MEB bütçesi azalıyor! hani eğitim önemliydi?

4 Kasım 2009

Yeni bir ekonomik kriz kapıda diyenler, seslerini daha bir yükseltmeye başladı. Artık ondan mıdır yoksa başka nedenler mi var bilmiyoruz ama eğitim bütçesi, önümüzdeki yıl için, fazlasıyla kırpılıyor. Oysa artırılması gerekirdi. Bir yanda artan öğrenci sayısı öte yanda yeni açılan onlarca üniversite? Hepsi de yatırım bekliyor. Ama bütçe azalıyor! Sizce niye?
AKP iktidarı bugüne kadar hep eğitim bütçesini artırmakla övündü. Her ne kadar çok büyük değişimler yaşanmasa da eğitime ayrılan kaynakların, milli savunma da dahil her şeyden çok daha fazla olduğu, üstüne basa basa vurgulandı. Onunla da yetinilmedi, eğitimde bir vaha yaratıldığı anlatıldı.
Evet, madalyonun görünün yüzünde bu tablo vardı. Ama bir de görünmeyen yüzü var ki o çok farklı.

2010 bütçesi
Bütçenin kırpılması da işte madalyonun görünmeyen yüzünde yer alıyor. Ama birileri görmese de görenler de var. Bunların başında da sivil toplum örgütleri ve sendikalar geliyor.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG), bu konudaki duyarlılığını milletvekillerine mektup yazarak gösterdi. Eğitim bütçesi TBMM’ye geldiğinde, artırılması için önerge vermelerini istedi.

Yazının Devamı

Sizce eğitim nedir?

3 Kasım 2009

Evet, sizce eğitim nedir? Bugün öğrenip yarın unuttuğumuz o ne işe yaradığını bilmediğimiz bilgiler mi, ezberlediğimiz anlamsız formüller mi yoksa sabah akşam çocuklarımıza çözdürdüğümüz testler mi?
Birkaç dakikanızı bu konuya ayırın ve kendinizi sorgulayın.
Eğitim deyince aklınıza neler geliyor?
Daha da önemlisi, eğitimin sizin ve başkaları üzerinde bıraktığı izler neler? Onları sorgulayın.
Hani hep derler: “Okuyanla okumayan bir olur mu?”
Gerçekten de öyle mi?..
Peki ya eğitimsizlik?

Yazının Devamı

Peki eğitimi kim denetliyor?

1 Kasım 2009

Okullarda öğretmenlerin, hele hele okul yöneticilerinin astığı astık, kestiği kestik. Aldıkları kararlar, kanun niteliğinde.
İşini doğru yapan müdür ve öğretmenlerin başımızın üzerinde yeri var. Ama ya yapmayanlar? Onları kim denetliyor?
Eskiden müfettiş gibi müfettişler vardı. Yılda birkaç kez derse gelir, olup biteni denetlerdi. O öğrenciye aslan kesilen öğretmenler, müfettişlerin yanında nasıl da masumlaşırlardı.
Müfettişler sadece öğretmeni değil, okulu da sorgulardı. A’dan Z’ye her şeyi kontrol ederlerdi. Örneğin merkezi sınavlardaki başarı oranları niye bu kadar düşük, öğrenciler neden yeterince konuşkan değil diye sorar da sorarlardı.
Peki ya şimdi? Müfettişin sadece adı kaldı.
Soran, sorgulayan, konuşan öğrenciler yetiştireceğini iddia eden bakanlar, nedense soran, sorgulayan, konuşan müfettişlerden rahatsız oldular. Ve bu kurumu yok etmek için elinden geleni yaptılar. Çünkü denetim hoşlarını gitmedi. Çünkü, tüm bu başarısızlıkların arkasında, yapılan usulsüz atamalar vardı. Ve bu su yüzüne çıksın istenmedi.

