En kötü bağımlılık hangisi?

24 Ekim 2009

Bağımlılık deyince aklınıza ne geliyor? Muhtemeldir ki, uyuşturucu, alkol, sigara ve benzeri maddeler. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var ki, üzerinde uzun uzadıya düşünmek gerekir. Örneğin, internet, televizyon, cep telefonu ve benzeri teknolojik masum bağımlılıklar...
Bağımlılığı Engelleme, Mücadele ve Eğitim Vakfı’nın dünkü toplantılarına katıldım. Alanlarında uzman seçkin üyelerle birlikte bu konuları konuştuk. Farklı açılımlar getirmeye çalıştık. Ortaya öylesine farklı bağımlılıklar çıktı ki, şaştık kaldık. Şimdi bu konuda ciddi bir çalışma yürütüyorlar. Sanırım yakında kamuoyu ile de paylaşırlar.
Bilgisayar oyunları deyip geçmeyin, öylesine bağımlılık yaratıyor ki, bütün gününü ya da gecesini bilgisayar başında geçirenler var. Tıpkı sohbet sitelerinde “geyik” yapanlar gibi.
Peki ya dizilere ne denir? Hafta boyu hemen her gece kanal kanal dolaşıp, her şeyden kopup dizi izleyenler de sizce bir “bağımlı” değil mi?
Bir de erkeklerin anne bağımlılığından söz edildi ki şaşıran fazla çıkmadı. Demek ki yaygınmış. Hani şu evlenip, çoluk çocuğa karışsa da ille de her fırsatta “ah annem” diyenlerin bağımlılığı...
Peki ya futbol bağımlılığı, o takım, bu takım demeden hiçbir maçı

Yazının Devamı

“Harun gibi gelip, Karun gibi gitmeyeceğiz”

23 Ekim 2009

Türkiye’nin sıcak gündemi, üniversiteli gençlerin de ilgi odağı oldu. Sakarya Üniversitesi’nde üç bine yakın genç Genç Bakış’a katılıp, görüşlerini ortaya koymak istedi. Ancak bin kadarı salona girebildi ve Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’u soru yağmuruna tuttu.
Türkiye genelini bilmeyiz ama üniversite gençliği çoktan erken seçim havasına girmiş. Bu yöndeki bir soruya salonun üçte ikisi evet cevabı verdi.



Çok çarpıcı soruların yöneltildiği programda, ilginç sorulardan biri de AKP ile SP arasındaki farklılıkların ne olduğuydu. İşte programdan, tartışma yaratacak bazı satır başları:
- Bu süreçte iktidar ve muhalefet partilerinin dördü de sınıfta kalmıştır. Bu gayri ciddi üslupla bu ciddi mesele çözülmez. AKP, DTP, MHP ve CHP demokratik açılım sürecinden siyasi rant elde etmeye kalkarlarsa önce kendileri, sonra da milletimiz kaybeder.

Yazının Devamı

YÖK’e kontenjan çağrısı

21 Ekim 2009

YAZARIMIZ ABBAS GÜÇLÜ ÖNERİYOR
1- Fakültelerin taban puanlarında 5 puanlık bir oynama sağlanabilir.
2- Taban puan sınırlaması kaldırılabilir. Boş kontenjanlara herkes başvurur ve en yüksek puanlılar alınır.
3- Tercihte yükselme sistemi uygulanabilir. Kazananların da başvurabileceği tercih listesiyle yeniden yerleştirme yapılabilir.
4- Tercih sayısı 8’den 18’e çıkarılarak kazanma şansı artırılabilir.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, önceki gün, Selçuk Üniversitesi’nin açılış töreninde üniversite kontenjanlarını geçen yıl yüzde 25, bu yıl da yüzde 15 artırarak toplam 200 bin öğrenciye üniversiteye girme şansı tanıdıklarını söyledi. Ama aynı dönemde yani son iki yılda boş kalan kontenjan sayısı 150 bine yakın.
Bir anlamda, hükümetin ihracattaki artışı açıklayıp ithalat ve dış borçtan hiç söz etmemesi gibi bir durum söz konusu. Kontenjanlar sürekli artıyor ama dörtte üçü boş kalıyor!..

Yazının Devamı

103 bin kontenjan boş mu kalacak?

20 Ekim 2009

160 bin açıkla ek yerleştirmeye gidildi, ancak birinci kayıttaki taban puanın altında başvuru kabul edilmediği için yine 103 bin açık kaldı. Bu da 5 milyar dolarlık israf demek

YÖK ve ÖSYM, hangi puanda kaç kişinin bulunduğuna yönelik yanlış analiz yapınca on binlerce kontenjan boş kaldı. Hem de en iyi üniversitelerde. Boğaziçi, ODTÜ, Galatasaray, İTÜ, Hacettepe ve diğer tüm üniversitelerde yüzlerce, hatta bazılarında binlerce kontenjan açığı var. Toplam açık sayısı tam 103 bin. Kazanıp da kayıt yaptırmayacak olanlar da dikkate alındığında toplam açığın 110 bini bulması bekleniyor. Ve bu koş kontenjanların 55 bine yakını devlet üniversitelerine ait.
Peki bu kontenjanlar, öğrenciler, bu üniversiteleri istemediği için mi boş kaldı? Kesinlikle hayır. Boğaziçi’ni, Galatasaray’ı, İTÜ’yü, ODTÜ’yü kim istemez ki?
ÖSS ek yerleştirmede, mevcut taban puanların daha üzerinde bir puan isteniyor. Oysa o puanın üzerinde olanlar zaten bir yerlere yerleşmiş durumda. Dolayısıyla, herhangi bir fakülteye daha önce yerleşenler, ek yerleştirmeye başvuramadıkları için, bu kontenjanlar boş kaldı. Yani en iyi üniversitelerde bile boş kontenjan var ama ortada yüksek puanlı öğrenci kalmadığı için

