Anadolu Üniversitesi

12 Ekim 1999


       Kırkıncı yılını kutlayan Anadolu Üniversitesi dün "2000'e merhaba" diyerek yeni "ğretim yılına başladı. Pırıl pırıl salonlar, pırıl pırıl "ğrencileri ve pırıl pırıl eğitim mekanları ile her adım atışınızda "işte üniversite, işte kampus dediğin böyle olur" dedirtiyor.
       Büyük kentlerde yaşayanlar için Anadolu'daki üniversiteler, "taşra üniversitesi"dir. Görmedikleri sürece fazla bir anlam ifade etmezler. Oysa Anadolu Üniversitesi benzeri yüksek"ğretim kurumlarımızın sayısı öylesine hızla artıyor ki, mutlaka görülmeleri gerekiyor.
      Anadolu Üniversitesi'ne daha önce de defalarca geldim. Ama her gelişimde biraz daha gelişmiş buldum. 40 yıllık üniversite olmasına karşın ana kampus da dahil hala şantiye görünümünde. Sürekli yeni derslik, yeni laboratuvar ve yeni sosyal tesisler yapılıyor. Şehrin kuzeyinde kurulan "2 Eylül Kampusu" yeni bir üniversite görünümünde. Mühendislik, Havacılık ve Beden Eğitimi bölümleri bu kampusta. Spor altyapısı en geniş üniversitelerden biri olmanın yanı sıra, hiçbir üniversitede bulunmayan havaalanı ve uçak filosuna da sahipler.

Yazının Devamı

Ansiklopedi dediğin!

11 Ekim 1999


       Yıllarca önce 2050'yi anlatan bir bilimkurgu film izlemiştim. Her şey değişmişti. Uçan arabalar, Paris - New York arasını 2 saatte kateden uçaklar, adeta yaşamın bir parçası haline gelen düşünen, hisseden robotlar ve daha neler neler. Hayal gücünün sonsuzluğunda hemen her şey düşünülmüştü. Internet, cep telefonu gibi şimdi günlük yaşantımızın bir parçası haline gelen teknoloji harikaları o zaman ancak filmlerde vardı. Hayal dünyasının kalıplarını zorlayan benzeri filmlerde değişmeyen ender materyallerden biri de gazete ve kitaplardı.
       Sanal ortamda üretilen gazete ve kitaplar elbette vardı. Hem de şu andakilerden çok daha gelişmişti. Düğme büyüklüğündeki CD'lerden yüzlerce kitabı ekrana taşıyabiliyor, her saat başı yenilenen haberleriyle sanal gazetelere anında ulaşılabiliyordu.
       Bilgiye ulaşmak bir tuşa basmak kadar yakındı. Sadece eldeki kitap ve ansiklopedi CD'lerinden değil, dünyanın en büyük kütüphanelerine girip istediğiniz kaynaktan yararlanmak sıradan bir işti. Nitekim daha şimdiden o yolun pek çoğu katedildi...
     &

Yazının Devamı

Her şey lafta kalıyor

8 Ekim 1999


       Depremin üzerinden 50 gün geçti. Gönül isterdi ki ilk günlerdeki şaşkınlığın hemen ardından yaralar sarılmaya başlasın. Ama geriye dönüp baktığımızda işlerin iyi gittiğine yönelik işaretler henüz yok. Kızılay Başkanı Kemal Demir'in istifasıyla yeni bir boyut kazanan diğer alanlardaki fiyaskolar bir yana eğitimde neler oluyor diye baktığımızda karşımıza tam bir kaos çıkıyor.
       Hemen her gün birbirinden çarpıcı örneklerle karşılaşıyoruz. Tolga Özdemir, hayat dolu cıvıl cıvıl bir gençti. Malatya İnönü Üniversitesi İşletme'de "ğrenim görüyordu. Sınıf birincisiydi. Yaz tatilinde İstanbul Avcılar'a ailesinin yanına geldi. Büyük depremde annesini, kız kardeşini kaybetti. Kendisi de felç oldu. Şimdi yürüyemiyor ve sağ elini de kullanamıyor. Haftalardır hastanede tedavi görüyor. Bütün acıları yüreğine gömmüş. Her şeye rağmen "ğrenimini yarıda bırakmak istemiyor. Ama gelin görün ki, hangi kapıyı çalsa eli boş dönüyor.
       Elini ve ayaklarını biraz olsun kullanabilmesi için sürekli fizik tedavi görmesi gerekiyor. Oysa Malatya'da hiçbir yakını yok. Bu yüzden

Yazının Devamı

Okullar niye tatil?

