İstanbul Teknik Üniversitesi’nin eski rektörlerinden Kemal Kafalı vefat etti. 12 Eylül ve YÖK yönetimine, özellikle de Doğramacı’ya karşı dik duran, yeri geldiğinde direnen, yeri geldiğinde de mücadele eden sayılı rektörlerden biriydi. Rektör gibi rektördü. Dün, İTÜ’nün internet sitesine girdim, vefatla ilgili tek kelime yoktu. Gazetelerdeki vefat ilanları arasında da İTÜ’nün ilanını göremedim. Acaba gözümden mi kaçtı?..
Geride kalanlarına ve sevenlerine Allah sabır versin. Koltuklar gibi, hayat da bir var, bir yok. İktidar sahipleri nedense bunu hiç anlamıyor...
Öğrenci affı
Öğrenci affı, Milli Eğitim Bakanı Çelik’e rağmen çıkıyor. Hem de sınırsız bir şekilde.
Yeni çıkarılacak affın da öncekiler gibi kadük kalmaması için bazı esneklikler getirilmesinde sonsuz yarar var. Örneğin öğrenci, eğer isterse, atıldığı üniversite yerine başka bir üniversiteye yatay geçiş yapıp sınavlara orada girebilmeli. Öğreniminin geri kalan kısmını da orada tamamlayabilmelidir.
Başbakan Erdoğan eğitim konularına yeterince vakıf değil. Marmara Üniversitesi’nin açılışında buna bir kez daha şahit olduk. Başbakan eğitim, bilim, üniversiteler, kolejler, Ar-Ge ve YÖK gibi konularda ya kulaktan dolma bilgilerle konuşuyor ya da kendisine çok yanlış bilgiler sunuluyor. Yoksa bu yönde genel bir kanı oluşmazdı. İşte size örnekler:
- Dershane sayısı azaltılsın diyor, tam aksine çoğalıyor
- Sınav sayısı azalsın diyor, birden üçe çıkıyor
- Sözleşmeli, ücretli öğretmenler kadroya alınacak diyor, tam tersi yapılıyor
- Açıkta kalan öğrencimiz olmayacak diyor, yurt için başvuranların en az yarısı ortada kalıyor
- Kişi başına gelir üç kat arttı diyor, öğrenci bursları hâlâ 160 YTL’de
- Eğitimde çağ atladık diyor, AB’de sondan ikinciyiz
Başbakan Erdoğan, 1981’de mezun olduğu Marmara Üniversitesi’yle 27 yıl aradan sonra yeniden kucaklaştı. Ama bu buluşmada ne öğrenci vardı ne de basın. “Salon küçüktü, o yüzden öğrenci ve basın alınmadı” deniliyor. Cuma günü İTÜ için de aynı gerekçe ortaya kondu. Oysa istenseydi, her iki salona da fazlasıyla öğrenci alınabilirdi. Sanki öğrenci protestolarından çekinildi.
Eğer öyle olmasaydı dün Sultanahmet Meydanı‘nın neredeyse tümü araç ve insan trafiğine kapanmazdı. Rektörlüğün önünde ve meydana inen sokaklarda yüzlerce polis barikat kurmazdı.
Başbakan çok yorgundu. Bu her halinden belli oluyordu. Yaklaşık 2.5 saat süren törenin sonlarında uyumamak için kendisini zor tuttu. Yarım saatlik konuşmasında ise üniversiteler adına dişe dokunur tek şey yoktu. İTÜ’deki konuşmasının neredeyse aynıydı. Bilgilerin çoğu ilk ve ortaöğretime yönelikti. Yükseköğrenime yönelik olanların doğruluğu ise tartışmalıydı. Rektör Prof. Dr. Necla
KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer, önceki yıllarda olduğu gibi geçen hafta da rektörlerle birlikte İstanbul çıkarması yaparak, ek kontenjanlar için destek istedi. Haksız da sayılmaz, çünkü KKTC ekonomisinin en önemli temel direklerinden birisi de üniversiteler ve öğrenciler.
Öğrenci sayısı 40 bini aşmış. Bu rakam KKTC’deki asker sayısından daha fazla. Hedef 60 bin. Yeni açılan üniversitelerden sonra tam bir eğitim adası olacak. ODTÜ’den sonra İTÜ’nün de adada kampus kurması ve mevcut üniversitelerin dünya genelinde ilgi görmesi, Rum kesimini telaşlandırmış olacak ki, onlar da hızla yeni üniversiteler açma peşindeler.
Başbakan Soyer, eğitimin önemine canı gönülden inanan ender başbakanlardan biri. Üniversitelerin gelişmesini istiyor. Elinden gelen desteği sağlıyor. Yakın Doğu gibi zaman zaman oyun bozanlık edenlere de eskiden olduğu gibi toleransla bakmıyor. Doğu Akdeniz’in yaptığı fahiş zamlara da seyirci kalmıyor.
KKTC’de 70’e yakın ülkeden öğrenci var. Başbakan Soyer, “Onlar bizim
Ekonomik durgunluğun ciddi anlamda etkilediği sektörlerden biri de eğitim. Eğitime yatırım yapan girişimciler bu sektöre girdiklerine neredeyse bin pişman durumdalar. Yıllardır bu sektörün içinde olanların tespiti ise aynen şöyle: Hiç bu kadar sıkıntılı bir dönem geçirmemiştik.
