Öğretmenlere bir dokunan bin ah işitiyor. Peki ya öğrenciler? Onların durumu da yıllardır tayin bekleyen öğretmenlerden hiç farklı değil.
Dün bir kampanya başlattık, “Hiçbir kontenjan boş kalmasın“ dedik. Çok yoğun geri dönüş oldu. Belli ki daha da artacak. Ama gelen mail’ler içinde biri var ki, çok etkileyici. Eğer bu konuda bir fedakârlık gerekiyorsa, herkesin yapması gerektiği konusunda çok önemli ipuçları veriyor.
Vakıf üniversiteleri kurucularının birkaçı dışında, büyük bir çoğunluğunun bu işe ticaret için değil, eğitime gönül verdikleri için girdiklerini dün söylemiştik. Ama içlerinde bazıları var ki, öğrencileri dünyaya geldiklerine ve böylesi bir tercih yaptıklarına bin pişman ediyorlar.
Tamam, vakıf üniversiteleri ve kolejler de dahil tüm kontenjanların dolması için canı gönülden destek vereceğiz ama ne olur sizler de o kurumların olmazsa olmazı olan öğrencilerinize biraz sahip çıkın.
Lafı hiç uzatmadan, sözü bir vakıf üniversitesi öğrencisine bırakıyorum:
‘Biraz da bizi düşünün’
Milyonlarca ailenin kayıt çilesi devam ediyor. Zaten sınavlar yüzünden yıllardır tüm hayatları altüst olmuştu. O yetmedi ki şimdi bütün bir yaz dönemini zehir ederek veli ve öğrencilere eziyetin her türlüsünü yaşatıyorlar.
Kim?
Sistem ve mevzuat hazretleri...
Aklı başında hiç kimsenin ne ÖSS’deki ne de SBS’deki kayıt sistemini kabullenmesi ve devamını istemesi mümkün değil.
Ama maalesef hâlâ yanlışta ısrar ediliyor.
Çevrenizde SBS ya da ÖSS’ye giren ve sınavları kazanan biri varsa ne olur sorun. Hayatlarından memnunlar mı? Kazanmayanlar zaten mutsuz. Bari kazananlar mutlu olsa. Ama nerdeee...
İsterseniz, durum değerlendirmesine, önce özel Türk ve yabancı okullardan başlayalım. Neredeyse tamamına yakını boş durumda. Neden? Kötü olduklarından ya da iyi eğitim vermediklerinden mi? Kesinlikle hayır.
ÖSS sonuçları çok önemli veriler ortaya koyuyor ama maalesef ilgilenen yok. Oysa, Türkiye’nin ve her birimizin geleceğini çok yakından ilgilendiren yanlışlar var. Örneğin, aynı fakültelere alınan öğrencilerin taban puanları.
Vakıf üniversitelerinde gelinen son nokta, tam bir felaket. Aynı bölüme alınan burslu öğrenciler ile diğerleri arasındaki puan farklılığı, neredeyse 150 puana çıkanlar var. Devlet üniversitesi ile vakıflar arasındaki uçurum da üniversiteden üniversiteye değişiyor ama ortalaması en az 100 puan.
Ve bir puanda ortalama üç beş bin kişinin yer değiştirdiği göz önünde bulundurulduğunda aradaki makas müthiş açılıyor.
Eğer ÖSS bir başarı ölçüsü ise aradaki puan farklılığı kesinlikle bu kadar olmamalı. Ve eğer YÖK bu konuda bir önlem almıyorsa, mezuniyet sonrasında, özellikle kamusal alanlarda görev yapacak olanlara, örneğin doktorlara, mühendislere, öğretmenlere, mutlaka yeterlilik sınavı getirilmelidir.
En düşük puanlı öğrencileri alan üniversiteler, her ne kadar çok iyi eğitim verip, onları en üst düzeye çıkartıyoruz deseler de çok inandırıcı olmuyorlar. Yeterlilik Sınavı, bir anlamda onların başarı ya da başarısızlıklarını da ortaya koyacak ki bu da hiç kimseye
Bir başarı öyküsü mü arıyorsunuz? Alın size bir örnek. Hem de Türkiye’nin en ücra köşelerinden birinden.
AHT’nin haberini, önce gelin hep birlikte okuyalım:
İlk mezunlarını bu yıl veren Muş Fen Lisesi, kolejlere taş çıkarttı. 26 öğrencisinden 22’si üniversiteye girdi. 9 öğrenci tıbba, 8 öğrenci de mühendisliğe yerleşti.
Başarıysa, işte başarı. Hem de onca zor koşullarda. Kazanılan fakülteler de öyle sıradan fakülteler değil. Cerrahpaşa Tıp da var, Ankara Diş de.
Muş Fen Lisesi, bu başarısıyla, 37 kentin fen lisesini de geride bırakmış. Muhtemeldir ki bu kentlerin en az yarısı da başta Karadeniz olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun dışındaki diğer kentlerdedir.
Muş Fen Lisesi, bu başarısıyla ayrıca, binlerce devlet lisesinin yanı sıra öğrenim ücreti yıllık 20, 30 bin lira arasındaki kolejlere de nal toplatmıştır.
Kendilerini canı gönülden kutluyoruz. ÖSS’de başarılı olamadıkları için bin tane mazeret üreten öğrenci ve okullara Muş’u örnek almalarını öneriyoruz.
