Tartışmayı başlatan her zamanki gibi Milli Eğitim Bakanlığı ve Bakan Bostancıoğlu. Milat olarak Türkiye Cumhuriyeti'ni alacağız ve "ncesini çıkartacağız. šniversite sınavı da ona g"re düzenlenecek dedi.Sonra kıyamet koptu. Gelinen son nokta: Bakan Bostancıoğlu tam 180 derece çark ederek Divan Edebiyatı'na devam edilecek açıklaması yaptı.Kabahat her zamanki gibi s"yleyende değil, basında ve onu yanlış anlayanlardaymış.Bakan iddiaların doğru olmadığını, bu konudaki çalışmaların devam ettiğini ve s"z konusu dersin Edebiyat ve yazılı ve s"zlü anlatım olarak iki ayrı ders haline getirilmesinin "ng"rüldüğünü açıkladı. Koalisyon ortakları ANAP ve MHP grup y"neticilerine de bu y"nde birer mektup g"ndererek durumu kurtarmaya çalıştı.Bu hep b"yle oluyor. Ortaya bir fikir atıyorlar. Tepki g"rünce de anında çark ediyorlar. Ama Edebiyat'ın başına bu hep geliyor. Bir yıl bir bakıyorsunuz, Edebiyat'tan kalan sınıfta kalır deniyor. Tepkiler gelince de aaa şimdi bu da nereden çıktı deyip iptal ediyorlar. Birkaç yıl sonra tepkiler dinince tekrar aaa bu nereden çıktı, hemen de yanlış anlıyorsunuz diye iptal ettikleri kararı yeniden uygulamaya koyuyorlar.Edebiyat ders kitaplarının yeniden elden
<#comment>#comment>Günlerdir tartışılıyor. Edebiyat ders kitaplarındaki Divan Edebiyatı bölümü çıkartılsın mı, çıkartılmasın mı?
Tartışmayı başlatan her zamanki gibi Milli Eğitim Bakanlığı ve Bakan Bostancıoğlu. Milat olarak Türkiye Cumhuriyeti'ni alacağız ve öncesini çıkartacağız. Üniversite sınavı da ona göre düzenlenecek dedi.
Sonra kıyamet koptu. Gelinen son nokta: Bakan Bostancıoğlu tam 180 derece çark ederek Divan Edebiyatı'na devam edilecek açıklaması yaptı.
Kabahat her zamanki gibi söyleyende değil, basında ve onu yanlış anlayanlardaymış.
Bakan iddiaların doğru olmadığını, bu konudaki çalışmaların devam ettiğini ve söz konusu dersin Edebiyat ve yazılı ve sözlü anlatım olarak iki ayrı ders haline getirilmesinin öngörüldüğünü açıkladı. Koalisyon ortakları ANAP ve MHP grup yöneticilerine de bu yönde birer mektup göndererek durumu kurtarmaya çalıştı.
Bu hep böyle oluyor. Ortaya bir fikir atıyorlar. Tepki görünce de anında çark ediyorlar. Ama Edebiyat'ın başına bu hep geliyor. Bir yıl bir bakıyorsunuz, Edebiyat'tan kalan sınıfta kalır deniyor. Tepkiler gelince de aaa şimdi bu da nereden çıktı deyip iptal ediyorlar. Birkaç yıl sonra tepkiler dinince tekrar
Bir şeyi icat etmektense taklit etmeyi, yenisini yapmaktansa bozmayı tercih ederiz.Yüzyıllarca yaratmak sadece Allah'a mahsustur diyen dini yobazların etkisinde kaldık. İlimden, bilimden, teknolojik üretkenlikten uzak durduk. ™nce Sanayi Çağı'nı, ardından da Bilgi Çağı'nı kaçırdık. Bilişim Çağı'nı yakalamamız için ise her ne kadar umut kırıntıları olsa da çok uzak g"züküyor.Devletin bu konudaki umursamazlığı ortada. Endüstriyel kuruluşlar içerisinde ARGE'nin "nemine inananlar parmakla g"sterilecek kadar az. šniversitelerdeki araştırmalar ise zoraki ve sadece akademik düzeyde. Teknolojiye d"nüşeni yok gibi.TšBİTAK ve TšBA gibi kurumlar ise bürokratik bir kurum olmanın "tesine geçemediler. ™zal d"neminde, ABD'deki MIT'den esinlenerek kurulan yüksek teknoloji enstitüleri ise arzulanan noktaya henüz ulaşamadı...Geriye d"nük tablo ne kadar karamsar olsa da çok "nemli gelişmeler de olmuyor değil. ™rneğin okullarda düzenlenen bilimsel yarışmaların sayısı giderek artıyor, dünya bilimsel üretkenlik sırlamasındaki yerimiz ilk 40'tan, ilk 30'a yükseldi. Mühendis odaları gibi mühendislik fakültesi dekanları da işlerini ciddiye almaya başladılar. Türkiye'nin ilk akreditasyon kurulunu
<#comment>#comment>Ulus olarak her ne kadar eğitimi, bilimi, teknolojiyi çok sevmesek de yaratıcı yeteneklerimize ve pratik zekamıza pek güveniriz.
