Aşı konusunda kafalar karışıktı, daha da karıştı

27 Kasım 2009

Genç Bakış’ta önceki gece domuz gribini tartıştık. Özellikle de aşı konusunu. “Aşı yaptıranlar neden yaptırıyor, yaptırmayanlar neden yaptırmıyor?” sorusuna cevap aradık. Konuya kafa yoran iki profesörü konuk ettik. Her ikisi de mutlaka aşı olunması gerektiği konusunda anlaştılar. Ama biri ille de olmam dedi. Gerekçeleri vardı. Öğrenciler de ona katıldı ve salonun neredeyse tamamına yakını aşı olmamaya karar verdi.
İşte programdan satır başları:
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta (Göğüs Hastalıkları Uzmanı)
- Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kafa karışıklığı ve aşıya anlamlı bir tepki var. Dünya genelinde ilaç endüstrisine karşı oluşan ciddi güvensizlik tartışmaların ana sebebi. Bu virüsün, ekonomik bir silah olduğu kesin.
- Domuz gribi aşısına kesinlikle karşı değilim. Hatta Sağlık Bakanlığı’ndan daha çok aşı taraftarıyım. Ama tıp endüstrisinin oyunlarına gelmemek gerek.
- Sağlık Bakanı’nın çıkıp kitlesel ölümler olacağı gibi açıklamalar yapması gereksiz korku yaratmaktır, bunu doğru bulmuyorum. Burada yapılan, bir korku ticaretidir.
- Enteresan bir çelişkidir ki, bir insanın gripten zarar görme ihtimali ne kadar fazla ise aşıdan fayda görme ihtimali o kadar azalıyor.

Yazının Devamı

Farkındalık yaratan bir üniversite: Sakarya

25 Kasım 2009

Türkiye’de farklılık ve farkındalık yaratan çok fazla üniversite yok. 150’ye yakın üniversiteden en fazla 20’si bu konumda. Diğerleri ise, bırakın farkındalık yaratmayı, klasik anlamda bir üniversite bile değiller. Zaten pek çoğu hâlâ kuruluş aşamasını tamamlayabilmiş değil.
Sakarya Üniversitesi’ne geçtiğimiz ay Genç Bakış için gitmiş ve bu farkındalığı fark edip, en kısa zamanda daha uzun süreli ziyaret etme sözü vermiştim. Dün gittim. Önce öğrencilerle uzunca bir söyleşi yaptık, ardından da üniversite turu attık.
50 bini aşkın öğrencinin yüzde 80’i başka illerden gelmiş ve donanımları ortalamanın çok üzerinde. Kendilerine fazlasıyla güvenleri var. Konulara hâkimiyetleri ise dikkat çekici düzeyde. Şikâyetlerini öylesine zarif bir şekilde dile getiriyorlar ki, kızmak mümkün değil.
Sakarya Üniversitesi, Bologna Süreci ve AB kriterleri çerçevesinde, kalite güvence sistemine dört elle sarılan üniversitelerin başında geliyor. 2010 Avrupa Kalite Ödülü’ne aday olmuş. Ve bu konuda çok iddialılar.

Neler yapıyorlar?
İşte Sakarya Üniversitesi’nin sahip olduğu farkındalıklardan bazıları:

Yazının Devamı

Yılda bir kez hatırlanıyorlar. Hepsi o kadar!