7 Ekim 1999


       İstanbul'daki eğitim açığı, bazı okullarda daha şimdiden bir ayı buldu. Pazartesi günü okullar açıldıktan sonra bekliyorduk ki ara tatiller, hatta sömstr tatilinin yarısı açığı kapatmak için değerlendirilir. Ama nerdeeee. İstanbul'da dün okullar yine tatildi. Gerekçe de İstanbul'un kurutuluşuymuş. İyi güzel de İstanbul kurtulalı 546 yıl oldu. Normal dönemlerde yine kutlamaya devam edelim. Ama hiç olmazsa bu yıl, "ğrencileri okuldan ve derslerden daha fazla soğutmamak için daha dikkatli olalım...
       Defalarca yazdım. Gelişmiş ya da gelişmeye aday ülkelerin hiçbiri bizdeki kadar uzun tatil yapmıyor. Onlarda ortalama eğitim süresi 210 gün, bizde ise kağıt üzerinde 180, uygulama da ise 150 güne kadar düşüyor. Üstelik onlarda tam gün eğitim yapılıyor. Bizde yarım gün...
       Çağımız bilgi çağı, bilgi en büyük güç diyoruz. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi artık yetişmiş insan gücüyle ölçülüyor. Durum böyleyken, eğitimin süresini ve kalitesini daha yukarılara çekmek gerekirken, her fırsatta tatile yönelmemizi anlamak mümkün değil.

Öğretmen profili
  &nb

Yazının Devamı

S. Demirel Üniversitesi

6 Ekim 1999


       Dün Baba'nın memleketindeydim. Süleyman Demirel Üniversitesi'nde "ğrencilerle bugüne ve geleceğe yönelik sahbet ettik. S. Demirel Üniversitesi 1992'de kuruldu. Her ne kadar 30 yıllık akademi geçmişi bulunsa da, gerçek kimliğine yeni yeni kavuşuyor. Isparta ve Burdur merkezle, ilçelerindeki 12 fakülte, 13 yüksekokul ve 3 enstitüde 27 bin "ğrencisi var. Anadolu'daki pek çok üniversite gibi S. Demirel Üniversitesi de gelecek için umut veriyor. Hala bir şantiye görünümündeki merkez kampus, fazla değil 5 yıl sonra, sadece Türkiye'nin değil, bölgenin en gözde kampuslarından biri haline gelirse, hiç şaşırmamak gerekir.
       Üniversite, her ne kadar Baba'nın adını taşıyorsa da, devlet katında diğer üniversitelerden farklı bir destek görmüş değil. Hele hele İTÜ ile kıyaslandığında, "neden"le başlayan pek çok soru akla geliyor. Üniversiteyi iddialı konuma getiren asıl ivme, üç yıl önce göreve atanan yeni rektör Lütfü Çakmakçı ile başlamış. Eski bir YÖK üyesi olan Hoca, kendini memleketi Isparta'ya adamış. YÖK deneyimi ile hem idari hem de akademik güçlü bir kadro kurmuş. Günde ortalama 15 saat

Yazının Devamı

Yeni bir dönem!

