TUS işkencesi

30 Eylül 1999


       Doktorluk eskiden en popüler mesleklerin başında gelirdi. Üniversite giriş sınavlarında ilk 100'e girenlerin yarıdan fazlası tıbbı seçerdi. Oysa şimdi bırakın ilk 100'e, ilk 1000'e girenler arasında tıbbı seçen yok gibi. Yine eskiden anne babalar çocukları tıbba girdi mi, hele hele mezun oldu mu "evladımız doktor oldu" diye bayram ederlerdi. Oysa şimdi, tıptan mezun olmak kara günlerin başlangıcı oluyor.
       Son yıllarda uzman, doçent, profesör doktorların sayısı o kadar çok artı ki, pratisyen doktorun yüzüne bakan yok. Bu yüzden eğer doktorluk yapmak istiyorsanız en azından "uzmanlık eğitimi" almak, olmazsa olmaz kural haline geldi. Ama uzmanlık eğitimi almak o kadar kolay değil! Kabul edilebilmek için üniversite giriş sınavından on kat daha ağır bir sınavı kazanmanız gerekiyor. Kısa adı TUS olan Tıpta Uzmanlık Sınavı'na her defasında ortalama 15 bin kişi giriyor ve sadece 2 bini kazanıyor. 100 kişiden 87'si eleniyor. İstediği alanı kazananların oranı ise yüzde 5 bile değil. Durum böyle olunca tıp öğrencilerinin 3'üncü sınıftan itibaren tek hedefi TUS'u kazanmak oluyor...
   &nb

Yazının Devamı

Meslek liseleri!

29 Eylül 1999


       YÖK meslek liselerini mahvetti. Milli Eğitim Bakanlığı da seyretti. Düne kadar parlak öğrencilerin de tercih ettiği teknik liseler, üniversiteye giriş yollarının tıkanması nedeniyle artık bu okullara dudak büküyor. Haksız da sayılmazlar. Anadolu liseleri, fen liseleri, kolejler ve süper liselere rahatlıkla girebilecekken, daha iyi mühendis olalım gerekçesiyle teknik liselere yönelenler, YÖK'ün dayatmasıyla tam bir hayal kırıklığına uğradılar. Biz YÖK neden böyle acımasızca davranıyor derken, şimdi de Milli Eğitim Bakanlığı'nın dayatmasıyla karşı karşıya kaldılar. Ağbeylerinin, ablalarının üniversiteye girişte uğradıkları hayal kırıklığının bir benzerini yaşamak istemeyen mesleki ve teknik okulların birinci sınıfındaki öğrenciler, düz liselere geçmek istediler. Ama karşılarına Milli Eğitim'in anlamsız genelgeleri çıktı. Anadolu meslek ve Anadolu teknik liselerde hazırlık okuyan öğrenciler, yanlışın neresinden dönersek kardır diyerek, düz liselere müracaat ettiler. Bakanlık önce hazırlık'ta sınıfta kalan öğrencilerin nakil yaptırabileceklerini duyurdu, ardından da kalan - geçen ayrımı yapmaksızın mesleki ve teknik okullardan düz

Yazının Devamı

Rektörlük yarışı

28 Eylül 1999


      Marmara Üniversitesi Rektörü Ömer Faruk Batırel, önceki ay YÖK tarafından görevden alındı. Daha doğrusu istifa ettirildi. Gerekçe de: Türbana ve tarikatlara karşı hoşgörülü olması. Hoca, on yıla yakın o koltukta oturdu. Şimdi neyse, eskiden de oydu. Bu yüzden YÖK'ün zamanlamasına akıl sır erdirmek mümkün değil...
       YÖK Başkanı Gürüz, Batırel'i azletmeden önce İstanbul'daki yakın dostlarına haber yolluyor: "Aman bana lakliğinden, Atatürkçülüğünden şüphe duymayacağımız çok acele bir hanım rektör bulun" diyor. Sonuçta Turay Hanım'da karar kılınıyor ve rektör vekili olarak atanıyor. Gürüz, kendisini fazla tanımıyor. Atama öncesinde uzunca bir kahvaltı yaptılar o kadar...
      Turay Hanım işe hızlı başladı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu kadar olmasa da laiklik karşıtı hareketlere sert tavır aldı. Kayıtları Haydarpaşa Kampusu'nda tek merkezden yaptı. Türbanlılara göz açtırmadı. Tarikatların kalesi haline gelen fakülteleri ve öğretim üyelerini zorlamaya başladı...
       Bu arada rektörlük seçimi için de gün

