<#comment>#comment>Dünya korkunç hızla bir yerlere gidiyor. Bilişim teknolojisi çağa damgasını vurdu. Ama sanki yerini biyoteknolojiye bırakmak üzere. Moleküler Biyoloji ve Genetik'in bugün geldiği nokta ve on yıl sonrası için hedeflenenler, sanki içinde bulunduğumuz yüz yıla adını verecek gibi...
Dünya biyoteknoloji pazarı, yalnızca ilgili şirketler ve onların yarattığı katma değer dikkate alındığında 63 milyar dolar. Bu pazarın 2010 yılında 160 milyar dolarlık bir düzeye ulaşacağı tahmin ediliyor.
Peki biyoteknoloji ne? Kapsamı ve uygulama alanları nereler? İşte bu sorunun cevabı:
Biyoteknoloji, tanım olarak özel kullanımlara yönelik ürün ve işlemleri dönüştürmek veya oluşturmak için biyolojik sistemleri ve canlı yapıları kullanan teknolojik uygulamalardır. Milattan önce 1700'lere kadar giden tarihi bir geçmişi vardır. İlk kez mayalama amacıyla kullanılan biyoteknoloji, bugün aşılar, ilaçlar, hastalık tanımları, gen tedavisi, doğal üretime alternatif olarak kimyasal yöntemlerle endüstriyel üretim, tarım - hayvancılık, bitkisel üretim, enerji, ormancılık, su ürünleri gibi doğrudan insanı ilgilendiren geniş uygulama alanları bulunmaktadır.
Bugün için bir kilo
Tiyatro ve televizyondaki başarısını sinemada da g"sterecek mi? Bunu hep birlikte g"receğiz.Son, Vizontele gibi gişe düşünülerek yapılmış bir film değil. Her şeyden "nce bu saptamayı yapmakta yarar var. Çünkü daha şimdiden kıyaslanmaya başladı bile...Son'un artıları da, eksileri de fazlasıyla var. Dışarıdan oyuncu desteği almadan Hodri Meydan kadrosu ile yetinmeleri en büyük eksikleri. Oyuncular birer tiyatrocu olarak rollerinin hakkını fazlasıyla veriyorlar. Ama aynı rollerle daha bir "zdeşleşenler bulunamaz mıydı? Kesinlikle bulunurdu. Bulunmalıydı da...™rneğin Vizontele'deki bitirim rolü için Cem Yılmaz biçilmiş kaftandı. Sanki kendisini oynuyordu. Ama Son'daki benzer rolü oyanayan Hakan Altıner, performans açısından çok başarılı olmasına karşın o rolün adamı değil. Fazla ciddiydi. Dalavereci milletvekili rolüne çok daha iyi giderdi...Film içinde film vardı. Ama film içindeki film "ylesine hüsranla sonuçlandı ki, seyirci ister istemez etkilendi ve film biter bitmez kapıdan dışarı attı kendisini.Bazı sahnelerde sıkıntı verecek şekilde ayrıntıya girildiği için film gereksiz yere uzamış. Eğer y"netmen Kırca değil de bir başkası olsaydı, makaslama olayı çok daha kolay olurdu. Filme
<#comment>#comment>Levent Kırca için Son bir son değil taze bir başlangıç. Her ne kadar serde artistlik olsa da sinema yönetmenliği ve yapımcılığı onun için yeni bir serüven.
Tiyatro ve televizyondaki başarısını sinemada da gösterecek mi? Bunu hep birlikte göreceğiz.
Son, Vizontele gibi gişe düşünülerek yapılmış bir film değil. Her şeyden önce bu saptamayı yapmakta yarar var. Çünkü daha şimdiden kıyaslanmaya başladı bile...
Son'un artıları da, eksileri de fazlasıyla var. Dışarıdan oyuncu desteği almadan Hodri Meydan kadrosu ile yetinmeleri en büyük eksikleri. Oyuncular birer tiyatrocu olarak rollerinin hakkını fazlasıyla veriyorlar. Ama aynı rollerle daha bir özdeşleşenler bulunamaz mıydı? Kesinlikle bulunurdu. Bulunmalıydı da...