24 Kasım 2009

Bugün Öğretmenler Günü. Mesaj yayımlayan yayımlayana. Meğerse öğretmenlik ne kadar önemli bir meslekmiş ve öğretmenleri ne kadar da çok seviyormuşuz. Mesajlar kulağa hoş geliyor. Ama hepsi o kadar. Çünkü hiçbirinin, hiç ama hiç inandırıcılığı yok.
Yüz binlerce öğretmen açığı olmasına rağmen, atama bekleyen yine yüz binlerce öğretmen var. Eğer eğitim ve öğretmenler söylendiği kadar önemli olsaydı, öğrenciler öğretmensiz, öğretmenler de işsiz kalırlar mıydı?
Bugün öğretmenlik için nutuk atanlara özellikle şu soruyu sormak gerekir: Bugüne kadar öğretmenler için ne yaptınız?..
Atananı atanmayanı, emeklisi, genci, evlisi, bekâr olanı, okulöncesi, ortaöğretimi, hemen hemen tüm öğretmenlerin sorunları var. Kimisi ortak sorunlar kimisi de branşlara özgün farklı sorunlar. Hangisi olursa olsun, birine bir dokunun, bin ah işitin.
Türkiye’nin sürdürülebilir bir eğitim politikası olmadığı gibi, kalıcı bir öğretmen politikası da yok. MEB ile YÖK arasında diyalog neredeyse sıfır. YÖK ve üniversiteler, ihtiyaç duyulan alanlara değil, on binlerce istihdam fazlası olan alanlara öğrenci almaya devam ediyor. O da yetmiyor, kontenjanları artıyor. Mezun olduktan sonra atamaları yapılacakmış,

Yazının Devamı

Yabancı dil Türkiye’de mi öğrenilir yoksa yurtdışında mı?

22 Kasım 2009

Tıpkı üniversitelerde olduğu gibi, yabancı dil kurslarında da ciddi anlamda öğrenci sıkıntısı yaşanıyor. Yüzde 50 kapasiteyle çalışanlar ayakta kalmaya çalışıyor. Onun altında kalanlar ise bir bir kapanıyor.
Oysa daha birkaç yıl öncesine kadar, üniversitelere olduğu gibi, yabancı dil kurslarına da büyük bir talep vardı. Kurs sayısındaki patlama da bu yüzdendi. Neredeyse her ilde, her köşe başına bir yabancı dil kursu açılmıştı.
İngilizce konuşan ülkelerden de kim bulunduysa alelacele getirilip öğretmen diye sınıflara sokulmuştu.
Fiyatlar önce astronomikti, sonra düştükçe düştü. Aradaki rekabet öylesine kızıştı ki, neredeyse kursa gelen öğrencilere üste para vereceklerdi. Ama bu rekabet kalite erozyonunu da beraberinde getirdi.
Peki yabancı dil kurslarının dibe vurmasının nedeni neydi? Neden bu hale geldiler? Fazla uzağa gitmemek gerekir. Üniversiteler neden boş kaldıysa, yabancı dile olan ilgi de bu yüzden azaldı. Yani tıpkı üniversite diploması gibi, yabancı dil biliyor olmak da avantajlı olmaktan çıktı. Çünkü birkaç yabancı dili olan üniversite mezunları bile iş bulamaz hale geldi.
Aylarca, hatta yıllarca yabancı dil kursuna giden, anadolu liseleri ve kolejleri bitirenlerin

Yazının Devamı

110 bin boş kontenjanın hesabı sorulmayacak mı? (5)

21 Kasım 2009

Mesut Yılmaz başbakanken, “Başbakan’ın sigarası“ diye 70’e yakın yazı yazmıştım. O dönemde Yılmaz Başbakan, Ecevit de Başbakan Yardımcısı’ydı. Tıpkı şimdi olduğu gibi, kapalı mekânlarda sigara içilmesi yasaklanmıştı. Ama kararın alındığı Bakanlar Kurulu toplantısı da dahil sonraki günlerde de Başbakan’ın sigarası elinden hiç düşmedi.
Başbakan Yılmaz, açık kapalı demeden her yerde sigara içiyordu. Neredeyse çekilen her karede elinde sigara vardı. Öğrencilerle birlikte olduğu karelerde bile.
Ve Başbakan’ın elinden düşmeyen sigarası yüzünden, alınan o karar hayata geçemedi. Tıpkı şimdiki Başbakan’ın domuz gribi konusunda ortaya koyduğu tavır nedeniyle, aşılama konusunun fiyaskoyla sonuçlanmak üzere olduğu gibi...
Başbakanlar ülkenin liderleridir. Öyle ya da böyle toplumu etkilerler. Bu yüzden hal ve hareketleri kadar, yaptıkları ve yapmadıklarıyla da rol modeller...
Şimdi de görünen o ki, üniversitelerde boş kalan 110 bin kontenjan için onlarca yazı yazmak zorunda kalacağız. Çünkü başta ÖSYM, YÖK ve MEB olmak üzere bu durum kimsenin umurunda değil.
YÖK ve ÖSYM bu konuda asıl hatalı kendileri olduğu için sorunu halının altına süpürebilirler. MEB de fen ve anadolu liselerindeki 4