Vakıf üniversitelerinde boş kontenjan sayısı beklentilerin çok üzerinde. Kazananların çok önemli bir bölümü gelecek yıl ortaöğretim başarı puanları yarı yarıya düşecek olmasına rağmen ekonomik nedenlerle kayıt yaptıramıyor. Dershanelerdeki ödenmeyen çek, senet, taksit oranları ise kurumları batıracak noktaya gelmiş.
İşte kırk yıldır dershanecilik yapan bir dershaneler zinciri patronunun söyledikleri:
Ücretleri ne kadar aşağıya çekerseniz çekin velilerin ödeme gücü her geçen gün azalıyor. Taksitlerin çoğu ödenmiyor. Öyle zor durumdayız ki ne senetleri icraya verebiliyoruz ne de çocukları kapı önüne koyabiliyoruz. Ama bu çarkın da dönmesi gerekiyor...
Ve bir vakıf üniversitesi
Başbakan Erdoğan bu sabah İTÜ’nün açılışına katılıyor. Gelen duyumlara göre, renkli bir açılış olacak. İTÜ her yönüyle farklı bir üniversite. Diğerlerine hiç benzemez. Mühendisin de, işadamının da, politikacının da en iddialılarını yetiştiriyor. Demirel, Özal, Erbakan ve daha pek çok lider ve politikacı bu üniversiteden mezun. Yani, bugün “Çevrecilerin Daniskası“nı, “Üniversitelerin Daniskası“ bir yükseköğretim kurumu ağırlayacak.
Hatırlanacağı gibi, İTÜ’deki rektörlük seçimlerini eski Rektör Faruk Karadoğan kazanmış ama hem YÖK’ten hem de Çankaya’dan veto yemişti. Anlayacağınız, Başbakan Erdoğan’ın en hassas olduğu konuda, yani sandığa saygı konusunda, İTÜ’nün gelenekleri altüst edildi. Bugün tören sırasında bir şekilde bunu içine sindirip sindiremediği sorulacakmış. İTÜ’nün öğrencileri de, hocaları da dünden bugüne hep farklı oldular. Bakalım bu farklılıklarını bugün nasıl ortaya koyacaklar? Nasıl dile
Başbakan Erdoğan, Gaziantep’te yeni öğretim yılını açarken, Hakkâri’den Edirne’ye tüm öğrencilerin aynı fırsatlara sahip olacağını söylemiş, o da yetmemiş “Dünyada Hans, Geoge, Helga’nın faydalandığı imkânlardan Ahmet’im, Ayşe’m de istifade edecek” demiş.
Güzel sözler. Kim istemez ki? Ama ne zaman? Başbakan Erdoğan bu sorunun da cevabını vermelidir.
AKP 6 yıldır iktidarda. Eğitimde gelinen nokta ise ortada.
İşte Eğitim-Sen’in hazırladığı 2008-2009 Öğretim Yılı Başında Eğitim Durumu başlıklı rapordan, eğitimin hangi alanlarda büyüyüp hangi alanlarda küçüldüğüne yönelik bazı tespitler:
- Milli Eğitim bütçesinden yatırımlara ayırılan pay, 2002’de yüzde 17.18 iken, 2008’de 5.66’ya indi.
- Dershane sayısı 2002-2003 öğretim yılında 2122 iken, 2007-2008 öğretim yılında 4031’e yükseldi. Aynı dönemde dershaneye giden öğrenci sayısı da 606 binden, 1 milyon 122 bine çıktı.
- Ucuz işgücü uygulaması giderek arttı. Sözleşmeli
Aydın Bey ile başbakanlar arasındaki “kavga“, ne ilk ne de son olacak. Medya patronluğunun kaderi bu olsa gerek. Daha önceki başbakanlarla da büyük gerginlikler yaşadı. Onlar da tehdit etti. Onlar da şantaj yaptı. Ama şimdi neredeler, hatırlayanınız var mı?..
Aydın Bey, yasaları göz ardı ya da istismar eden biri olsaydı, bugüne kadar ayakta kalabilir miydi? Daha da önemlisi, son dönemlerin en güçlü parlamento çoğunluğuna sahip Başbakanı’na karşı böylesine kolay hodri meydan çekebilir miydi?
Bunun takdirini sizlere bırakıyorum.
Başbakan Erdoğan belli ki medya konusunda yanlış bilgilendiriliyor. Sanıyor ki, yazarlar, çizerler, muhabirler, patronun iki dudağının arasından çıkacak talimata bakıyor. Keşke onları biraz daha yakından tanıyabilse, keşke medyada işler nasıl yürüyor, yakından izleyebilse.
Aslında tehdit ettiği, kalemşorlar olarak nitelendirdiği ve kendince aşağılamaya çalıştığı sadece Aydın Doğan değil. Grubun tümü. Oysa pek çoğumuz Aydın Bey’in yüzünü ayda yılda bir görürüz. Hangi konuda ne