Bir şeyi icat etmektense taklit etmeyi, yenisini yapmaktansa bozmayı tercih ederiz.
Yüzyıllarca yaratmak sadece Allah'a mahsustur diyen dini yobazların etkisinde kaldık. İlimden, bilimden, teknolojik üretkenlikten uzak durduk. Önce Sanayi Çağı'nı, ardından da Bilgi Çağı'nı kaçırdık. Bilişim Çağı'nı yakalamamız için ise her ne kadar umut kırıntıları olsa da çok uzak gözüküyor.
Devletin bu konudaki umursamazlığı ortada. Endüstriyel kuruluşlar içerisinde ARGE'nin önemine inananlar parmakla gösterilecek kadar az. Üniversitelerdeki araştırmalar ise zoraki ve sadece akademik düzeyde. Teknolojiye dönüşeni yok gibi.
TÜBİTAK ve TÜBA gibi kurumlar ise bürokratik bir kurum olmanın ötesine geçemediler. Özal döneminde, ABD'deki MIT'den esinlenerek kurulan yüksek teknoloji enstitüleri ise arzulanan noktaya henüz ulaşamadı...
Geriye dönük tablo ne kadar karamsar olsa da çok önemli gelişmeler de olmuyor değil. Örneğin okullarda düzenlenen bilimsel yarışmaların sayısı giderek artıyor, dünya bilimsel üretkenlik sırlamasındaki yerimiz
Liseli gençlerin sınav heyecanı giderek tırmanıyor. Dershaneye gidenler bir "lçüde şanslı. Farklı arkadaş grupları içerisinde kendilerini kaybettirmeleri ya da havadan sudan konularla sınav stresinden kurtulmaları daha kolay. Ya tek başına hazırlananlar?.. Ne siz sorun ne de biz anlatalım. İki milyona yakın genç hummalı bir şekilde üniversite sınavına hazırlanıyor. Lise 3'lerin yanı sıra lise 2'ler de bu çarkın içerisinde. Ya anne babalar?.. Sınav heyecanı çekenler içerisinde en tedirgin olan onlar. Onların sayısı da en az üç milyon. Yani sadece üniversiteye giriş heyecanı yaşayan 5 milyon kişi s"z konusu. Buna bir de diğer sınavlara hazırlananları eklersek, rakam 7, 8 milyona kadar çıkabilir... Veliler çok "nemli! ™ğrencilerin tamamına yakını zaten olayın kendileri açısından ne kadar "nemli olduğunun farkında. Her vesile ile bunu yeniden hatırlatmanın hele hele falancanın çocuğu ne kadar çok çalışıyor sen işin dalgasındasın gibi kıyaslamalar, bu aşamada onlar için yapılabilecek en büyük k"tülük!Tansiyonu yükseltici olmaktan çok rahatlatıcı olun. Eksik olduğu derslerde takviye, yayın konusunda ekstra olarak bir şey isteyip istemediğini sorun. Sınav yarışında velilerin tavrı çok
<#comment>#comment>İki milyona yakın genç hummalı bir şekilde üniversite sınavına hazırlanıyor. Lise 3'lerin yanı sıra lise 2'ler de bu çarkın içerisinde. Ya anne babalar?.. Sınav heyecanı çekenler içerisinde en tedirgin olan onlar. Onların sayısı da en az üç milyon. Yani sadece üniversiteye giriş heyecanı yaşayan 5 milyon kişi söz konusu. Buna bir de diğer sınavlara hazırlananları eklersek, rakam 7, 8 milyona kadar çıkabilir...
