Bir grup bilim adamının Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinin performansları üzerine yaptığı çalışma 9 ayrı kriterde çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıkardı
En iyi üniversite hangisi? Bu soruya, dünya genelinde cevap vermek daha kolay. Harvard, MIT, Oxford diye başlayan onlarca liste bulmak mümkün. Peki ya ülkemizde en iyiler hangileri? ÖSS giriş puanı en yüksek olanlar mı? En eski olanlar mı? En popüler olanlar mı? Yoksa en üretken olanlar mı?
Dünya sıralaması yapılırken bu konuda çok farklı kriterler uygulanıyor. Ve her listeye de öyle ya da böyle itirazlar oluyor. Yerini beğenmeyenlerin bu itirazları, bazen haklı gerekçelere dayansa da, çoğu zaman bir kamuflaj niteliği taşıyor.
Dünyadaki bu sıralamaların bir benzerinin, hatta daha gelişmiş olanının ülkemizde de yapılması için hep talepte bulundum. Bazen üniversitelerden bazen de YÖK ve MEB'den. Çünkü hemen herkesin "En iyi benim" dediği bir ortamda, objektif bir değerlendirme gerekiyor.
MEB böylesi konulara hiç
İlköğretim 6, 7 ve 8’inci sınıflara uygulanan Seviye Belirleme Sınavı‘nın (SBS) eğitim adına bir “yüz karası” olduğunu anlamak için daha ne kadar mağdur yaratması gerekiyor?
Hüseyin Çelik’in otomatik pilota bağladığı sistemde hemen her şey yanlış. Sistem çökmüş durumda. Yüz binlerce öğrencinin hakkı gasp ediliyor. Ama bu yanlışa dur diyen yok.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, veli, öğretmen, öğrenci, dershaneci kimi bulursa, bu konuyu konuşmalıdır. Ondan sonra da gereğini yerine getirmelidir.
İşte sorgulanması gereken konular:
- ÖSS’deki özgürlük anlayışı ile SBS’deki özgürlük anlayışı birbirinden farklı mı? ÖSS’de sınav esas alınırken SBS’de hiç de objektif olmayan okul puanlarının ağırlığı neden bu kadar yüksek ve yanlış uygulanıyor? İşte size bir örnek: SBS 8’lerde 19 yanlışı olan bir öğrenciye okul başarı puanı adı altında artı 21 puan verilirken, 4 yanlışı olan bir başka okuldaki bir başka öğrencinin 3 puanı düşürülüyor. Böyle
Anadolu liseleri, fen liseleri, özel okullar, öğretmen liseleri ve anadolu meslek liselerinde asil kayıtlar başladı. 5 Ağustos’a kadar devam edecek. Milyonlarca öğrenci ve velinin tüm dikkati bu kayıtlarda, çünkü çocuklarının geleceği, bir anlamda girecekleri liseye bağlı.
SBS puanına göre öğrenci alan bu okullarda kayıtlar devam ederken yine aynı öğrencilerin yarıştığı bir başka kulvar da yabancı kolejler.
Binlerce öğrenci şu anda hem yabancı okulları kazanmış gözüküyor hem de anadolu ve fen liselerini. Çünkü, ayrı ayrı sınav yapıldı ve ayrı ayrı tercih listesi alındı.
Böyle saçmalık olur mu demeyin. Çünkü oluyor.
Anadolu liselerine girişte, öğrencilere adeta kumar oynatılıyor. İki zor tercih arasında bırakılıyor. Ya kazanırsın ya kaybedersin. Yani pokerde olduğu gibi rest çekmeye zorlanıyorsunuz.
İkinci kayıt döneminde, bir üst tercihinizdeki okula girmek istediğinizde, kazandığınız okuldan feragat etmeniz gerekiyor. Kazanma şansı var ama risk de çok yüksek.
İşte tercih kılavuzunun bu konudaki ilgili maddesi:
Üniversite tercihleri nedeniyle şu günlerde, milyonlarca adayın ve ailesinin kafası karmakarışık. Tıpkı anadolu lisesi, fen lisesi ya da kolej seçecek velilerin olduğu gibi.
Her iki süreçte de öylesine karışık bir tercih ve yerleştirme sistemi var ki, anlayana ve doğru seçim yapana aşkolsun.
MEB, YÖK ve ÖSYM’nin, bu aşamada, çok yoğun bir şekilde rehberlik hizmeti sunması gerekiyor. Mesleklerden fakültelere, özel ya da devlet okullarından mesleklerin geleceği ve iş bulma olanaklarına kadar hemen her konuda adayları ve ailelerini bilgilendirmeleri beklenirdi.
Aslında bu bir anlamda görevleri de. Sadece katı kurallar koyup sınav yapmakla iş bitmiyor. Adayların en doğru seçimi de yapmaları gerekiyor ki, gelecek yılki iş yükleri azalsın. Ama bütün bunlar yapılmadığı için bakın neler oluyor:
- Üniversiteyi kazanan yüz binlerce aday yeniden sınava giriyor
- Üniversite mezunlarının yüzde 60’tan fazlası öğrenim gördüğü alandan farklı bir alanda çalışıyor.