Yazının Devamı

Boş kontenjanlar okul kapattırıyor

31 Ekim 2009

Üniversitelerdeki kontenjan açığı 110 bini buldu. Yeni açılan bazı fakülte ve yüksekokullar yeterince kayıt yaptırılmadığı için kapatılıyor.
Peki boş kontenjanlar için üniversitelerde üçüncü bir kayıt dönemi açılacak mı? YÖK ve ÖSYM bu konuda sessizliğini koruyor.
KKTC üniversiteleri yaşadıkları şoku atlatabilmek için siyasetçilerden yardım istediler.
Bundan sonra ne olur sorusunun cevabının ise olumlu ya da olumsuz, önümüzdeki hafta içerisinde verilmesi bekleniyor.

Tek kayıt var
Ordu Ulubey Meslek Yüksekokulu’nun 180 kontenjanından 179’u boş kalmış. Kayıtlı tek öğrenciyle öğretime devam etmek mümkün olmadığı için, öğrencinin farklı bir bölümü kaydırılması düşünülüyormuş. Benzer bir uygulama da İzmir üniversitelerinde gerçekleşti. Yeni açılan eğitim fakültesine yeterince tercih yapılmayınca açılışı ertelenmiş. Yurt genelinde daha pek çok örnek olduğu söyleniyor.

Yazının Devamı

Genetiği değiştirilmiş organizmalar?

30 Ekim 2009

Genetiği değiştirilmiş organizmalar yani GDO’lar, bizim için çok yeni kavram. Ama hayatımızın tam içindeler. Yediğimiz içtiğimiz her şeyde onlardan bir şeyler var. Peki yararlı mı zararlı mı? Görüşler o kadar farklı ki domuz gribi aşısı ve ıslak imza konusundaki tartışmalar onun gölgesinde kalır.
Önceki gece Genç Bakış’ta sabaha kadar bu konuyu tartıştık, işte özeti:
Prof. Dr. Kenan Demirkol - İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi
- Avusturya’da hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucu, GDO’lu ürünlerin organ hasarı, karaciğer ve böbrek yetmezliği, kısırlık, erken doğum, düşük gibi rahatsızlıklara yol açtığı kanıtlanmıştır.
- Sanayiye yakın bazı bilim adamları bizi bilime karşı gelmekle suçluyorlar. Ama çalışmalar ortada; insanı yok et, hayvanı yok et, çevreyi yok et, sonra ben bilim yaptım de. Bilim buysa, ben bilim yapmıyorum.
- GDO’lu ürünlerden kim, ne yarar sağlıyor? Toplum daha besleyici, vitamin zengini bir besin mi alıyor? Hayır. Tarım ilacı yemiş oluyor. Verim artışı olmuyor. Dolayısıyla çiftçiye de yarar sağlamıyor. Sadece bunu üreten firma yarar sağlıyor. Durum ortada.
- Dışarıdan bakarak hiçbir şekilde GDO’lu ürünle GDO’suz ürünü ayırt

Yazının Devamı

Domuz gribi yumurta fiyatını patlatacak!

28 Ekim 2009

Domuz gribi ile yumurta fiyatı arasında ne paralellik var diyenleriniz çıkabilir. Biz de bilmiyorduk. Ama hocalarla konuşurken satır arasında, domuz gribi aşısının yumurta içinde geliştirildiğini öğrendik. Yani her bir aşı için 1.2 yumurta gerekiyormuş. Üretim sürecinin bu kadar hızlı olmaması da yumurta üretimine de bağlıymış. Bu yüzden pek çok ülkedeki yumurtaların tümü bu işe tahsis edilmeye başlanmış. Yani yakında fiyatlar patlarmış.
Yine kesemizi ilgilendiren bir başka gelişme ise tavuk fiyatlarında yaşanacakmış. Onun domuz gribiyle ilgisi yok. O da önceki gün yayımlanan Tarım Bakanlığı yönetmeliğiyle ilişkili.
Tarım Bakanlığı önceki gün yayımladığı yönetmelikle, GDO’ların ithal edilmesine izin verdi. Yani genetiği değiştirilmiş gıdalar artık rahatlıkla ülkemize girebilecek. Ama tek şartla, çocuk mamalarında kullanılmayacak. İşte getirilen bu düzenleme, tavuk yemi konusunda bir kaos yaratacak deniliyor. Bu da mısır fiyatlarını artıracak, o da tavuk fiyatlarına yansıyacakmış...
Domuz gribi, genetiği değiştirilmiş gıdalar ve etkilerini, ilgili profesörlerle konuştukça kafamız karmakarışık oldu.
Örneğin aşı yapısın mı yapılmasın mı? Dahası kimyasal katkılı aşılar neden bazı