Önce SBS, sonra da ÖSS’ye yönelik çok önemli tespitlerde bulunduk. Türk eğitim sisteminin adeta enkaza döndüğüne ilişkin verileri ortaya koyduk. Bir başka ülkede olsa kıyametler kopardı. Ama Türkiye’de tık yok.
Ne Cumhurbaşkanı, ne Başbakan ne Milli Eğitim Bakanı, nedir bu eğitimin hali diye sormuyor, sorgulamıyor. Onlar kabahatli olduğu için kendi yaralarını kaşımıyor olabilirler. Peki muhalefet, eğitim sendikaları, eğitim fakülteleri, sivil toplum örgütleri ve veliler nerede?
Onlar neden sınavlarda alınan başarısızlıkları sorgulamıyor, eğitimin, gençlerin ve ülkemizin geleceğinin göz göre göre heba olduğunu haykırmıyor?
Gençler resmen üniversiteye küstü. Bundan daha büyük bir felaket olabilir mi? Bırakın vakıf üniversitelerini, devlet üniversitelerinin kontenjanları bile artık dolmuyor. Çünkü aldıkları eğitimin kendilerine bir yararı olacağına inanmıyorlar.
Atanamayan öğretmenler
Gençler eğitime ve hayata küstü de öğretmenler farklı mı? Bir dokun bin ah işit. Ama ne ilgilenenleri var ne de geleceğe yönelik umutları.
Üniversitelerle ilgili beklentiler dünden bugüne çok değişti. ÖSYS sonuçları, hem gençlerin eğiliminin hem de yaşanan kaosun en önemli göstergesi oldu.
İyi düşünülmeden popülist bir yaklaşımla gerçekleştirilen her ile bir üniversite projesi ise yakında kapısına kilit vurulan fabrikalar noktasına gelirse, şaşırtıcı olmaz.
Gençler artık, diploma değil, iş istiyor.
İşte ortaya çıkan tablo:
Tıp ve öğretmenlik gözde
Fazla değil 5 yıl sonra, öğrenci bulamadığı için pek çok fakülte ve yüksekokulun kapısına kilit vurulma noktasına gelinirse hiç kimse şaşırmasın.
1468 lise birincisi açıkta kaldı. Yüzlerce liseden tek öğrenci dahi üniversiteyi kazanamadı. Bazı illerde ODTÜ, Boğaziçi gibi büyük üniversiteleri ve tıp, genetik gibi popüler bölümleri kazanan tek öğrenci çıkmadı. Ama nedense ÖSYM bu bilgileri kamuoyuyla paylaşmıyor. Oysa özellikle açıklamalı. Hem de kayıtların yapıldığı şu günlerde...
Hani yeni YÖK döneminde şeffaf bir yönetim olacaktı? Her bilgi kamuoyuna aktarılacaktı? Ama en temel bilgiler bile saklanıyor, gizleniyor.
Bir veli olarak, tek öğrencisini bile üniversiteye sokamayan okulu sorgulamaya hakkımız olmalı. Yine aynı şekilde, okul birincisi bile açıkta kalan bir okula, çocuğunu göndermeme özgürlüğü bulunmalı. YÖK, ÖSYM ve MEB bu konuda, hiç zaman geçirmeden tüm bilgileri kamuoyuyla paylaşmak zorundadır.
Paylaşmalı ki, o okulların yöneticilerine, öğretmenlerine ve öğrencilerine de söz hakkı doğsun. Yoksa öğretmen açığından, boş geçen derslerden, okuma yazma bile bilmeyen lise öğrencilerinden ve hemşeri kontenjanından atanan okul müdürleri ile il ve ilçe milli eğitim müdürlerinden hiç haberdar olamayız.
Türk eğitim sisteminde, tıpkı okul içi eğitimde olduğu gibi, giriş sınavlarında da başarısız olanlardan çok başarılı
ÖSS sonuçları, üniversiteyi kazananlar ya da kaybedenleri belirlemenin ötesinde, çok çarpıcı tespitleri de ortaya koydu.
En önemli tespit, gençlerin üniversiteye olan ilgisinin azalması. Başvurularda, bir önceki yıla göre 300 bin azalma olmuştu. Ama daha ilginci, tercih hakkı bulunmasına ve 88 bin kontenjan açığı kalmasına rağmen 309 bin öğrencinin hiçbir fakülteyi tercih etmemesi... Mevcut, sınav sistemine göre, bu adaylar, eğer isteselerdi, 46 bini devlet üniversitelerinde olan bu boş kontenjanlardan birisine rahatlıkla girebilirlerdi. Ama girmediler. Çünkü, artık üniversite diplomasının, gelecek için bir şey ifade etmediğinin farkındalar.
Birkaç yıl öncesine kadar, adaylar için, herhangi bir bölüme girsinler de, hangi üniversite ya da fakülte olacağı o kadar fark etmiyordu. Ama hemen her alanda, öylesine fazla üniversite mezunu oluştu ki, işsizlik sıralamasında, en üst sırada onlar yer almaya başladı. Bu yüzden de, hem başvurular düştü, hem de boş kontenjanlara rağmen üniversiteye girmek isteyenler. Eğer bu konuda bir gelişme olmazsa, fazla değil 10 yıl sonra, fakültelerin pek çoğuna girmek için bırakın sınavı, isteyen herkes elini kolunu sallarayarak gidip kayıt