Aldatan aldatana

1 Kasım 2008

Vural Savaş’ın yeni kitabının adı: Hukuk ile Aldatmak. Yaşar Nuri Öztürk’ün son kitabının adı da Allah ile Aldatmak’tı. Benzeri kitapların ve icraatların sayısı o kadar çok ki!
Aslında şu anda Türkiye’nin en büyük sorunu güvensizlik. Ve hemen ardından da iletişimsizlik geliyor. Kimsenin kimseye güveni kalmadı. En doğrular bile yanlış algılanıyor. Biri bir şey dediğinde, istediğinde ya da yaptığında hemen öküzün altında buzağı aranıyor. Niye yaptı? Mutlaka bir çıkarı vardır. Niye istedi? Mutlaka karşılığında bir şey isteyecektir. Niye verdi? Kim bilir neyi götürdü de bunları da sus payı olarak veriyor...
Ama hem Savaş’ın hem de Öztürk’ün kitabında çok çarpıcı tespitler var. Okuyanı şoke ediyor.
Allah ve hukuk, bırakın aldatma amacıyla kullanmayı, tartışması dahi abes konular. Ama üzerine kitap bile yazılacak kadar malzeme çok.
İşte bu yüzden Cumhurbaşkanı’ndan sokaktaki vatandaşa kadar hemen herkesin bu konuyu yeniden düşünmesinde sonsuz yarar var. Bir önceki Genç Bakış’ta bir öğrenci “Demokrasi ile bizi kandırıyorlar“ diye bangır bangır bağırıp farklı arayışlar içerisine girilmesi gerektiğini savunuyordu. Demokrasi dışındaki arayışlara bizim programımızda yer yok deyip sözünü

Yazının Devamı

Kriz çok can yakacak!

31 Ekim 2008

Genç Bakış’ın bu haftaki konukları ekonomiden sorumlu eski Devlet Bakanı Masum Türker, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi ve ekonomi yazarı Ali Ağaoğlu idi. Küresel krize yönelik çok farklı tespitlerde bulundular. ABD ve AB gibi iktidarın da kriz yönetiminde başarılı olmadığının altını çizdiler. Ve geleceğe yönelik önemli ipuçları verdiler. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde gerçekleşen programda, haftanın SMS anket sorusu ise “Kabine revizyonunun gerekliliğine inanıyor musunuz?” şeklindeydi. Yüzde 79 evet çıktı.
İşte satırbaşları:

MASUM TÜRKER
- Başbakan ile siyasi görüşümüz çok farklı ama gerçekten IMF’ye karşı ise ben onu destekliyorum.
- 2001 krizinin tek sorumlusu IMF’dir.
- IMF’nin varlığı demek, bu krizden etkilenecek işçinin, esnafın, işadamının ve ulusal sermayemizin kontrol altına alınması demektir.

Yazının Devamı

Rektörler nasıl seçilsin?

29 Ekim 2008

Çankaya'nın rektör atamalarıyla ilgili bakış açısı ilginç. Gül, rektör atama yetkisi benim elimden alınsın diyor. Tebrikler. Ama niye şimdi? Keşke bu tavrını 50'yi aşkın rektörü atamadan önce ortaya koysaydı ve gerekli yasal düzenlemeyi o zaman yaptırsaydı. İşte o zaman çok daha inandırıcı olurdu.
İyi, güzel de, rektörleri cumhurbaşkanı atamayacağına göre kim seçecek? Asıl tartışılması gereken konu bu. Sezer de yetkilerim kısıtlansın diyordu. O da rektör atamalarını kendisi yapmaktan pek hoşnut değildi. Ama parlamento üzerinde fazla bir yaptırım gücü yoktu. Oysa Gül öyle mi? Gücünü göstermesi için bundan daha iyi bir fırsat olamaz. Yoksa, konuştuğuyla kalır.
Rektörlerin göreve gelmeleri dünyanın her yerinde farklı. Kimilerinde mütevelli heyeti seçiyor, kimilerinde de doğrudan seçim yapılıyor. Kraliçenin, devlet başkanının, milli eğitim bakanının ve seçici kurulların rektör atadığı ülkeler de var. İşte bu aşamada tartışılması gereken ikinci önemli konu, rektörün nasıl seçildiğinden çok, yetkilerinin ne olması gerektiğidir.
Batılı ülkelerde rektörün nasıl gelip gittiği üniversiteyi pek ilgilendirmez. Çünkü üniversiteyi derinden etkilemez. Bizde öyle mi? Kendisine öyle yetkiler

Yazının Devamı

Üniversiteler nasıl şaha kalkar?

