Okuma-yazma sorunu nasıl çözülür?

23 Şubat 2010

Anayasamıza göre temel eğitim zorunlu. Yani bu ülkede doğan, yaşayan, TC kimliği taşıyan herkes, 8 yıllık ilköğretimi bitirmek zorunda.
Türkiye bir hukuk devleti mi, siyasetçiler insan haklarına saygılı mı, en önemlisi de eğitim, Türkiye’nin öncelikli sorunlarından biri mi?..
Her üç soruya da evet demek o kadar zor ki! Oysa son günlerde iktidarından muhalefete, yazar çizerlerden sivil toplum örgütlerine kadar hemen herkesin dilinde bu kavramlar var.
Eğer Türkiye bir hukuk devleti olsaydı, Anayasa’nın emredici hükmüne rağmen hâlâ 6 milyondan fazla okuma-yazma bilmeyenimiz olur muydu?
Eğer Türkiye’yi yönetenler, dünden bugüne, yaşam hakkından sonra en temel insan hakkı olan eğitim hakkına inanıyor olsalardı, milyonlarca çocuğumuzu bu eğitim hakkından yoksun bırakırlar mıydı? Daha da vahimi, özellikle kız çocuklarını, kadınları, anneleri böylesine kolu kanadı kırık hale düşürürler miydi?
6 milyon okuma-yazma bilmeyenin 5 milyona yakını kadın. Ankara Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, bir milyon mevsimlik işçinin içindeki kadınların yüzde 83’ü okuma-yazma bilmiyor
Peki, bu sorun nasıl çözülür?

Yazının Devamı

YÖK bu kez Danıştay engeline takılmamalı!

21 Şubat 2010

Üniversiteye hazırlanan milyonlarca öğrenci ile aileleri tedirgin. Katsayı krizinin bir an önce çözülmesini istiyor. ÖSYM Başkanı “Sınavda katsayılar sorulmayacak” dese de, yarattığı bilinmezlik kafaları karıştırmaya yetiyor da artıyor.
YÖK, yeni düzenlemeyi yaparken, mutlaka farklı uzmanlar ve hukukçulardan da görüş almalı. Çünkü yakın çevresi bu konuda Sayın Özcan’ı yanıltıyor. Eğer her şeyi tüm boyutlarıyla anlatmış olsalardı, yargı engeline bu kadar çok takılmazlardı.
Bu arada ÖSYM Başkanı Yarımağan’ı da anlamak mümkün değil. 03 ve 08’li katsayıları yerden yere vuruyor. Oysa bu sistemi yıllardır uygulayan kendisiydi. Keşke bugün dile getirdiği görüşlerini daha önce de yüksek sesle telaffuz etseydi. YÖK’ün eski yöneticilerine uygulamanın yanlış olduğunu anlatsaydı. En azından kamuoyunu bilgilendirmiş olurdu.
Mevcut sitemle ilgili hiç mi şikâyeti olmadı? Elbette oldu. Belki de dile getirdi, dikkate alınmadı. Sonuçta olan öğrencilere oldu. Umarız, yeni YÖK yönetimi de aynı hataya düşmez. Getirmeyi düşündükleri yeni sistemi önce ona sorarlar. Bize gelen duyumlar, son açıklanan formülden Yarımağan’ın da haberinin olmadığı yönünde.
Dışarıdan bakıldığında üniversiteye girişle

Yazının Devamı

YÖK’ün yeni formülü de Danıştay’dan döner!

20 Şubat 2010

YÖK ile Danıştay arasındaki katsayı krizi, görünen o ki daha uzun süre devam edecek. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, dün, yeni bir sistem daha açıkladı ve “Yapacağımız şey, daha basit bir sistem olacak. Alanında gidene mesela 10 puan eklenecek, alanında gitmeyene eklenmeyecek” dedi.
Konun teknik analizi bir yana, çözüm madem bu kadar basitti niye bugüne kadar bu sistemi önermediniz diye adama sorarlar. Ama biz sormayacağız. Çünkü belki sonradan akıllarına gelmiştir.

