Eğitim, televizyon, KARNE

1 Mart 1997

"EĞİTİM" sözcüğü, televizyoncular için, çok sempatik değil. Çünkü rating'i yok. Daha doğrusu öyle biliniyordu. Ama geçtiğimiz hafta ilk kez yayınlanan KARNE, bu katı görüşü, biraz da olsa yumuşattı.
KARNE'yi hazırlarken, öncelikli amacımız; "eğitim" ile "televizyon"u barışık hale getirmek. Çünkü her ikisi de kitlesel ve her ikisi de birbirine muhtaç.
Genç nüfusumuz nedeniyle şu anda Türkiye'deki en büyük kitle eğitim ordusu. Yani öğrenci, öğretmen, veli ve eğitim yatırımcıları. Sayıları 40 milyondan fazla.
En yaygın iletişim aracı ise, televizyon. Girmediği ev, ulaşamadığı insan hemen hemen yok gibi.
Türkiye'nin geleceği için, eğitim ve televizyonların geleceği için iki kurumun da birbirini kucaklaması gerekir.
Bilginin, her türlü yatırım aracından daha kıymetli olduğu günümüzde, insanların bilgilenmeye, saniyesi yüzlerce dolara malolan televizyonculuğun da rating'e yani izleyiciye ihtiyacı var.
Eğer, hoşça vakit geçirtirken bir şeyler öğretmeyi de başarabilirsek, çok önemli bir mesafe katetmiş oluruz.

Yazının Devamı

Herkese mavi boncuk

28 Şubat 1997

YILLARIN verdiği deneyime dayanarak bir kehanette de biz bulunalım:
Bu yıl kolejlere girmek isteyip de açıkta kalan olmayacak. Yani isteyen herkes kolejli olabilecek. Sınav sonuç belgeleri geldiğinde, ne anne babalar, ne de öğrenciler üzülecek. Çünkü herkes bir yeri kazanmış olacak.
Güçleneceğine, sürekli kan kaybeden özel okullar, sanki çare olabilecekmiş gibi, sınav sistemini sil baştan değiştirdiler.
Bu arada, İzmir'deki kolejlerle, İstanbul'daki İSTEK Vakfı okullarının sınav sisteminin dışına çıkması da tam bir şok oldu. İzmir okulları, ayrı bir sınavla öğrenci seçimine yönelirken, Bedrettin Dalan'ın başkanlığını yaptığı İSTEK Vakfı, "sınavsız kolej" dönemini başlattı.
Gelişmeler öylesine hızlı ve öylesine aceleye getirelerek yapıldı ki, velilerin kafası karmakarışık oldu.
İsterseniz önce, yapılan değişikliklere bir göz atalım:
* Daha önce, sınavdan sonra yapılan tercih sıralaması, şimdi başvuru aşamasına alındı. Yani öğrenci, puanını görmeden, hayali tercih yapacak.

Yazının Devamı

Çocukları ne kadar seviyoruz?

27 Şubat 1997

DÜNYA çocuğu keşfedeli çok oldu. Biz ise yeni yeni farkına varıyoruz. Ama hala, çocuklara bırakabileceğimiz en iyi mirasın, eğitim olduğu konusunu yeterince anlatabilmiş değiliz.
Ülkelerin zenginlikleri, artık klasik yöntemlerle değil, eğitilmiş insan sayısı, çocuklara sağlanan olanaklar, bilime katkı gibi yeni kriterlerle ölçülüyor.
ABD bile, eğitimde, kendine örnek ülke olarak Almanya'yı alıyorsa, bunun bir nedeni var.
Almanya, hem çocuklarına, hem de onların eğitimine fazlasıyla önem veriyor. Çocuğu, daha anne karnındayken takibe alıyor. Aylık kontrole gitmeyen anne adayını, adeta polis zoruyla muayeneye getiriyor. Doğumundan sonra da sağlıklı bir yaşam südürebilmesi için hem her türlü ortamı hazırlıyor, hem de bizde olduğu gibi ayda 150 bin liralık göstermelik yardımlarda değil, ciddi katkılarda bulunuyor. Dahası, okul öncesi eğitimi, bu yıldan itibaren zorunlu hale getirdi. Dahası, çocukların ilgi ve yetenekleri doğrultusunda eğitim görebilecekleri bir sistem geliştirerek, "fire"yi minumuma indirdi.
Şimdilik, "darısı bizim de başımıza" demekten başka elden bir şey gelmiyor. Ama bu konuda, özellikle devletin katedeceği çok fazla yol var.
Söz çocuktan açılmışken, geçtiğimiz hafta Ank