28 Ekim 2008

AKP 6 yıldır iktidarda. Parlamento çoğunluğu elinde, Çankaya desteği arkasında, YÖK de kontrolünde. Ancak icraat yok. Bu kadar güçlü olmadığı dönemde bile YÖK Yasası’nı değiştirmek için tam üç kez yasa teklifi hazırladı. Mücadele verdi.
Tasarıların kimi TBMM’den döndü kimi de Sezer’den. Ama şimdi tereyağından kıl çeker gibi değişiklik yapabilecekken kılını bile kıpırdatmıyor.
Peki niye?
- YÖK Yasası’nı değiştirme konusunda istekli olmadığı için mi?
- YÖK’ün hep şikâyetçi olduğu gücünü ele geçirip kendi kullanmak istediği için mi?
- Üniversiteler umurunda olmadığı için mi?
- İşleri çok yoğun olduğu için YÖK’e sıra gelmediğinden mi?

Yazının Devamı

Peki ya siz üniversiteler için ne yaptınız?

26 Ekim 2008


Her ile bir üniversite açıldı. Fena mı oldu? Hayır. Her ne kadar karşı çıkanlar olsa da Türkiye'nin bir o kadar daha üniversiteye ihtiyacı var. Sayı şu anda 100'ü aştı. En az 200 olmalı. Çünkü, genç bir nüfusa sahibiz ve günümüzde en değerli meta, yetişmiş insan gücü...
Yeni üniversitelere evet, ama bugünkü haliyle yapılanmaya hayır. Tüm üniversitelerin bütçesi, birkaç ABD üniversitesi bütçesinden daha az. Öğrenci başına yapılan harcama, Batı ülkelerinin neredeyse onda biri. AR-GE yok gibi. Hocalara verilen maaş da çok cüzi.
Peki bu koşullarda üniversite açmanın ne yararı var? Madem açıldı, desteklenmeleri gerekiyor. Ama nasıl? İşte bu sorunun cevabını hep birlikte aramalıyız. İktidar yeni üniversiteler açtı. Kamuoyu olarak bizler de taşın altına elimizi koymalıyız.
Maliye Bakanlığı'na kalırsa mevcut üniversitelerin gelişmesi mümkün değil. Hele ki bu kriz ortamında. Ne yapıp edip bir fon oluşturulmalı ve ulusal bir kampanya başlatarak, her yerden bu fona bağış ve kaynak aktarmalıyız. Eğer bunu başarabilirsek, üniversitelerimizden pek çoğu çok kısa bir sürede, çok büyük mesafe kaydedebilir. Yoksa kendimizi kandırmaya ve gençlerimizi heba etmeye devam ederiz.
Dünya Bankası ve

Yazının Devamı

‘Yapceez, etceezzz’

25 Ekim 2008

Televizyon, özellikle de reklamlar, çocukları müthiş etkiliyor. Pedagojik bir denetimden geçiyorlar mı? Hiç sanmıyorum. Nedense denetim sözcüğü bizde alerji yaratıyor. Sansürle eşanlamlı görülüyor. Ama sanki bazen gerekiyor!..
Gülse Birsel çok başarılı bir isim. Yaratıcı, kalemi kıvrak ve bir o kadar da iyi bir oyuncu. Şu sıralar, kendisini Avrupa Yakası’ndan daha çok reklamlarda izliyoruz. Tahta başındaki öğretmen rolünde, ağzını yaya yaya konuşmasıyla internetin yararlarını anlatıyor. “Yapceez, etceezzz” şivesiyle adeta “Türkçeyi katlediyor”. Okullarda çocuklar tıpkı onun gibi konuşmaya başlamış. Öğretmenler eleştiriyor. “Bu nasıl konuşma üslubu!” diyorlar. Haksız da sayılmazlar...