Yazının Devamı

Vekâleten Talim Terbiye

27 Ekim 2009

Talim Terbiye Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın en üst danışma organı. Bir anlamda, Milli Eğitim’in beyni ve karargâhı. Eğitim sistemimiz orada alınan kararlara göre şekillenir. Orada alınan kararlara göre yönlendirilir. Ve bu makam, tam 20 aydır vekâleten yönetiliyor.
Talim Terbiye’nin son Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan’dı. Ondan önce de Prof. Dr. Ziya Selçuk. Her ikisi de Çelik’le çalışmanın zorluklarını gerekçe göstererek istifa ettiler. Bakan Çubukçu’nun ise bu konuda hâlâ bir tasarrufu yok.
Oysa böylesi makamlar, bırakın 20 ayı, bir ay bile boş kalmamalı. Şu anki Başkan Vekili Merdan Tufan o donanımdaysa neden asaleten atanmıyor? Yok eğer değilse, neden asaleten atanacak birisi bulunmuyor?..
MEB’de müsteşarlık makamı zaten boş gibi, müsteşar yardımcılıklarından bazıları da öyle. Buna bir de Talim Terbiye eklenince geriye ne kalıyor? Bakan Çubukçu’nun eğitim konularına ne kadar vakıf olduğu da ortada!..
Talim Terbiye Kurulu üyesi ya da başkanı olabilmek için çok özel şartlar gerekiyordu. Ama son yıllarda “yandaş“ kadrolar atanmak için koşullarla öylesine oynandı ki, “Talim Terbiye’nin Talim Terbiyeliği kalmadı” diyenler çoğunlukta.
İşte size çarpıcı bir örnek:
1926’da

Yazının Devamı

Domuz gribi ve hijyen koşulları

25 Ekim 2009

Domuz gribine karşı pek önlem alınıyor, öneriliyor. Bunların en başında da hijyen koşulları geliyor. Yapılan tüm açıklamalarda sık sık el yıkayın deniliyor. Özellikle de okullarda ve sıvı sabunla...
Her şerde bir hayır vardır derler. Belki bu sayede, okullar biraz olsun hijyen koşullarına kavuşur. Bilindiği gibi okullarda eskiden hademeler vardı. Sonra isimleri değişti. Önce müstahdem sonra da temizlik görevlisi oldular. Şimdi ise hiç yoklar. Çünkü okullarda böyle bir kadro yok. Çünkü, IMF’nin kadro daraltma politikasının ilk mağduru onlar oldular.
Deniliyor ki, her okul, diğer sorunları gibi temizlik sorununu da kendisi çözsün. Peki nasıl? Temizlik şirketleriyle anlaşarak. Peki hangi parayla? Bulsun, buluştursun.
Bazen bir şekilde devlet veriyor. Ama genelde okul aile birliklerinin üzerine kalıyor. Onlar da velilerin sırtına yükleniyor...
60 bine yakın öğretim kurumu var. Olanakları çerçevesinde, temizlik şirketleriyle anlaşıp, okullarını pırıl pırıl edenlerin sayısı birkaç bini bulmaz. Ya diğerleri? İşte onlar Allaha emanet.
Özellikle Sağlık Bakanı’nın gözünü korkutan ve okullar çok önemli dedirten de işte bu tablo. Çünkü o da, hepimiz de çok iyi biliyoruz ki, okullardaki

Yazının Devamı