Yazının Devamı

İnatçı öğretmenler

27 Eylül 1999


       Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, haziranda öğretmenlere yönelik bir genelge yayımladı. "Öğretmen kurullarında öğrencinin durumunu değerlendirirken başarısız olduğu yönleri değil, başarılı olduğu yönleri dikkate alın" dedi. Çağdaş eğitim anlayışı da bu yönde: Her öğrencinin mutlaka başarılı olabileceği en az bir yeteneğinin bulunduğu, öğretmenlere düşen görevin de bu yetenekleri bulup geliştirmek olduğu varsayılır. Özetin özeti: Çağdaş eğitim sistemleri öğrenciyi harcamaya değil, her koşulda onları kazanmaya yöneliktir. Öğrenciyi bilmediklerine göre değil, bildiklerine göre değerlendirir. Kişisel, duygusal ölçümleri değil objektif kriterleri dikkate alır...
       Bu çerçeveden bakıldığında zorlu ÖSS barajını aşıp lise sonda bir - iki dersten kaprisli öğretmenlerin gazabına uğrayanları çok daha iyi anlayabiliyoruz. "Ağzınızla kuş tutsanız geçirmem" diyen ve sınıfta bırakmayı marifet sayan öğretmenler öğrenim hayatınız boyunca mutlaka sizin de karşınıza çıkmıştır. Sayıları her ne kadar azalsa da hala öğrenci ve velilere kan kusturuyorlar.
       Zeynep, İngilizce

Yazının Devamı

Bilim şarlatanlığı

24 Eylül 1999


       Depremin ilk gününden beri bu işten anlayan bilim adamları bir araya gelsinler, yoksa iş çığırından çıkacak diye defalarca yazı yazdık. Korktuğumuz başımıza geldi. Anlı şanlı profesörler, önce birbirlerini cahillikle suçladılar. Ardından Türkiye'nin gözbebeği diye bildiğimiz kurumlara yöneldiler. TÜBİTAK, İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi meğerse bir hiçmiş. Öyle diyorlar. Varsa, yoksa kendileri. Oysa ne oldukları ortada!..
       Hemen her konuda olduğu gibi bilim konusunda da bir devlet politikamızın olmadığı ortaya çıktı. Üniversiteler, bilimsel kurumlar ve bilim adamları elbete özgür olmalı. Ama hepsi de devletin sırtından, sizin, bizim vergilerimizle çalışmalarını sürdürüyor. Onun için mahalle dedikodularını andıran sataşmaları bırakıp el birliği ile bundan sonra ne yaparızı tartışmaları gerekir...
       Batılı ülkelerde olduğu gibi Türkiye'nin de ulusal bilim politikası ve çağdaş dünyaya yaraşır şekilde bağımsız bir Bilim ve Teknoloji Bakanlığı'nın olması gerekliliği 70'li yıllardan bu yana tartışılıyor. Defalarca sempozyumlar düzenlendi, defalarca raporlar hazırlandı.

