Yaz tatili geldi, gelecek derken bitti bile. Okullar yarın açılıyor. Ama sevgili öğrenciler ve öğretmenler hemen su kaynatmasın. Önümüzde daha çoookkk uzunca tatiller var. Örneğin 20 gün sonraki bayram tatili. O biter, başkası başlar. Eğitim açısından Türkiye’nin bir tatil cenneti olduğu hep aklınızın bir köşesinde bulunsun ki, eğitimden sıkıldığınız dönemlerde imdadınıza yetişecek yeni bir tatiliniz olsun.
Anaokulu ve ilköğretim birinci sınıf öğrencileri geçen hafta okullu olmuştu. Ama alıştırma için. Belli ki memnun kalmışlar. Ders yok, ödev yok. Yakında büyükler de böyle eğitim istiyoruz derlerse hiç şaşırmayın.
Pazar günü, tatilde, hem de tam okullar açılırken eğitimin temel sorunlarını yazıp canınızı sıkmak istemeyiz elbette. Ama daha yolun başındayken bazı hatırlatmalarda bulunalım ki, ileride ah vah etmeyin.
Örneğin Seviye Belirleme Sınavı (SBS) için 6, 7 ve 8’inci sınıf öğrencilerinin not ortalamalarını olabildiğince yüksek tutturmalarında sonsuz yarar var. Not ortalaması 100 üzerinden
Türkiye’nin ilk Bilim Merkezi Konya’ya kurulacak. 30 milyon YTL’lik proje, Konyalıları sevindirirken, Eskişehirlileri üzdü. Kendilerinin söz konusu proje için iki yıldır hazırlandıklarını söyleyen Eskişehirliler, projenin, son dakikada ortaya çıkan Konya’ya verilmesinin siyasi bir karar olduğunu iddia ediyorlar.
Bilimsel düşüncenin gelişmesi ve yaygınlaşması için kurulan bilim merkezleri, özellikle gelişmiş ülkelerde çok yaygın. Avrupa ülkelerinde ortalama 50, Çin ve ABD’de de ise 300’ün üzerinde bilim merkezi bulunuyor. Türkiye’de ise ilk bilim merkezi İTÜ Maçka Kampusu’nda kurulmuş ama uzun ömürlü olmamıştı. Daha sonra Şişli Belediyesi ufak çaplı bir merkez kurdu. Şu anda en gelişmiş olanı, ODTÜ Bilim Merkezi.
Konya’daki Bilim Merkezi ise TÜBİTAK destekli ilk bilim merkezimiz olacak. Merkezi yılda 400 bin kişinin gezmesi planlanıyor. Bu konuda İstanbul ve Ankara belediyeleri de büyük bir gayret içerisindeydi. Hatta İstanbul, en kısa sürede açılacağı
Okullara kayıt için gittiğinizde, önünüze çarşaf çarşaf başarı listesi koyarlar. Oysa bu başarıda pek çoğunun zerre kadar katkısı yoktur. Aynı şekilde, dershane ararken de yine saatlerce hangi öğrencilerinin nereyi kazandığına yönelik tanıtım bombardımanına uğrarsınız. Ama onların da bu başarıdaki payları sınırlıdır. Çünkü okulun ve özel derslerin de katkısı büyüktür.
Dün bir velimiz geldi. Oğlu, İstanbul’un gözde ilköğretim okullarından birinden mezun olmuştu. Ve çok iyi bir koleji kazandı. Okula gittiğinde, diğer mezunlar gibi oğlunu da okulun gurur tablosunda görünce, beyninden vurulmuş. Çünkü okul, öğrencinin başarısız olması için elinden geleni yapmış. Çok somut bir örnek: Türkçe öğretmeni, öğrenciye takmış. Neredeyse sınıfta bırakacakmış. Ama OKS’de Türkçe’de 25’te 25 yapmış. Kimin sayesinde? Anne, kesinlikle okulun verdiği bilgilerle değil, özel öğretmenlerin gayretiyle diyor.
Mezun olduğu okulun yıllık öğrenim ücreti 20 bin
Her şerde bir hayır vardır derler. Tıpkı savaşların da dostluğun bir aracı olabileceği gibi.
Çanakkale’de amansızca savaştığımız Avustralyalı Anzaklar ve Yeni Zelandalı askerler, niye savaştıklarını bile bilmeden gelip bu topraklarda can verdiler.
Onların torunları, şimdi en yakın dostlarımız. Bunu her vesileyle dile getiriyorlar.
3. Çanakkale Resim Yarışması da, işte bu dostluğun daha da pekişmesi için atılan önemli adımlardan biri. Avustralya Büyükelçiliği, Çanakkale Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin işbirliği çerçevesinde düzenleniyor. 10 yıl devam edecek ve birinci olan eserler 2015 yılında Çanakkale Savaşları’nın 100. yılında hem Türkiye’de hem de Avustralya ve Yeni Zelanda’da sergilenecek.
Aynı proje kapsamında benzer bir yarışma da Gelibolu Resim Yarışması adı altında Avustralya’da gerçekleştiriliyor. Yani bir anlamda Çanakkale ölümsüz hale getiriliyor.
