Öğretmen olduklarına bin pişmanlar

23 Kasım 2008

Öğretmenlik, dünyanın en kutsal mesleklerinden biri. Başta Atatürk olmak üzere dünya liderlerinin özlem duyduğu bir meslek. Ama gelin görün ki öğretmenler ülkemizde adeta cezalandırılıyorlar.
Okullarda on binlerce öğretmen açığı var. Buna rağmen atama yapılmıyor. Yapılsa da adil davranılmıyor. Eğitim fakültesi mezunları bu konuda çok dertli. Bir dokun, bin ah işit.
Yarın onların günü. Yine nutuklar atılacak, yine vaatler verilecek. Ama hiç biri, kızgınlıkların üzerine tuz biber ekmenin ötesinde bir işe yaramayacak. Çünkü hepsi de inandırıcılıktan çok uzak. Önceki yıllarda vaat edilenlerin ne kadarı gerçekleşti ki? İşte gelen yüzlerce mail'den birkaçı:
"Feryadımızı duyurabilmek için kırk takla atmanın gerektiği bir ülkede yaşıyorum. Tabii buna yaşamak denirse. Halbuki bu mesleğe atılmak için okulun bitmesini ne hevesle bekliyordum.
Fakat çile ondan sonra başladı. Okumak bu ülkede iş bulmaktan daha kolaymış, bunu anladım.
Bir tezgâhtarın bile beğenmediği maaşla seni kimsenin takmadığı ve bir köşeye sessizce sinip öğretmenler odasında ezik kalan öğretmendim ben. Fakat üç kuruşa dahi razı olduğum okula kadrolu bir meslektaşım gelince resmen atıldım. Artık öyle haldeyiz ki

Yazının Devamı

TBMM bakalım bu sese kulak verecek mi?

22 Kasım 2008

CHP Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya, TBMM Başkanlığı’na çok önemli bir konuda “meclis araştırması” açılması için önerge verdi. Üniversite öğrencilerinin içinde bulundukları sıkıntıların tespit edilmesini istiyor.
Vaadin ve kandırmacanın ötesine geçip çözüm üretilsin diyor.
TBMM Başkanı Toptan’ın da bu konuda fazlasıyla duyarlı olduğunu biliyoruz. Bakalım bir milletvekilinin istediği, TBMM Başkanı’nın da duyarlılık gösterdiği bir konuda sonuç alınabilecek mi?
Sorunlar zaten biliniyor, meclis araştırmasına ne gerek var diyenler mutlaka çıkacaktır. Onların yanıldıkları nokta, sorunların resmiyet kazanmaması. Meclis araştırması, işte bu açıdan çok önemli. İstisnasız tüm partiler destek olmalıdır.
Başvuru dilekçesindeki şu görüşlere kim karşı çıkabilir ki:
“Ülkemizde büyük zorluklar neticesinde üniversiteye yerleşmeye hak kazanan öğrencilerimiz, üniversiteye girebilmek için vermiş oldukları mücadelelerinin bittiğini zannederek, eğitimlerini rahat bir şekilde sürdüreceklerini düşünürken, maalesef önlerine yeni birçok sorunlar çıkmakta ve bu sorunları aşabilme mücadelesinde, tek başına kalarak eğitimlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Yıllarca ailesiyle birlikte yaşayarak

Yazının Devamı

İnönü’nün gözüyle Atatürk

21 Kasım 2008

Genç Bakış’ta son üç haftadır yakın tarihimizi tartışıyoruz. Bu haftaki konuklarımız ise Atatürk’ün yakın silah arkadaşı, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker ve Prof. Dr. Toktamış Ateş’ti. Kocaeli Üniversitesi’nde tıklım tıklım dolu bir salonda İnönü ile ilgili pek çok iddiaya açıklık getirdiler. SMS anketinin konusu ise ‘IMF ile anlaşma yapılsın mı?’ şeklindeydi. Yüzde 97 hayır çıktı. İşte programdan satırbaşları:

Özden Toker
- ‘Mustafa’daki Atatürk benim Atatürk’üm değil.
- Atatürk bize çok sık gelirdi. Kısa süren evliliğinden sonra aile özlemini bizde giderirdi. Bize hep çocuklar kendinize güvenin, hep soru sorun derdi.
- Atatürk bizim evi laboratuvar olarak görürdü. Devrimler ilk bizim evde denendi, kabul edildi ve yaşandı.
- Topluluk önünde yaşanan bir tartışmadan sonra babam Atatürk’ten özür dileyerek dinlenmek istediğini söylüyor. Atatürk tamam diyor ve babam istifa ediyor. Yerine Bayar geliyor. Ama sonra babam ve Atatürk’ün dostlukları devam ediyor.