Yazının Devamı

Beterin de beterine razı olmak

26 Şubat 1997

ZAMAN zaman, "Eğitimde yazacak hiç mi iyi bir şey yok?" şeklinde eleştiriler geliyor. Haksız da değiller. Geriye dönüp baktığımızda, yazdıklarımızın çoğu eleştiri yüklü. Ama, kabahat bizim mi, yoksa, eleştiri ortamını yaratanların mı?..
Ayrıca genelde, bize gelen telefon, faks ve mektupların çoğunluğu şikayet dolu. Onu da bırakın, eğitimin neresine el atsanız, liğme liğme dökülüyor. Şimdi böylesi bir ortamda, olanları görmezden gelip, birilerine methiye düzseniz, o da bize göre değil.
"Bizimle ilgili niye bir şey yazmıyorsun" diyenlere, "Demek ki, işleriniz iyi gidiyor ki, bize şikayet gelmiyor" diyorum. Gerçekten de öyle. Dile dolamadığımız kurumlarda ya işler çok iyi gidiyor ya da hatalarını çok iyi kamufulaj ediyorlar.
Yeri gelmişken, öğretmeni, öğrencisi, velisi, rektörü, dekanı, öğretim elamanları, kısacası tüm ilgililere sesleniyorum: Ne olur çevrenizde iyi şeyler oluyorsa, bize de bildirin. Yüzümüzü güldürecek, moralimizi düzeltecek etkinliklerin cımbızla arandığı şu günlerde, bizi ve dolayısıyla okuyucularımızı da mutlmu edersiniz.
"Kötü haber çabuk yayılır" derler. Doğru. Bir yerde bir olay olduğunda, anında bize ulaşır. Öyle ki bazı toplantılar daha bitmeden tüm

Yazının Devamı

Eğitim turu

25 Şubat 1997

EĞİTİMDE tansiyon giderek yükseliyor. Eğer, tedirginliğin ve kışkırtıcılığın yerini sağduyu almazsa, durum daha da vahimleşebilir.
Örneğin yabancı dille eğitim konusunda, hiç yokken, kamuoyunun zihni bulandırıldı. Büyük bir ihtimalle, sonuçta hiçbir şey değişmeyecek ama, kafalar karmakarışık oldu.
Hükümet adına, bundan daha büyük talihsizlik olamaz. Çünkü, hem Başbakan, hem de Başbakan Yardımcısı yabancı dille eğitim yapan okullardan mezun. Şimdi bu durumda, yabancı dille eğitimin milli kültürü ve Türkçeyi yok ettiğini hala savunabilecekler mi?
Giderek tırmandırılan bir başka nokta ise; "Madem Anadolu liselerinde, bazı derslerin İngilizce, Fransızca, Almanca okutulması kaldırılıyor. O halde imam hatiplerde de bazı derslerin Arapça okutulmasına son verilsin" şeklinde. Yani durduk yerde, imam hatip liseleri bir kez daha tartışma ortamının içine çekiliyor.
Daha önce de defalarca yazdık. Eğitimin mümkün olduğu kadar siyasetten uzak tutulması gerekir. Siyasetçiler, politikada olduğu gibi kinlerini, nefretlerini, inatcılıklarını, takıyyeciliklerini, eğitime taşıdıkları takdirde, kamplaşmalara neden olacaklar ki, bu da çok tehlikeli.
Şunun altını çok iyi çizmek gerekir: Türkiye'de veli ve

