Marifet iltifata tabi derler. Çok doğru. Ama nedense, eleştiri söz konusu olduğunda çok bonkör, iltifata gelince çok cimriyiz.
Hadi başkaları neyse ama eğitim ve bilim kurumları da bu konuda öncü olmaktan adeta kaçınıyorlar.
Oysa eğitimi, bilimi onore etmesi gerekenlerin en başında onlar geliyor.
Sokağa çıkın mikrofonu uzatın.
10 tane, 5 tane değil iki tane bilim insanın ismini söyleyin deyin, yüzde 90’ından tek isim bile alamazsınız.
Ama aynı kişilere, dizi starlarını, şarkıcıları, futbolcuları sorun, onlarcasını size saysınlar.
Peki, bu konuda kabahatli kim?
Üniversitelere başvuru sayısında patlama var. İki milyona ulaştı. Ama bu, gençler ille de üniversitede okuyacak anlamına gelmiyor. Çünkü geçen yıl 170 bin kontenjan boş kaldı.
Fazla değil on yıl öncesine kadar, üniversite olsun da neresi olursa olsun mantığı hakimdi.
Hangi üniversite, hangi bölüm, pek de o kadar önemli değildi.
Çünkü üniversite bir statü kaynağıydı...
Peki şimdi durum ne?
Bir yanda üniversiteye girmek için rekor başvuru gerçekleşirken, öte yanda neden boş kontenjan rekoru kırılıyor?..
Şu günlerde, hemen her yerde özellikle de öğretim kurumlarında, “Yılın En“leri ödül töreni yapılıyor.
Kimi en sevilenleri, kimi en başarılıları, kimi de en popüler olanları seçiyor.
Ve listeler öylesine uzun ki, sanki Türkiye’de ödül verilmedik başka kimse kalmadı duygusuna kapılıyorsunuz.
Ve işin garibi, eğitim ve öğretim kurumlarının verdiği ödüller içerisinde, sanatçısından futbolcusuna, işadamından televizyoncusuna hemen herkes varken, eğitim ve bilim adına hiç kimsenin ve kurumun bulunmaması...
Öğrencilerin oylarıyla seçilen medya, kültür ve sanat dünyasının zirvedeki isimlerine verilen ödül törenlerinden her ne kadar kaçsam da bazen ben de katılıyorum. Öncelikle kendilerine teşekkür ederiz...
Madalyonun görünen yüzünde mutluluk, fiyaka ve bol bol da ödül var. 52 değişik alanda tam 57 ödül. Bu bazen 80, 90’a kadar çıkıyor.
Ödülü alanlar da memnun, verenler de.
Mehmet Ali Birand, yazılı ve görsel basının sembol isimlerinden birisi.
Son birkaç gündür de yaşam mücadelesi veriyordu.
Komadan çıkıp bir an önce işinin başına dönmesini canı gönülden diliyorduk.
Bugüne kadar yüzlerce gazeteci ile çalıştım. Onun kadar işini sahiplenen 10 tane isim sayamazsınız.
Önceki gün ameliyata girerken bile yazısını ihmal etmedi, son güne kadar haberleri okudu.
Toparlanıp dönmesini çok bekledik ama olmadı, hepimizin başı sağolsun.
Milliyet Sınav Maratonu son sürat devam ediyor.
SBS ve YGS’ye yönelik yarışma soruları ve deneme sınavları başladı ve çok ses getirdi.
Çok yakında başta KPSS, ALES ve dil olmak üzere diğer sınavlara yönelik sürprizlerimiz de olacak.
Eğer kendinizin ya da çocuğunuzun geleceğini ciddiye alıyorsanız bizi izlemeye devam edin.
Çünkü biz sizleri ve geleceğinizi fazlasıyla ciddiye alıyoruz.
Bu yönde olabildiğince çaba gösteriyoruz...
Sınav içerikleri?
Yeni YÖK yasa tasarısının neler getirdiğini dün sizlerle paylaştım. Bugün ise tasarıyla ilgili detaylara girmek istiyoruz. Örneğin yasallaşır mı? Örneğin amacı ne? Örneğin ihtiyaca cevap veriyor mu?..
Öncelikle en son söyleyeceğimiz sözü en başta söyleyelim. Bu tasarının çıkma ihtimali yüzde bir bile değil. Çünkü böyle bir istek, hükümetten gelmediği için, sahiplenmeleri ve bunu TBMM’ye getirmeleri çok zor bir ihtimal.
Anayasa değişikliği şart!
Bu konuyu hem YÖK Başkanı Çetinsaya’ya hem de Milli Eğitim Bakanı Dinçer’e bizzat sordum. Ne Çetinsaya, evet hükümetten böyle bir istek geldi dedi ne de Bakan Dinçer, biz istedik dedi!
Farz edelim ki, madem böyle bir taslak geldi, üzerinde çalışalım denilsin. İşte o zaman da, anayasa değişikliği gündeme geliyor. Yani anayasa değişmeden, YÖK yasasını değiştirmek mümkün değil. Özellikle de tasarıda öngörülen değişiklikleri.
Peki bu konuda bir anayasa değişikliği mümkün mü?
YÖK aylardır hazırladığı yasa taslağına nihayet son şeklini verdi ve Milli Eğitim Bakanlığı’na sundu.
Peki taslığın son haline neler var. İsterseniz gelin önce YÖK’ün kendi internet sitesinde yayımlanan taslağın satır başlarına bir göz atalım:
Yeni yasa zorunlu!
* Türkiye’nin gelişen demokrasisi, büyüyen ekonomisi ve artan uluslararası gücü dikkate alındığında akademik özgürlüğü, kamu yararını ve akademik kaliteyi esas alan yeni bir yükseköğretim yasası bir zorunluluk halini almaktadır.
* Türk yükseköğretim sisteminin son yıllarda daha bir hız kazanan büyüme, çeşitlenme ve yaygınlaşma eğilimi
İş nedeniyle çok yer geziyoruz. Hemen her hafta bir ya da birkaç kente yolculuk yapıyoruz. Bu ziyaretlerde, onca işin gücün arasında, bölgenin tarihi ve kültürel eserlerinin yanı sıra mutfağını da mutlaka araştırıyor ve tadıyoruz...
Anadolu’dan o kadar çok medeniyetler geldi geçti ki, hemen hepsi onca eser ve onca tat bıraktı. Keşke bütün bunlar, her yönüyle uzun uzadıya araştırılsa.
Binlerce yıl öncesinden başlayarak, üzerinde gezdiğimiz topraklarda, insanlar ne yer, ne içer, nasıl evlerde oturur, nasıl ısınır, nasıl eğlenir, nasıl giyinir, nasıl yıkanır, nasıl tıraş olur, nasıl eğitim alır, nasıl bir yargı sistemi uygulanır, ibadetlerini nerede ve nasıl yaparlardı gibi tüm ayrıntılar, basit bir dille anlatılsa, eminim ki fazlasıyla ilgi çekecektir.
Mutfak kadar ilgimi çeken bir başka konu da, dünden bugüne nasıl ısındığımız, nasıl haberleştiğimiz? Her gittiğim yerde bunu da soruyorum ama sorular çoğu zaman havada kalıyor...
Mutfak zenginliği
Mutfak zenginliği ile kültürel mozaik arasında derin bir korelasyon var. Mutfak ne kadar zenginse, o ülkenin ya da kentin kültürel mozaiği de o kadar zengin. Bundan sonraki ziyaretlerinizi, bir de bu gözle değerlendirin, çok