Yazının Devamı

Denklik sistemi sil baştan

19 Kasım 2008

Yurtdışında alınan üniversite diplomaları hep sorun oldu. YÖK, bazen kendi gönderdiği öğrencilerin diplomalarını bile tanımadı. Bazen de ipin ucu öyle kaçırıldı ki, yabancı bir ülkeye hiç gitmeden alınan diplomalar kabul gördü. Yeni YÖK yönetiminin de bu konuda kafası karışık. Bazen öyle, bazen böyle karar veriyor. 16 Eylül’de yayımlanan yeni yönetmelik ise bu tartışmaları tümüyle durdurabilmiş değil. İşte yeni yönetmelik:
- Diplomanın alındığı kurumun tanınmış bir kurum olduğu, eğitimin yapıldığı programın benzeri Türk yükseköğretim programına denk olduğu, eğitim düzeyi ve öğrenim alanı açıkça tespit edilenlere “lisans denklik” belgesi verilir. Eğitim düzeyi önlisans düzeyinde olduğu tespit edilenlere “önlisans denklik“ belgesi verilir. Mezun olunan lisans programının Türkiye’deki eşdeğer programa göre zorunlu derslerinde eksiklik tespit edilenlere; Kurulumuzca yerleştirilecekleri Türkiye’deki bir üniversitede bu dersleri almaları ve başarılı olduğunu belgelemeleri sonucunda denklik belgesi verilir.”
- Mezun olunan lisans programının eğitim düzeyi ve içeriği konusunda bilimsel gerekçeleri gösterilmesi kaydıyla, tereddüt hasıl olduğunda, başvuru sahibi usul ve esasları

Yazının Devamı

İstanbul Üniversitesi bakalım kimi seçecek?

18 Kasım 2008

İstanbul Üniversitesi’nde 16 Aralık’ta rektörlük seçimi var. Tam 13 aday yarışıyor. Hiç bu kadar çok olmamıştı. Adayların çoğunluğu yine tıpçı ve cerrah. Yarışa Çapa 3, Cerrahpaşa 5 adayla katılıyor. Orman Fakültesi’nden de iki aday var. Bazı adayların ilk 6’ya girme şansı hiç yok gibi. Ama yine de adaylar...
İsterseniz önce adaylara bir göz atalım:
Ahat Andican, Ali Akyüz, Erhun Eyüpoğlu, Faruk Erzengin, Gediz Akdeniz, Gülçin Bermek, Kadir Erdin, Kenan Ulualp, Melih Baydok, Mustafa Koçer, Seyfettin Uludağ, Veysel Batmaz, Yunus Söylet.
Adaylarla ilgili dedikoduların bini bir para. Ama, daha önceki rektörlük seçimlerinde olduğu gibi bu seçimde de taraf olmamız mümkün değil. Son dakikada belden aşağı vurmalar da ne adaylara yakışır ne de medyaya.
Mademki seçim yapılıyor, sonucuna da saygı göstermek gerekir. Öğretim üyesi ya da rektör olmaya manisi olanlar varsa bugüne kadar hakkında soruşturma açılması gerekirdi. Eğer şu ana kadar ortada bir şey yoksa, bundan sonrası için kafa karıştırmamak gerekir.
Bugünkü haliyle rektörlük seçiminin yanlış oludunun daha önce defalarca yazdık. Yazmaya da devam edeceğiz. Kriterler konmadan yapılacak her seçim ya da atama yanlış olacaktır.