Yazının Devamı

YÖK’e Çankaya dopingi

18 Ekim 2009

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, Çankaya kontenjanından YÖK üyeliğine atandı.
Türk dili edebiyatı profesörü olan İsen, daha önce, kurucu bölüm başkanlığı, dekanlık ve müsteşarlık görevlerinde de bulundu.
Atatürk Üniversitesi’nden mezun oldu. Doktorasını da orada yaptı. Profesörlüğünü ise Gazi Üniversitesi’nden aldı. Değişik üniversitelerde yöneticilik yaptı.
Bilime gönül veren bilim insanlarından biri. Bu çerçeveden bakıldığında YÖK’e yeni bir soluk getireceği kesin.
Türk üniversitelerinin bugün bulundukları noktanın çok daha ilerisinde olması gerektiğine inananlardan. Üniversitelerimizdeki bilimsel standardın yükseltilmesi ve uluslararası reyting sıralamalarında daha üst sıralara tırmanmamız konusunda, YÖK’te önemli bir boşluğu dolduracak.

Acilen ek kayıt

Yazının Devamı

Boş kontenjanların maliyeti 5 milyar dolar

17 Ekim 2009

YÖK, boş kalan kontenjanlara kafa yoracağına, sınav sayısını artırdı. Tek olan sınav sayısı 5’e çıktı. Bir günde yapılan sınavlar, 5 güne yayıldı. Peki kime ne yararı olacak? Kalite mi artacak, öğrenci daha çok istediği fakültelere mi girecek yoksa boş kalan kontenjanlar mı dolacak? Hiçbiri mümkün değil. Kazanan, bugüne kadar olduğu gibi yine sadece ve sadece dershaneler olacak.
Ek yerleştirme sonunda, üniversitelerde boş kalan kontenjan sayısı 103 bin. Kazananlardan bir bölümünün de kayıt yaptırmaması nedeniyle 110 bine kadar yükselebilir. Yazık hem de çok yazık. Üstelik bu kontenjanlardan 44 bini devlet üniversitelerine ait. Yani gidip bedava okumak mümkün iken öğrenci tarafından tercih edilmiyorlar.
Ve tıpkı MEB gibi YÖK de maalesef bu konuya hiç kafa yormuyor.
Bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Anaokullarından liselere, özel Türk okullarında 400 bin, fen ve anadolu liselerinde 4 bin, üniversitelerde de 103 bin kontenjan açığı var. Ve bu boş kontenjanların parasal değeri, 5 milyar dolara yakın.
Şimdi böyle bir hovardalığı yapanlara sormak gerekir:
Zaten kaynak sıkıntısı çeken, 50, 60 kişilik sınıflarda eğitim yapılan bu sektörde, bu kadar kontenjan açığına gönlünüz

Yazının Devamı

TMSF’ye Genç Bakış

16 Ekim 2009

Son dönemin en önemli bürokratlarından birisi olan TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, önceki gece Genç Bakış’ta, aldığı tehditlerden hakkında açılan davalara, el koyduğu şirketlerden sorun yaşadığı işadamları, sanatçılar ve medya kuruluşlarına kadar her şeyi İTÜ’lü öğrencilerle paylaştı.
Programa telefonla bağlanan Halis Toprak ile Ertürk arasındaki sert tartışma ise sabaha karşı 4’e kadar sürdü.
En ilginç anekdotlardan biri ise 50 milyar dolarlık operasyonlara imza atan Ertürk’ün sokaktaki vatandaşlar tarafından neredeyse hiç tanınmamasıydı. “Ahmet Ertük kim?” sorusuna verilen cevaplar şaşırtıcıydı. Gazeteci ve futbolcu diyen de vardı, şarkıcı ve emekli paşa diyen de.
Ertürk’ün görevi yılbaşında sona eriyor. Peki sonrası? Henüz karar vermemiş. Siyasete sıcak bakmıyor. Devlete de sanki soğumuş. Halis Toprak “Görevden ayrıldığında işin bitik, kodese düşeceksin” derken, kendine güveni tamdı ama arkasında devletin duracağına pek ihtimal vermiyordu. Güvendi ve sığındığı tek barınak sık sık altını çizdiği gibi yargı oldu.
İşte programdan satır başları:

Ahmet Ertürk (TMSF Başkanı)

Yazının Devamı

Herkese teşvik var ama eğitime yok (1)

14 Ekim 2009

Okuma çağında 25 milyon çocuk ve gencimiz var. Devletin tek başına bu yükün altından kalkması mümkün değil. Zaten kalkamıyor da.
Hâlâ milyonlarca okuma yazma bilmeyenimiz var. Hâlâ zorunlu eğitim kapsamındaki milyonlarca çocuğumuz sokakta.
Avrupa’da kişi başına düşen eğitim süresi en az olan ülkelerden biriyiz. Bilimsel üretkenlikte de durum farklı değil. Yani eğitimle ilgili hangi parametreyi alırsanız alın hep en son sıralardayız.
Peki bu durumdan sadece devlet mi sorumlu? Başta siyaset ve veliler olmak üzere toplumun diğer kesimlerinin hiç mi kabahati yok?
Sigardan kozmetiğe, otomobilden yazlıklara, eğlenceden en pahalı cep telefonlarına kadar her türlü lüks tüketime kaynak ayıran anne babalar, iş eğitime gelince, neden para yok diyorlar?..

Boş kontenjanlar

Yazının Devamı