Liseli gençlerin sınav heyecanı giderek tırmanıyor. Dershaneye gidenler bir ölçüde şanslı. Farklı arkadaş grupları içerisinde kendilerini kaybettirmeleri ya da havadan sudan konularla sınav stresinden kurtulmaları daha kolay. Ya tek başına hazırlananlar?.. Ne siz sorun ne de biz anlatalım.
Veliler çok önemli!
Sınav yarışında velilerin tavrı çok önemli. Haydi çalış, daha çok çalış diyen anne babalar, zaten bunalım noktasında olan çocuklarının canlarını daha fazla sıkmaktan öte bir şey yapmıyorlar.
Öğrencilerin tamamına yakını zaten olayın kendileri açısından ne kadar önemli olduğunun farkında. Her vesile ile bunu yeniden hatırlatmanın hele hele falancanın çocuğu ne kadar çok çalışıyor sen işin dalgasındasın gibi kıyaslamalar, bu aşamada
Ekonomik açıdan yıllardır bitkisel hayatta. Sadece yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Yeni bir hamle yapabilecek ne kaynakları var ne de moralleri.Ama hala bu hiç kimsenin umrunda değil. Hadi devlet ve politikacılar kendi dertlerine düştüler. Ya ülkenin kalkınması için üniversiteleri olmazsa olmaz olarak g"ren diğer dinamik güçler nerede? ™rneğin sivil toplum "rgütleri, sendikalar, odalar, belediyeler, vakıflar, holdingler ve işadamları!Hemen her konuda "ylesine büyük harcamalar yapıyorlar ki üniversitelere yapacakları katkı diğerlerinin yanında devede kulak kalır. Ama b"yle bir alışkanlıkları yok.En ilginci de parasızlıktan ağlayıp, inleyen üniversitelerin devletin dışında yeni bir kaynak yaratmak için hiçbir çabalarının bulunmaması. Oysa dünyadaki üniversite modellerini inceleseler, bağış almadan, bilimsel üretkenliklerini katma değere d"nüştürmeden, parası olan "ğrenciden para almadan, israfa son vermeden üniversiteleri ayakta tutmanın mümkün olmadığını g"recekler. Ama nedense toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi onlar da ağlamayı, sızlamayı, kavgayı d"vüşü seviyorlar.TBMM'de bekleyen bir yasa teklifi var. Eğer kabul edilirse üniversiteler resmen paralı olacak. šzerinde fazla
<#comment>#comment>Ekonomik krizi en yoğun şekilde yaşayan kurumlardan birisi de üniversiteler. Hocası, öğrencisi ve bilimsel üretkenlik için ayrılan kaynakları, tam anlamıyla iflasın eşiğinde.
Ekonomik açıdan yıllardır bitkisel hayatta. Sadece yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Yeni bir hamle yapabilecek ne kaynakları var ne de moralleri.
Ama hala bu hiç kimsenin umrunda değil. Hadi devlet ve politikacılar kendi dertlerine düştüler. Ya ülkenin kalkınması için üniversiteleri olmazsa olmaz olarak gören diğer dinamik güçler nerede? Örneğin sivil toplum örgütleri, sendikalar, odalar, belediyeler, vakıflar, holdingler ve işadamları!
Hemen her konuda öylesine büyük harcamalar yapıyorlar ki üniversitelere yapacakları katkı diğerlerinin yanında devede kulak kalır. Ama böyle bir alışkanlıkları yok.
En ilginci de parasızlıktan ağlayıp, inleyen üniversitelerin devletin dışında yeni bir kaynak yaratmak için hiçbir çabalarının bulunmaması. Oysa dünyadaki üniversite modellerini inceleseler, bağış almadan, bilimsel üretkenliklerini katma değere dönüştürmeden, parası olan öğrenciden para almadan, israfa son vermeden üniversiteleri ayakta tutmanın mümkün olmadığını görecekler. Ama