Yazının Devamı

Akademisyen kadınlar gururumuz oldu

16 Kasım 2008

İTÜ’de, hafta içerisinde, önemli bir uluslararası toplantı vardı. Türk ve yabancı kadın rektörler ile kadın öğretim üyeleri bir araya geldi. TÜSİAD’ın kadın Başkanı Arzuhan Yalçındağ da oradaydı. Büyük masa çevresindeki tek erkek, yeni rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin’di.
Türkiye, kadın akademisyen açısından sadece Avrupa’nın değil, dünyanın en yüksek ortalamalarından birine sahip. Kadın rektör sayısı da 10’u aştı. Ama yine de yetersiz.
Türkiye’nin tam bir çelişkiler ülkesi olduğu, toplantıda bir kez daha vurgulandı. Bir yanda okuma yazma bilmeyen, okula gidemeyen 5 milyondan fazla kadın, öte yanda bilimin zirvesindeki kadın akademisyenlerimiz!...
Konuşmacıların özellikle vurguladığı ortak nokta, kadınsız hiçbir şeyin başarılamayacağıydı. Bunu öylesine çarpıcı örneklerle anlattılar ki, hayır demek mümkün değildi. Ara verildiğinde, “Dünyayı kadınlar yönetse daha mı iyi olur?” diyenler oldu. Ama bazı örnekler akla geldiğinde cıs diyenler de vardı.
Organizasyonun mimarı İTÜ’nün eski Rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’di. Üç ay önce ayağı kırılmış, evden çıkamıyormuş. Toplantıya da koltuk değnekleriyle geldi. Enerjisine diyecek yok.

İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi

Yazının Devamı

Son gazi, Son Buluşma ve Atatürk

15 Kasım 2008

İstiklal Savaşı’nın son gazisi Mustafa Şekip Birgöl, dün, Selimiye Kışlası’nda yapılan törenle son yolculuğuna uğurlandı. Asker, sivil binlerce kişi vardı. Komutanlar, rektörler, işadamları, Kıbrıs gazileri, Güneydoğu gazileri, sanatçılar, gazeteciler, izciler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri oradaydı. Tören, kışlada değil de kamuya açık bir alanda yapılsaydı eminim yüz binler katılırdı.
Son günlerde Atatürk’e, silah arkadaşlarına ve cumhuriyete gösterilen ilgide olağanüstü bir patlama var. Sanki Atatürk yeniden keşfediliyor. Sanki, genci, yaşlısı hemen herkes Atatürk’e yeniden sarılıyor.
Acaba neden?..
Son gazi, Atatürk’ün silah arkadaşıydı. Ondan bir şeyler taşıyordu. Önünde selam duranlar Atatürk’e selam duruyordu.
Çılgın Türkler’in yazarı Turgut Özakman, son gaziye öylesine bir selam çaktı ki, sanki karşısında Mustafa Kemal Paşa vardı.
Artık son gazimiz de yok. Kim bize Atatürk’ü anlatacak diye sakın endişelenmeyin. Günümüz gençliği Atatürk konusunda o kadar duyarlı ki, o boşluğu fazlasıyla dolduracaklar. Son yıllarda deliler gibi Atatürk’ü okuyorlar. Onu yakından tanımaya çalışıyorlar. Atatürk’le ilgi öyle ya da böyle her şeye ilgi duymaları biraz da bu yüzden.

Yazının Devamı

Sakarya’da Atatürk izdihamı

14 Kasım 2008

Yedi yıldır Genç Bakış programı yapıyoruz. Demirel’den Erdoğan’a Koç ve Sabancı’dan Evren’e kadar yüzlerce konuk ağırladık. Ama hiçbiri önceki gece Sakarya Üniversitesi’nde gerçekleştirdiğimiz Atatürk programı kadar ilgi görmedi. Salonda iki bini aşkın öğrenci vardı. Daha fazlası ise yer yokluğundan içeri giremedi.
Görünen o ki gençlerin Atatürk’e ilgisi hem herkesten çok hem de giderek artıyor.
SMS anketimizin konusu “Atatürk diktatör mü?“ şeklindeydi. Bu yöndeki eleştirilere bakış açısını öğrenmek istiyorduk. Çok tepki geldi. Neden bu konuyu sorguluyoruz diye. Ama cevaplar çok netti: Diktatör olarak görenlerin oranı sadece ve sadece yüzde 5’te kaldı. Ki o yüzde 5’lik diktatörlük bakışı da kesinlikle aynı dönemin liderlerinden Hitler, Mussolini ya da Stalin’e bakış açısıyla aynı değildi.
Timsal Karabekir önemli bir konuğumuzdu. Anne ve babasının nikâh şahitliğini Atatürk yapmıştı. En kritik dönemde padişahın emrine değil, Milli Mücadele’nin ruhuna kulak veren bir paşanın kızıydı.
İşte programdan satırbaşları:

Timsal Karabekir:

Yazının Devamı