YÖK’ün yeni önerisi
İsterseniz gelin önce YÖK Başkanı’nın yeni önerisine bir göz atalım. Ardından da neden Danıştay’dan dönebileceğini hep birlikte irdeleyelim:
“Öğrencilere puan vermek gerekiyorsa, ilave katsayıdan dolayı bir rakamı, bir sabiti eklemek daha iyidir. Bu konuda sistemin 3 bileşeni var. AOBP, katsayı ve testlerden alınan skorlar. Bunları herkesin anlayacağı, basit hale getireceğiz. Eski sistemde çarpılmalar söz konusuydu. Ancak çarptığımızda öğrenciler arasında eşitlik bozulur. Türkiye’de mesela yıllardan beri yapılan budur. AOBP’nin çarpılması. Eğer öğrencilere puan vermek gerekiyorsa ilave, katsayıdan dolayı bir rakamı bir sabite eklemek daha iyidir. İstatistiksel olarak daha doğru sonuçlar verir.

Yazının Devamı

Müjdat Gezen: Pilav üstü az kuru gibi demokrasi olmaz

19 Şubat 2010


Abbas Güçlü’nün Genç Bakış programında bu haftaki konuğu Müjdat Gezen’di.

Sahnedeki 50. yılını kutlamaya hazırlanan Müjdat Gezen, duruşu, yaptıkları ve sert çıkışlarıyla öğrenciden tam puan aldı. Önceki gece Kocaeli Üniversitesi’nde gerçekleşen Genç Bakış’ta, sadece Gezen’in 50 yıllık sanat yaşamı değil, dünden bugüne Türkiye de konuşuldu.
Hergelekon ve Tayyibin Sinirli Lambası gibi oyunlarıyla, siyasi hicvin dün olduğu gibi bugün de devam ettiğini vurgulayan Gezen, iktidar ve Başbakanla ilgili sorularda adeta, “O Kasımpaşalıysa, ben de Fatihliyim, kimseye pabuç bırakmam” intibası yarattı.
Klibinde oynadığı Selami Şahin’le şarkılar söyledi, Nâzım’dan şiirler okudu. Ama en büyük alkışı, iktidara yönelttiği eleştiriler aldı.
Sabaha kadar sürmesine rağmen öğrencilerin ve ekran başındakilerin yoğun ilgisini çekti. Programın geniş deşifresini ve videosunu abbasguclu.com.tr’den izleyebilirsiniz. İşte satır başları:
- Siyasete sıcak bakmıyorum. Kendimi yakın bulduğum bir parti yok. Ben işimden memnunum.

Yazının Devamı

Harp okullarından ayrılan öğrencilerin bitmeyen çilesi

17 Şubat 2010

Katsayı tartışmaları nedeniyle, eğitimin ve öğrencilerin tüm sorunları şu günlerde unutulmuş gözüküyor. Oysa sayıları az ya da çok, diğer öğrencilerin de pek çok sorunu var. Örneğin harp okullarından ayrılan öğrencilerin.
İlk darbeyi, “Okuldan atıldılar” diye manşetlere çıkınca yediler. Başarısız diyenler de çıktı. İrticacı diyenler de. Oysa, tamamına yakınının farklı nedenleri vardı. Uyumsuzluk ilk sırada geliyordu. Ama nedense diğer lise ya da üniversite öğrencilerine gösterilen tolerans onlara gösterilmedi. Diğer tüm okullara giren öğrenciler gibi, askeri okullara giren öğrenciler de çok çeşitli nedenlerle uyum sorunu yaşayabilirler. Bu da olağan sayılmalı.
Bu öğrencilerden pek çoğu dereceye girecek kadar başarılı öğrencilerdi. Bu yüzden bazıları en iyi üniversitelere yatay geçiş yaptı ya da ÖSS’ye girerek farklı fakültelere girdi. Yapılan haberlerde ise popüler üniversitelere girenler dikkati çekti. Diğerleri görmezden gelindi. O günlerde, yani geçen yılın ortalarında hem kendileri, hem de aileleri sıkıntılı günler yaşadı. Görünen o ki sıkıntıları hâlâ devam ediyor...
Bu konuda her şey mevzuatlar çerçevesinde gerçekleşti ve ayrılan öğrencilere, yatılı öğrenim olanağı sunan

Yazının Devamı

YÖK Danıştay kararına itiraz etti ama...