Örneğin Vizontele'deki bitirim rolü için Cem Yılmaz biçilmiş kaftandı. Sanki kendisini oynuyordu. Ama Son'daki benzer rolü oyanayan Hakan Altıner, performans açısından çok başarılı olmasına karşın o rolün adamı değil. Fazla ciddiydi. Dalavereci milletvekili rolüne çok daha iyi giderdi...
Film içinde film vardı. Ama film içindeki film öylesine hüsranla sonuçlandı ki, seyirci ister istemez etkilendi ve film biter bitmez kapıdan dışarı
Mühendislik eğitiminde mükemmelliğe yolculuk şeklinde "zetlenen girişime, ODTš Mühendislik Fakültesi Dekanı Yıldırım šçtuğ "ncülük ediyor.Akreditasyon bir başka deyişle kalite güvence sistemi konusunda Türkiye çok geç kaldı. 74 üniversite içerisinde ABD k"kenli uluslararası akreditasyon kurulu ABET'ten geçen sadece üç üniversitemiz var. ODTš, Bilkent ve Boğaziçi. İTš ile ilgili değerlendirme ise devam ediyor. Bunun anlamı Batı standartlarındaki üniversite sayımız sadece üç beş tane.İşte toplantıda bunlar tartışılıyor. Ne yapıp edip bir an "nce çıtamızı Avrupa, ABD standartlarına nasıl yükseltirizin yolları aranıyor. šçüncüsü yapılan toplantılara en başından beri Türkiye Mühendis ve Mimarlar Odası temsilcileri de katılıyor ve g"nülden destekliyor. Y™K Başkanı Gürüz ve rekt"rlerin de konuya sıcak baktıkları "teden beri biliniyor. İşadamı ve sanayicilerin en fazla şikayetçi oldukları konuların başında da zaten bu konu geliyordu... Adana'da dün başlayan ve bugün de devam eden çok "nemli bir toplantı yapılıyor. Türkiye ve KKTC'deki mühendislik fakültesi dekanlarının oluşturduğu Mühendislik Fakültesi Dekanlar Konseyi'nde, mühendislik eğitiminin geleceğini tartışıyor. Bu toplantı
<#comment>#comment>Adana'da dün başlayan ve bugün de devam eden çok önemli bir toplantı yapılıyor. Türkiye ve KKTC'deki mühendislik fakültesi dekanlarının oluşturduğu Mühendislik Fakültesi Dekanlar Konseyi'nde, mühendislik eğitiminin geleceğini tartışıyor. Bu toplantı sonrasında kurulacak Mühendislik Akreditasyon Kurulu (MAK) sayesinde artık Batılı ülkelerde olduğu gibi bizim üniversitelerimizin mühendislik fakülteleri de akreditasyon sınavından geçecekler.
Mühendislik eğitiminde mükemmelliğe yolculuk şeklinde özetlenen girişime, ODTÜ Mühendislik Fakültesi Dekanı Yıldırım Üçtuğ öncülük ediyor.
Akreditasyon bir başka deyişle kalite güvence sistemi konusunda Türkiye çok geç kaldı. 74 üniversite içerisinde ABD kökenli uluslararası akreditasyon kurulu ABET'ten geçen sadece üç üniversitemiz var. ODTÜ, Bilkent ve Boğaziçi. İTÜ ile ilgili değerlendirme ise devam ediyor. Bunun anlamı Batı standartlarındaki üniversite sayımız sadece üç beş tane.