Uyutmuyormuş...
Geçen hafta, Milliyet’in TV dergisinde benimle yapılan röportajın başlığı “Türkiye diziler ile uyutuluyor” şeklindeydi. Bu hafta, yapımcı ve oyunculardan tepki almışlar. Ateş püskürüyorlar. Keşke halka ve sosyologlara da sorulsaydı.
Dozunda yayımlanan dizilere elbette kimse bir şey diyemez. Ama kanallar dizilerden geçilmiyor. Biri bitiyor, diğeri başlıyor. Asılları bitiyor, özetleri ya da eski bölümleri yayımlanıyor. Hangi kanalı tıklasanız dizi var. Yani dizilerden ne kaçmak

Yazının Devamı

Derin devlet var mı?

24 Ekim 2008

Genç Bakış’ta Türkiye nereye gidiyor sorusuna cevap aradık. Çok ilginç tespitler ortaya çıktı. SMS anketimizde ise “Derin devletin var olduğuna inanıyor musunuz?” sorusunu yönelttik. Yüzde 84 evet dedi. İşte bu çarpıcı açıklamalardan bazı satırbaşları:

FİKRİ SAĞLAR
- Susurluk “derin devlet” ise, Ergenekon “sığ devlettir”. Bu nedenle insanlar Ergenekon için “Tayyip Erdoğan’ın derin devleti” diyorlar.
- Devletteki gücü kullanan bazı insanlar kendi vatandaşlarını öldürme hakkını kendilerinde görüyorlar.
- Bugün tam 17.547 faili meçhul cinayet dosyası var. Türkiye önce bunları çözmelidir.
- Ergenekon’da görüldüğü gibi, telefonlar özel konuşmalar da dahil olmak üzere dinleniyor ve bu kayıtlar ifşa edilerek şantaja dayalı bir sistem oluşturuluyor. Oysaki mahkemeden suçluluğuna dair kanıt alınmayan hiç kimse dinlenmemeli ve dinlemeler özel konuşmaları içermeden yapılarak, kullanıldıktan sonra imha edilmeli.

Yazının Devamı

Eğitim önemli mi? Eğer önemliyse...

22 Ekim 2008

Güncel sorunların dışına çıkıp kişi ya da ülke açısından, “Sizin için en önemli sorun ne?” diye bir soru sorsanız, ilk 3’e girecek konulardan biri mutlaka eğitim olacaktır. Aynı soruyu devlet büyüklerine ya da topluma yön veren diğer kurumları yönetenlere sorduğunuzda da cevap değişmeyecektir: Eğitim bizim öncelikli konularımızın başında geliyor...
Peki böylesine önemli bir konu, yönetenlerin, yönlendirenlerin gündeminde yeterince yer alıyor mu? Örneğin eğitimin, öğretmenin, öğrencinin, velinin, üniversite mezunu işsizlerin, af bekleyen öğrencilerin sorunları yeterince medyada yer alıyor mu? İşte size bu konuda çarpıcı bir eleştiri:
“Akşam oturup haber izlediğim zaman üzülerek görüyorum ki eğitimle ilgili haber çok az ya da hiç yok. Buna karşılık manken, sanatçı, futbolcu haberleri had safhada. Bir ülkenin gelişmesi için en önemli unsur eğitimdir. En fazla eğitime önem verilmelidir. Halk bilinçlendirilmelidir. Binlerce öğrencimiz ÖSS’ye giriyor ve genel olarak bakıldığında ÖSS puanlarının çok düşük olduğu görülmektedir. Bunun nedenlerinden biri de öğretmen sayısının eksikliğidir. Son yıllarda özellikle lise matematik, fizik, kimya ve biyoloji öğretmenliklerinden yok denecek

Yazının Devamı