16 Şubat 2010

YÖK ile Danıştay arasındaki katsayı gerginliği giderek farklı boyutlara ulaşıyor. Görünen o ki Danıştay gibi YÖK de geri adım atmıyor. Biri hukukun üstünlüğünü gerekçe gösteriyor, diğeri ise gençlerin geleceğini. Dışarıdan bakıldığında, her iki kesimi destekleyen de var, zehir zemberek eleştiren de. Peki, doğru olan ne? İşte bu kimsenin umurunda değil.
YÖK’ün dün Danıştay’ın aldığı karara yaptığı itirazda, bir uzlaşma değil adeta serzeniş var. Danıştay 8. Dairesi’ni hukuk bilmezlikle ve kamu düzenini bozmakla itham ediyor. Böyle bir itiraz üst mahkemede nasıl kabul görür, o da ayrı bir konu. Kimilerine göre, böylesi bir dil özellikle tercih edildi. Çünkü, YÖK, çözüm değil çözümsüzlük istiyor.
YÖK’ün uzunca itiraz dilekçesinin son bölümüne geçmeden önce, öyle ya da böyle, bu sorunun bir an önce çözülmesinde yarar olduğunu ve bunun çözüm yerinin de, ne adliye ne de YÖK olmadığını, bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
MEB isterse bu sorunu anında çözer. Pek çok örnek var ama Başbakan Erdoğan’ın bire bir yaşadığı tecrübe bile sorunun çözümsüz olmadığının en açık göstergesi.
Erdoğan kendisi açıkladı: “Fark dersleri verdim, düz lise mezunu oldum ve üniversiteye girdim.”
Daha da

Yazının Devamı

Öğretmen yetiştirme ve öğretmen atamaları?..

14 Şubat 2010

Eğitim sisteminin en önemli mihenk taşının öğretmen olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir ülkede öğretmenlerin düzeyi ve moral değerleri ne kadar yüksekse, eğitimin kalitesi de o kadar yüksektir.
Türk eğitim sisteminin en büyük baş ağrısı ise maalesef öğretmen yetiştirme sistemidir. Osmanlı’dan muallim mektepleri ile gelen, Köy Enstitüleri ile şekillenen, eğitim enstitüsü ve öğretmen okullarıyla farkındalık yaratan öğretmen yetiştirme sistemimiz, YÖK’le birlikte her türlü değerinden uzaklaştırıldı. Özellikle de idealizmden.
Bir ara öylesine sıradanlaştırıldı ki, “Hiçbir şey olamıyorsan, öğretmen ol” noktasına getirildi. Ve daha da vahimi, veterinerinden ziraatçısına, mühendisinden avukatına kadar ne kadar işsiz ya da bu kutsal mesleğe gönül verdiğini sonradan anlayan varsa sınıfları doldurdu.
Şu anda onlarca çeşit fakülteden mezun öğretmen var. O yetmiyormuş gibi, kadrolu, kadrosuz, sözleşmeli, ücretli, uzman, usta, stajyer diye parçalandıkça parçalandı.
Yan yana iki sınıfta ders veren öğretmenlerin sadece statüleri değil, maaşları arasındaki makas da açıldıkça açıldı.
“Atandık, öğrencimize kavuştuk” diye sevinenler böylesine paramparça iken, yıllardır atama bekleyen öğretmenlerin

Yazının Devamı

Katsayı tartışmaları, rektörler ve Türkiye gündemi?

13 Şubat 2010

Türkiye, günlerdir katsayıları tartışıyor. Barolar bile birbirine girdi. Yazarlar, çizerler ve diğer sivil toplum örgütleri de tartışmaya orasından burasından katılıyor. İktidara yakın isimler YÖK’ü, karşı olanlar ise ya sessizliği tercih ediyor ya da Danıştay’ın aldığı kararı destekliyor.
Daha önce olduğu gibi yine tüm bu tartışmaları çok yakından izliyoruz. Bıraktığı izlenim, koca bir hayal kırıklığı. Eğer diğer tüm sorunlarımızı da böyle tartışıyorsak vay halimize.
Neredeyse hiç kimsenin konunun özüyle ilgilendiği yok. Getirisine, götürüsüne, ayrıntılarına bakılmıyor. Ama bu tartışmalar içerisinde beni en fazla şaşırtan, bazı rektörler oldu. Öylesine beyanlar vermişler ki, sanki uzayda yaşıyorlar, sanki eğitimle uzaktan yakından ilgileri yok.
Öğrenciyi, veliyi ve eğitimi bir bütün olarak düşüneni ara ki bulasın! Oysa eğitim ciddi bir süreç. İlgi ve yetenekler doğrultusunda yapılırsa kişiye ve ülkeye katkısı olur. Yoksa Milli Piyango’da olduğu gibi şansa bırakılırsa, üç beş kişi sevinir, yüz binler hayal kırıklığına uğrar.
Eğitim, yaşam hakkından sonra en temel insan hakkıdır. Bu yüzden de hiçbir medeni ülkede, eğitim alma hakkından, özellikle de temel eğitimden hiç kimse

Yazının Devamı