Yazının Devamı

Girişimcilik mi? O da ne? Ve Ali Sabancı

20 Kasım 2009

İçinde bulunduğumuz hafta, 70’i aşkın ülkede olduğu gibi, ülkemizde de Global Girişimcilik Haftası olarak yoğun bir şekilde kutlanıyor. Dün gece Genç Bakış’ta bu konuyu ele aldık. TOBB Genç Girişimciler Kurulu Başkanı Ali Sabancı konuğumuzdu.
Ali Sabancı, arkasında milyarlarca dolarlık aile serveti, kurulu bir düzeni ve parlak bir geleceği olmasına rağmen, neden bu kazanımlarını elinin tersiyle bir tarafa itip sadece Ali olarak her şeye sıfırdan başladığını anlattı. Birikimlerini gençlerle paylaştı. TOBB’un ve diğer sivil toplum örgütlerinin genç fikirlere, girişimci gençlere, yaratıcı düşünceye sunduğu olanakları vurguladı.
Peki, gençler girişimcilik kavramının neresindeydiler? İşte bu çok ilginçti. Çukurova Üniversitesi öğrencileri, üç saat boyunca, hayatlarının akışını değiştirecek bu kavram yerine mevcut düzenle didişmeyi tercih ettiler.

100 bin liram olsaydı...
Hani “Ah bir sermayem olsa, neler yapmazdım ki...” denir ya, işte bunu düşünerek ortaya bir soru attık:
100 bin liranız olsaydı ne yapardınız?

Yazının Devamı

Üniversiteler hayatın ne kadar içinde?

18 Kasım 2009

Birkaç gündür yurtdışından üniversite yöneticileri geliyor. Türkiye ve dünyadaki üniversiteleri konuşuyoruz. Yükseköğretimin geleceğine yönelik görüş alışverişinde bulunuyoruz.
Üniversiteler her şeyi bilir, herkese akıl verir ama bunun ne kadarını kendileri gerçekleştirir noktasına gelindiğinde Harvard örneği aklıma geldi.
Ekonomi alanında, hiç tartışmasız dünyanın bir numarası. Hem de yıllardır. Ama ne gariptir ki dünyanın bir numaralı bu üniversitesi, ne küresel krizi görebildi ne de kaynaklarının neredeyse yarı yarıya yok olup gitmesini önleyebildi. Milyarlarca doları buhar olup uçtu.
Oysa mum dibine ışık vermeli. Yoksa üniversitelerin ve akademisyenlerin inandırıcılığı kalmıyor!
Yükseköğrenime olan talep bütün dünyada giderek azalıyor. Bizim gibi bu konuda çılgınlık noktasında olan ülkelerde bile 110 bin kontenjan boş kalıyorsa, gerisini siz düşünün.
Yükseköğrenim konusunda dünya geneline bakıldığında en dikkati çeken unsurlardan biri, başarılı öğrencilerin altın değerinde olması. Hemen her ülke vizyon sahibi gençlerin peşinde. Bulduklarında her türlü bursu vermeye hazırlar. Ama başarı ölçütleri bizdekilerden çok farklı. Ezberci değil, yaratıcı ve girişimci gençler

Yazının Devamı

Yaşasın Sınav Cumhuriyeti!

17 Kasım 2009

İlköğretimden üniversiteye, mezuniyetten işe girinceye kadar hayatımızın her aşaması sınav oldu. MEB ve ÖSYM’nin gerçekleştirdiği yüzlerce sınav var. Bu yüzden çocuklar çocukluklarını, gençler de gençliklerini yaşayamıyor.
Eğitim kurumları parasızlıktan kırılırken, sınav sektörüne her yıl onlarca milyar dolar akıyor. Sonuç ise tam bir fiyasko:
- Lime lime dökülen bir eğitim sistemi
- On binlerce sıfır alan öğrenci
- Psikolojileri altüst olan öğrenci ve veliler
- Havaya giden trilyonlar
- Okulun yerine geçen dershaneler

Yazının Devamı