, işte bu açıdan çok sevindirici bir gelişme, yoksa bu çocuklar, sokağa itilmiş olacak ve bir süre sonra karşımıza sorunlu kişiler olarak çıkacaklardı. El uzatılması, onlar kadar, bizim açımızdan da iyi oldu.
Keşke hemen hepsine birer de meslek öğretsek ve hayata katılmalarına yarımcı olabilsek. İşte o zaman savaşın acılarını unutturup, hayata tutunmalarına çok daha iyi katkıda bulunabiliriz. Bu, bugüne kadar gerçekleşmedi, gerçekleşse de çok az çocuğu kapsıyor.
Peki, bu alanda daha başka neler yapılabilinir? Örneğin belediyeler, sivil toplum örgütleri ve emekli öğretmenler göreve çağrılamaz mı?
Resmi binaların boş olduğu saatlerde, örneğin hafta sonlarında, onlara yoğunlaştırılmış eğitim olanağı sunulamaz mı?
İSMEK benzeri kurslara katılımları sağlanamaz mı? Ya da bu kurslar onların ayağına götürülemez mi?
Keşke bu işin de bir sahibi olsa...
Çiçeği burnunda yeni CHP’li Mehmet Bekaroğlu, önceki gece Genç Bakış’ın konuğuydu. Işık Üniversitesi’nde gerçekleşen programda CHP Genel Başkan Yardımcısı’na zaman zaman çok agresif sorular yöneltildi. CHP’ye geçmesinin kolay olmadığını, ailesinden bile karşı çıkanlar olduğunu ve dünden bugüne hiç değişmediğini, değişmeyeceğini söyledi...
CHP’li olarak ilk kez gençlerin karşısına çıkan Bekaroğlu, kendini anlattıkça, kararlılığını ve samimiyetini pekiştirdikçe, öğrencilerden alkış aldı.
Polemik konuları
Öğrenci: 2007’de CHP Sosyalist Enternasyonal’den çıkarılsın kampanyasına neden destek verdiniz?
Bekaroğlu: Evet, bir grup aydın böyle bir belge imzalıyordu ve o dönem CHP’nin politikaları bu konuda eleştiriliyordu, böyle bir belgeye imza attık.
Öğrenci: 2009’da SP’den Büyükşehir Belediye başkan adayı olduğunuzda, CHP’nin adayı Kılıçdaroğlu’ydu. Siz ‘CHP Topbaş’ın yaptığı 150 milyar dolarlık rantın belgelerini açıklamaya korkuyor, çünkü o da bu yolsuzluğun içinde’ dediniz.
Yurtdışına eğitim amaçlı gitmek kadar, zamanlama ve donanım da çok önemli.
Dil öğrenmek için ne kadar erken gidip gelinmeye başlanırsa o kadar iyi olur.
Eğitim için ise ne kadar geciktirilirse yan etkileri o kadar az gerçekleşir. Çünkü gençlerde taşların ve yaşın yerle yerine oturması zaman alıyor.
Liseli yıllardaki değişim programı, dil öğrenmede ve sonraki yıllarda gerçekleşecek lisans ya da yüksek lisans eğitiminde fazlasıyla yararlı oluyor. Bu yüzden, gerek lisedeyken, gerekse üniversitedeyken, öğrenci değişim programları, hep aklınızın bir köşesinde bulunsun.
Yurtdışı eğitiminde öncelik lisan eğitimi mi yoksa master veya doktora mı olmalı? Ya da farklı bir pencereden bakıldığında hangi yaş gurubundayken yurtdışına açılmak çok daha yararlı olur?
Ve çok önemli bir nokta: Yurtdışı hep yarar mı getiriyor? Götürüleri yok mu?
Olmaz olur mu diyen çok çıkacaktır. Çünkü yaşayanlar da çok iyi biliyor ki aileden uzak geçen her gün çok uzun ve çok sorunlu. Yani kazanımları kadar, zor olan yanları da var. Artılar ve eksiler, kişiden kişiye değişiyor. Sonuçları da çok uzun yıllar sonra ortaya çıkıyor...
Ardahan Üniversitesi çok ilginç bir konferansa ev sahipliği yapıyor. Çok önemli partnerleri var; örneğin Harvard Üniversitesi. Onlar bile “Bu toplantıyı sizden önce, biz yapmalıydık” pişmanlığı içerisindeler...
1. Uluslararası Tehlike Altındaki Diller Konferansı son yıllarda izlediğim en verimli toplantılardan biriydi.
Müthiş anekdotlar vardı.
Dilin önemi ve 100 yıl içerisinde yok olup gidecek diller için alınması gereken önlemler anlatıldı. Dilleri yok olan toplumlar, dilsiz insanlara benzetildi ve var olan dillerden yüzde 80’inin 100 yıl içinde yok olacağı vurgulandı.
Dünyanın en iyisi olarak bilinen dilbilimciler de bir hafta boyunca Ardahan’da olacak.
Ardahan düne kadar kasaba olan yeni ve minik bir kentimiz. 18 bin nüfusu var ve Türkiye’nin öbür ucunda.
Ve Ardahan Üniversitesi’nin sadece 6 yıllık bir geçmişi var.
Yabancı dille eğitim hep tartışma konusu oldu. Ne zaman bu konuya değinsek, tepkilerin ardı arkası kesilmiyor. Daha da ilginci, orta bir noktada buluşmak imkânsız. Çünkü destekleyenler de, karşı çıkanlar da bir adım bile
geri atmıyor...
Destekleyenler İngilizcenin artık bir dünya dili olduğunu, literatürün neredeyse tamamının İngilizceye dayandığını ve bilimin gelişmesi için İngilizce eğitimin şart olduğunu vurgularken; İngilizce öğrenmeye değil, İngilizce eğitime karşı olduklarını söyleyenler ise düşünmenin ve yaratıcılığın ana dilde daha iyi gelişeceğine vurgu yapıyorlar...
Peki, öyle ya da böyle yabancı dilde son durum ne?
Düne göre daha iyi noktada mıyız yoksa yerlerde mi sürünüyoruz?
Görünen o ki yabancı dille eğitim yapan kurum sayısı arttıkça, İngilizceyi daha iyi bilenlerin sayısı artmıyor,
aksine azalıyor.