Katılım ve tema serbest. Ödül de var. Başvurular dün başladı, 6 Ekim’e kadar devam edecek. Ayrıntılar www.gelibol
Okulların açılması her evde heyecan yaratır. Çoğunlukla da sevinç. Özlenecek o kadar çok şey vardır ki, kırıklıklar, kırgınlıklar bile anında unutulur.
Ama yüz binlerce evde, şu günlerde matem havası var. Hem de en acılı olanından.
Peki evde ölüm mü var, kaza mı, yoksa iflas mı? Hiçbiri. Ama sanki daha beteri. İşsizlik. Öğretmen olup da okullar açıldığı gün okulda olamama...
Sakın ha, yıllardır atama bekleyen öğretmenlerden birine şu günlerde, canınız sağ olsun, inşallah seneye, onlar seni istemiyorsa sen de git başka işlere yönel, gibi telkinlerde bulunmayın. Çünkü onları daha da üzmenin ötesine geçemezsiniz.
Yüz binlerce öğretmen açığı olmasına rağmen, atanmayan gençlerin duygularını şu satırlar, bakın ne de güzel anlatıyor:
“Çocuk denecek yaşta evden ayrıldım. Öğretmen olacaktım. Yatılı öğretmen lisesini kazanmıştım. Gittim. Akşam olup da gündüzlüler evlerine dönerken, ben camdan arkalarından bakıp ağlıyordum. Ne yemekler annemin yemekleri gibiydi ne de yattığım 30
Milyonlarca minik yarın ilk kez okullu oluyor. Öğretmenle, önlükle, kitapla, defterle, kalem, silgiyle, karatahtayla, İstiklal Marşı, Atatürk ve daha pek çok şeyle ilk kez karşılaşacaklar.
İlk kez bu kadar süre anne-babalarından ve evlerinden ayrı kalacaklar. O birkaç saat ya da akşama kadar sürecek o ilk gün, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelecek onlara. İlle de annemi, babamı isterim diye ağlayanlar olacak. En çok da karnı ağrıyanlar. Daha ilk günden hemen okuma yazma öğrenmek isteyenler gibi ille de oyun oynamak istiyoruz diye dayatanların da elleri havadan hiç inmeyecek.
Tecrübeli öğretmenler yılların birikimiyle ne yapacaklarını fazlasıyla biliyorlar. Benim en çok merak ettiğim hep göreve yeni başlayan öğretmenler olur. Özellikle kalabalık sınıflar ve kırsalda tek öğretmen olarak göreve başlayanlar.
Öğrenci acemi, onlar acemi, tam bir telaş yaşanır. Öğretmen keyifliyse ilk gün telaşı keyfe dönüşür. Yok eğer panikte ise curcunayla birlikte ilk gün kâbusu yaşanır.
Okul yöneticilerinin ve anne-babaların, yarın
Başbakan Erdoğan, 15 Eylül’de, mezun olduğu Marmara Üniversitesi’nin açılış törenine katılacak. Erdoğan’ı üniversiteye davet eden rektör ise Gül’ün, rektör atamalarında kendini savunurken, geçmişte parti meclisi üyesi olan rektörler de var diye hedef gösterdiği CHP’li Necla Pur.
Erdoğan’ı henüz başbakan olmadan önce Genç Bakış’a konuk etmek istediğimizde tercihi yine mezun olduğu Marmara olmuştu. Ama o günün koşullarında, teknik(!) nedenlerle bu programı Sabancı’da yapmak durumunda kalmıştık. Yani ortada artık bir yumuşama söz konusu. Erdoğan umarız üniversitenin uzattığı bu samimi eli, aynı samimiyetle sıkar. Yoksa zafer kazanmış komutan edasıyla gider ve bir de üniversiteye ve üniversitelilere ders vermeye kalkarsa hiç şık olmaz. Başbakan’ın çevresinde, fazlasıyla kraldan çok kralcı var. Bunların en başında da YÖK ve TÜBİTAK’çılar geliyor. Tıpkı şimdi İstanbul Üniversitesi’ni de hizaya getirmeye çalışanlar gibi.
Tarih öylesine hızlı akıyor ki,
Okullar pazartesi gününden itibaren açılıyor. Önce minikler okullu olacak. Ardından küçük abi ve ablalar, sonra da üniversiteli gençler. Bu nasıl mantıksa, en uzun eğitimi, en küçükler alıyor!..
Milli Eğitim Bakanı Çelik, ilmi incelemeler için İran'daymış. Zaten son bir yıldır ne zaman var dı ki? Hep bir yerlerde ya da siyasetin tam göbeğinde. Koltuğunun değişeceğine iyice inanmış ki eğitimden soğudu. İyi de oldu. Yoksa yeni projelerle, yeni kara delikler açmaya devam ederdi.
Hadi bizleri, sizleri ve başkalarını bırakalım ama en azından Başbakan'ının dediklerini dikkate almalıydı. Ama belli ki artık o ve onun söyledikleri de umurunda değil.
Başbakan Erdoğan'ın dediklerini bir bir hatırlayalım:
Öğrencileri şu dershane garabetinden kurtarın
Sınavları ya kaldırın ya sayısını azaltın
Öğretmenli kadrolu hale getirin