- Aldığı her 100 öğrenciden ancak 30’unu
Katsayıların kaldırılmasını bayram coşkusuyla kutlayanların bu sevinci, umarız yarım kalmaz. Çünkü alınan kararların ne hukuki altyapısı var ne de pedagojik. Tıpkı 28 Şubat sürecinde alınan ve şimdi kaldırılan katsayı dayatması gibi.
O zaman da ısrarla bu dayatmanın hukuksuz olduğunu yazdık ve YÖK ile defalarca mahkemelik olduk. Bugün de aynı kaygıları taşıyoruz. Dün yapılan ne ise bugün yapılan da o. Sadece bir uçtan öteki uca gidildi.
Alınan bu kararların da devamlılığı mümkün değil.
Yeni düzenlemeyi, özgürlük olarak niteleyenlere şu soruyu özellikle sormak isteriz:
Üniversite sınavına giren tüm gençler bizim çocuklarımız değil mi? Anadolu lisesine, fen lisesine, öğretmen lisesine ya da klasik liselere giden öğrencilerin gelecekleri de, meslek lisesi mezunlarınınki kadar önemli değil mi?
Kontenjanlar belli sayıda olduğuna göre, meslek lisesi mezunlarına yer açarken diğer lise mezunlarını açıkta bırakmayacak mısınız? Onların kazanılmış haklarını ellerinden almayacak mısınız?
Tıp okuma hayali kuran bir öğrenciye, bunun yolu
Meslek liseleri konusunda gelinen son nokta tam anlamıyla bir umut tacirliği. Ortada bol bol vaat var ama gerisi yok. Öğrenim özgürlüğü getirilmiş. İsteyen istediği yeri seçecekmiş. Kulağa çok hoş geliyor. Ama tam bir kandırmaca.
Meslek lisesinden mezun olan bir öğrencinin, okulda aldığı derslerle tıbbı, hukuku, mühendisliği kazanması mümkün değil. Dershaneye gitse bile, alan dışı tercihlerde başarı aranı yüzde 5’i bulmaz. Hele hele tıp, hukuk, mühendislik gibi iddialı üniversitelerin, iddialı bölümlerine girmek, zorun da ötesinde imkânsız gibi. O zaman bütün bu kargaşa niye? Birilerinin bu sorunun cevabını mutlaka vermesi gerekiyor.
Meslek lisesi öğrencileri, ille de bu fakültelere yönelmek istiyorlarsa, vakıf üniversitelerine parayı bastırdıklarında istedikleri yere girmeleri mümkün. YÖK çıtayı öylesine aşağı indirdi ki, hiç öyle dershaneye gitmelerine, strese girmelerine gerek yok. Kontenjanlar dolmadığı için isteyen istediği yere girebiliyor.
Şimdi hemen, fakir fukara çocuklara vakıf
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, ayaküstü de olsa katsayılar konusundaki görüşlerini nihayet açıkladı. Uzun uzun konuşmuş ama hiçbir şey söylememiş. Dahası yanlış bilgilendirilmiş. ÖSYM Başkanı yeni sistemin en büyük özelliklerinden birisinin soru sayısının artırılması olduğunu vurgularken, o, dün AA’nın geçtiği haberde, “Sınav sorularının sayısının düşürülmesi gibi çok anlamlı bir değişiklik oldu“ demiş. Kafamız karıştı. Koskoca bakan yalan ya da yanlış söylemediğine, devletin ajansı da yanlış yazamayacağına göre, olsa olsa ÖSYM Başkanı’nın dili sürçmüştür. Zaten ortada kesin olan ne var ki!
Bakan Çubukçu, Başbakan Erdoğan’ın istişare toplantısı için parti genel merkezine gelişinde, gazetecilerin sorularını cevaplarken, “Meslek liselerine yönelik olarak avantaj sistemi devam ediyor zaten” demiş. Neymiş bu avantaj, bir de onu açıklasaydı mutlu olurduk. Meslek liselerine yönelik sınavsız geçişin kaldırılması mı yoksa kendi alanlarıyla ilgili
Üniversiteye giriş sisteminde yapılan köklü değişiklikler pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi. Bazı konularda neyin nasıl olacağını, bırakın YÖK üyelerini ÖSYM Başkanı da bilmiyor.
1998’de gerçekleştirilen katsayı dayatmasının bir örneği de şimdi yaşanıyor. YÖK’ün, aldığı yeni kararları, liseye yeni girecek olan öğrencilere uygulaması gerekirken, mezun ve halen liselerde öğrenim gören öğrencilere de mecbur kılması, yeni sistemi daha şimdiden mahkemelik hale getirdi.
İşte tartışmalı konular:
- Sınavsız geçişin kaldırılması için gereken yasal düzenleme hâlâ ortalıkta yok. Daha önce bu konuda yasal bir düzenleme yapılması için yıllarca mücadele eden MEB, şimdi bu yasanın iptali için yeni bir yasa teklifi hazırlayacak mı?
- Meslek lisesi öğrencilerinin, sınavsız geçiş gibi kazanılmış hakları ne olacak?
- Halen uygulanmakta olan sisteme göre, liselerde alan belirleyen öğrencilerin bu birikimleri, yeni sınav sisteminde bir işe yaramayacak. Yeni sistemin yarattığı açıklarını nasıl