Yazının Devamı

Bakan Bey

23 Eylül 1999


       Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu, dün ziyaretimize geldi. Her yerde olduğu gibi görenlerin daha merhaba demeden ilk sorusu "okullar ne zaman açılacak?" oldu. Bakan bu konuda net bir cevap vermedi. Topu sürekli Bayındırlık Bakanlığı'na attı. "Onlar teknik olarak okullara girilebilir demedikçe açmamız söz konusu değil" dedi. Sohbet ilerledikçe Eskişehir, Bursa ve Bolu'nun pazartesi günü, İstanbul'daki okulların 4 Ekim'de, Adapazarı ve İzmit'teki okulların ise daha ileriki tarihlerde kademeli olarak açılabileceklerini telaffuz etti.
       Deprem bölgelerindeki yüzlerce okul birinci derecede hasar gördüğü halde Bakan Bey hala okulların kapatılmasının bir hata olduğunu vurguluyor. "Hastaneler, bankalar, işyerleri tatil edildi mi ki okular kapandı. Bence gereksizdi. Velilerin paniği okulları kapattırdı. Onların rahatlaması için bekliyoruz" dedi. Ama aynı Bakan, yüzlerce okulun hasarlı olduğunu, birinci derecede hasar gören okullar dışındakilerin henüz denetlenmeye başladığını, olası bir depremde ne kadarının ayakta kalabileceğini tahmin etmenin zor olduğunu söylüyor. Bir yandan okullar bir an önce

Yazının Devamı

Burs çıkmazı

22 Eylül 1999


       Üniversiteler önümüzdeki haftadan itibaren bir bir açılıyor. Bir milyonu aşkın öğrenci ders başı yapacak. İlk ve orta dereceli okullar gibi onlar da sorun yumağı içerisinde. Kocaeli, Sakarya, İstanbul, Bolu gibi depremden birinci derecede zarar gören üniversiteler bir yana diğer üniversiteler de acil sorunlarını çözebilmiş değiller. Rektörlerin en büyük sıkıntısı kaynak. Öğrencilerinki ise barınma ve burs. Rektörler, öyle ya da böyle sistemin çarkını döndürebiliyor. Ama olaya öğrenci cephesinden baktığınızda durum hiç de parlak değil.
       Eğer arkanızda sırtınızı dayayabileceğiniz varlıklı bir aileniz ya da bir tarikat yoksa üniversiteli olmak çok zor. Devlet, Kızılay örneğinde olduğu gibi en ihtiyaç duydukları anlarda bile maalesef öğrencinin yanında değil. Ama İslami örgütler her an, her yer de kendi davalarına hizmet edecek insanların yanıbaşındalar. Bir bakıyorsunuz deprem bölgesinde, bir bakıyorsunuz üniversite önlerindeler...
       Üniversiteye girişte uygulanan yeni sistem nedeniyle tüm meslek lisesi mezunları gibi imam hatip lisesi mezunları da yüksek

Yazının Devamı

Çare tükenmez!

21 Eylül 1999


       Deprem bölgesinde okullar günlerdir kapalı. Ne zaman açılacakları da belli değil. Milyonlarca veli ve öğrencinin kafası karmakarışık. Bir yanda can korkusu, öte yanda kaçan dersler...
       Böyle bir ortamda gönül isterdi ki, Milli Eğitim Bakanı ve YÖK Başkanı gelip İstanbul'a, İzmit'e, Sakarya'ya, Yalova'ya karargah kursunlar. Ama ne yaptılar? Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer bakanlar gibi sanki ateş almaya gelircesine geldiler, gittiler. YÖK Başkanı, ÖSS'de yaşanan skandallar nedeniyle iyice içine kapandı. Milli Eğitim Bakanı ise koltuğunda oturmuyor. Sürekli geziyor. Dün nerede diye araştırdık. Antalya'da bulduk. Okul açılışındaymış. Belki bu arada turizmdeki krizi de yerinde incelemiştir. Nasıl olsa eğitimde her şey güllük gülistanlık!..
       Büyük depremin üzerinden 35 gün geçti. Diğer alanlardaki faaliyetler bir yana, eğitimde neler yapıldı diye geriye dönüp baktığımızda, karşımıza koskocaman bir hiç çıkıyor. İstanbul'da 3 bin 174 öğretim kurumu var. 35 günlük bu sürede okulların depreme dayanıklılık testleri, eğer bütün olanaklar seferber edilseydi

Yazının Devamı