5 Ekim 1999


       Entresan bir ulusuz. Kızdı mı çok kızıyor, sevdi mi de tam seviyoruz. Apo krizinin doruğa çıktığı günlerde İtalya ve Yunanistan'la kanlı bıcaklı olmuş, sağduyu isteyenleri neredeyse vatan haini ilan etmiştik. Dahası politikacıların kendi aralarındaki kavgaya bilim adamlarını da ortak edip, Yunanistan'la aramızdaki tüm akademik ilişkilere nokta koymuştuk. Yasakçıbaşı YÖK, uygulayıcısı da İstanbul Üniversitesi'ydi. Aradan aylar geçti. Şimdi can ciğer dost olduk. Öyle olmasaydı İstanbul Üniversitesi'nde dün ilk dersi Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandereu verir miyidi? Hem de YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün huzurunda!..
       Öteden beri politikacıları anlamadık. Anlamamız da mümkün değil. Hemen her gün farklı bir tavır sergiliyorlar. Şimdi bu kervana bilim adamları ve üniversiteler de katıldı. Anlaşılan artık hocaların bilimsel yaklaşımını da bilimsel çercevede değil Ankara'dan esen rüzgara göre değerlendireceğiz!..
       Peş peşe yaşadığımız deprem felaketinin iki ulusu birbirine olağanüstü boyutlarda yakınlaştırması elbette memnuniyet verici bir durum. Umarız arkası

Yazının Devamı

Rektörler umutlu

4 Ekim 1999


       Üniversitelerin pek çoğunda yeni "ğretim yılı bugün başlıyor. 1.5 milyona yakın genç ve 65 bin "ğretim elamını yeni bir ders yılının heyacanını yaşayacak. Hepsine şimdiden başarılı ve mutlu bir "ğretim yılı diliyoruz...
       Yeni "ğretim yılı öncesinde İstanbul'daki rektörlerimizle yüzyüze, diğer kentlerdeki rektörlerimizin pek çoğuyla da telefonla görüşme olanağımız oldu. Sıkıntıları çok ama hepsi de gelecekten umutlu. Deprem nedeniyle üniversitelere olan yoğun ilginin kendilerini sevindirdiğini, Türk halkının zaten sempatiyle baktığı bilimi yeniden keşfettiğin söylediler. Ayrıca bilime ve bilimadamına olan saygının her geçen gün artacağını vurguladılar.
       Ziyaretlerimiz sırasında ilginç gözlemlerimiz oldu. Örneğin 5.8'lik artçıl deprem, İstanbul Üniversitesi merkez binasına büyük hasar vermiş. En erken bir yılda eski haline gelir. Bugünkü açılışta ilk dersi Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandereu'nun verecek olması Rektör Alemdaroğlu'nu ayrıca heyecanlandırıyor. Komşuyla ilişkimiz bilimsel alanda da yoğunlaşacak diyor...
     &nbs

Yazının Devamı

Avni Akyol

1 Ekim 1999


       İnsan çok yakınlarından biri öldüğünde neler hissederse, dün akşam saatlerinde Avni Bey'in ölüm haberini duyduğumda da onları hissettim. Hala da şokundan kurtulabilmiş değilim. O bizler için sadece bir Milli Eğitim Bakanı değil, örnek alınması gereken bir ağabeydi. Öğretmenin, öğrencinin, seçmenin, milletvekilinin, parti liderinin Avni Ağabey'iydi. Hoşgörü sembölüydü. Kızarken bile yüzü hep güler, sözcüklerini özenle seçerdi.
       Milli Eğitim Bakanlığı döneminde, onu en fazla eleştirenlerden biri bendim. Ama bir gün olsun, neden böyle yazdın, neden eleştirinin dozunu kaçırdın dediğini duymadım. Her defasında demek ki yaptıklarımızı yeterince anlatamamışız, demek ki hata yapmışız, demek ki olayın bu yönünü düşünememişiz derdi. Oysa, eğitimi Türkiye'de en iyi bilenlerden biriydi. Öğrenmenin, bilginin sonsuzluğuna inanır, hemen herkesten bir şeyler öğrenmeye çalışırdı...
       Eğitim hayatına köy öğretmenliğiyle başladı. Ama gözü hep yükseklerdeydi. Makamı fiyaka için değil, hizmet için isterdi. Hiçbir zaman, hiçbir göreve talip olmadı, ama genç yaştan itibaren

Yazının Devamı