İşte toplantıda bunlar tartışılıyor. Ne yapıp edip bir an önce çıtamızı Avrupa, ABD standartlarına nasıl yükseltirizin yolları aranıyor. Üçüncüsü yapılan toplantılara en başından beri Türkiye Mühendis ve Mimarlar Odası temsilcileri de
Yıllardır çalışıp çabaladıklarına mı üzülsünler yoksa hala bir iş bulamadıklarına mı? Kafaları karmakarışık. İçlerinde üniversiteden mezun olalı 3, 5 yıl geçenler bile var. Artık hangi iş olsa yapmaya razılar ama onu bile bulamıyorlar.Parasızlık, can sıkıntısı, çevre baskısı had safhada. Pek çoğu banalım çizgisini çoktan aştı. Çaresiz hem de çok çaresizler...Oysa devletin yüz binlerce "ğretmene ihtiyacı var. Her yere kaynak bulan devlet paraların bir kısmını eğitime kaydırarak bir taşla iki kuş vurabilir. Ama umurlarında değil. Liderlerin yeni yıl mesajlarını okudunuz. Eğitimi düşünen var mıydı?..8 yıllık temel eğitim konusunda MGK'nın ciddi uyarısı var. Okuma yazma bilmeyenler konusunda Çankaya'nın başlattığı Ulusal Eğitime Destek Kampanyası da ağır aksak gidiyor.İşin "zeti; bir yanda "ğretmen bekleyen milyonlar "te yanda iş için can atan yüz binler. Biraz gayretle hem eğitim sorunu ç"zülmüş olur hem de işsizlere iş Ama bu kimin umurunda!..™nümde bu konuda yazılabilecek yüzlerce dramatik "rnek var. Ama ikisi var ki çok ilginç. İlginç olmanın "tesinde ciddi uyarılar taşıyor.İlki bir İTš mezunundan. İyi derecede İngilizce ve Almanca biliyor. Aylardır işsiz. Hafta sonu bir bankanın
<#comment>#comment>İşsizlerin sayısı her geçen gün artıyor. En yüksek oran da üniversite mezunları arasında...
Yıllardır çalışıp çabaladıklarına mı üzülsünler yoksa hala bir iş bulamadıklarına mı? Kafaları karmakarışık. İçlerinde üniversiteden mezun olalı 3, 5 yıl geçenler bile var. Artık hangi iş olsa yapmaya razılar ama onu bile bulamıyorlar.
Parasızlık, can sıkıntısı, çevre baskısı had safhada. Pek çoğu banalım çizgisini çoktan aştı. Çaresiz hem de çok çaresizler...
Oysa devletin yüz binlerce öğretmene ihtiyacı var. Her yere kaynak bulan devlet paraların bir kısmını eğitime kaydırarak bir taşla iki kuş vurabilir. Ama umurlarında değil. Liderlerin yeni yıl mesajlarını okudunuz. Eğitimi düşünen var mıydı?..
8 yıllık temel eğitim konusunda MGK'nın ciddi uyarısı var. Okuma yazma bilmeyenler konusunda Çankaya'nın başlattığı Ulusal Eğitime Destek Kampanyası da ağır aksak gidiyor.
İşin özeti; bir yanda öğretmen bekleyen milyonlar öte yanda iş için can atan yüz binler. Biraz gayretle hem eğitim sorunu çözülmüş olur hem de işsizlere iş Ama bu kimin umurunda!..
MGKnın temel eğitim çağındaki çocukların okula devamlarının firesiz sağlanması konusunda valilikleri uyardığı yazıyordu...Milli Güvenlik Kurulu (MGK), ülkemizin en üst danışma kurulu. Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanıyor. Başbakan, başbakan yardımcıları, kilit bakanlar ile Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutları da bu kurulun üyesi. Aldığı kararların yaptırım zorunluluğu olmasa da önemi çok büyük!..Aslında MGKnın bu konudaki uyarısı Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğluna bir ültimatom niteliğinde. Tabii anlarsa...Ülkedeki eğitimden, herkesten önce o sorumlu. Temel eğitim gibi hayati önem taşıyan bir konuda, eğer ortada bir savsaklama varsa, ki var; yine bakan sorumlu.Ama sevgili bakanımız, ıvır zıvır işlerlerle uğraşmaktan hayati konularla ilgilenmeye vakit bulamıyor. Belki de öneminin farkında değil.Sürekli mazeret üretiyor. Oysa eğitim mazeret kaldırmaz. Ne yapıp edip bu sorunu çözmeliydi. Üstelik bu konuda MGKnın desteği de arkasında. Paraysa para, kadro ise kadro, ek kaynak ise ek kaynak. İstenseydi her şey sağlanabilirdi. Ama galiba bu konudaki en büyük eksiklik irade. O da öyle kolay kolay bulunamıyor!.. Temel eğitim 5 yıldan 8 yıla çıktığında ne kadar sevinmiştik. Ama