Yazının Devamı

Karne

22 Şubat 1997

EĞİTİM serüvenimizi, 15 yıla yakındır Milliyet'te, arada bir de televizyonlarda sürdürüyoruz.
Eğitimi, Türkiye'nin gündemine ne kadar fazla getirebilirsek, o denli iyi sonuç elde edebileceğiz. Bu yüzden, fırsat buldukça, değişik eğitim programlarıyla karşınızda oluyoruz. Bugünden itibaren Kanal D'de yeni bir eğitim programına başlıyoruz.
Adı: KARNESaati: 11.20
Eğitim konularını, farklı bir boyutta ele aldık. Klasik sohbet ya da açıkoturum şeklindeki programların sıkıcı olduğu varsayımından yola çıkarak, mümkün olduğu kadar renkli hale getirdik. Yani mesajları direkt değil, endirekt olarak iletmeye çalıştık.
Televizyonculukta önemli olan, öncelikle programı izletmek olduğu için, görsellik çok önemli. Bu mantıkla yola çıkarak, hem zevkle izleyeceğiniz, hem de eğitim konularının çok farklı boyutlarda ele alındığı farklı bir program ortaya çıktı.
Olaya yazılı basın olarak değil de, televizyoncu gözüyle baktığımızda, meğerse eğitimde ele alınması gereken ne kadar fazla konu varmış.
Sadece sporun, sanatın, siyasetin magazini var sayılır. Oysa eğitimde de ele alınması gereken çok enterasan olaylar var...

Yazının Devamı

Veliler Dayanışma Konseyi

21 Şubat 1997

ANADOLU lisesi velileri, Milli Eğitim Bakanlığı'nın zorlamasıyla, ilginç bir şekilde örgütlenmeye başladı. Her ne kadar Ankara'dan talimatla, okullardaki her türlü veli dayanışması engellenmeye çalışılsa da, yine de seslerini yükseltmek için her türlü yöntemi denemekte kararlılar.
Okul yerine, değişik mekanlarda bir araya gelerek, çocuklarının geleceği için ortak bir hareket içerisine giren veliler, Anadolu Liseleri Velileri Dayanışma Konseyi kurdular. Bir de basın bildirisi yayınladılar.
Tıpkı, "Aydınlık için bir dakika karanlık" eyleminde olduğu gibi her türlü ideolojiden uzak, samimi duygularla yola çıkmışlar. Tek istedikleri, çocukları ve Türkiye için daha iyi bir gelecek.
Şu cümleler aynen onlara ait:
"Evlatlarımızı vatan uğruna feda edebiliriz ama, yanlış bir eğitim uygulamasına kurban vermeyiz..."Veliler, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir oldu bittiye getirilerek, böyle bir karar aşamasına gelmesini hazmedebilmiş değiller. Bunun kırgınlığını yaşıyorlar:
"Milli Eğitim Bakanlığı'nın bugün için yapması gereken, yabancı dili kaldırmak değil, "Bu güzide okullarımızı devlet millet işbirliği ile nasıl daha iyiye götürebiliriz, nasıl daha çağdaş bir yapıda yaygınlaştırabiliriz,

Yazının Devamı

Açıköğretimliler ve iki yıllıklar

20 Şubat 1997

MİLLİ Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam, öylesine bir yabancı dil fırtınası estirdi ki, eğitimin diğer sorunlarını bir haftalığına da olsa unuttuk gitti. Belki de istediği buydu...
Bu arada önümüzde yığınla faks ve sürekli çalan telefonlar var. Verdikleri mesaj, yabancı dille eğitime son vermenin pek o kadar kolay olmadığı...
Bu konudaki gelişmeleri sıcağı sıcağına sizlere aktarma hakkınız saklı kalmak koşuluyla, bugün iki farklı konuyu gündeme getirmek istiyoruz. Birincisi hep horlanan, itelenen, küçümsenen açıköğretim öğrencileri, ikincisi ise iki yıllık meslek yüksekokulu mezunları...
YÖK Başkanlığı döneminde, açıköğretim fakültesi mezunlarının, diğer fakültelerden hiçbir farkı olmadığı yönünde genelgeler çıkartan Mehmet Sağlam'ın şimdi yan çizerek, öğretmenlik başvurularında kendilerini safdışı bırakması açıköğretimlileri çok üzmüş.
Eğitim fakültesi dışındakilerin öğretmenlik yapmalarının yanlış olduğunun altını çizerek, açıköğretimlilerin kızgınlıklarına neden olan uygulamalara dikkat çekmek istiyorum.
* İşsiz ne kadar üniversite mezunu varsa, hepsine öğretmenlik hakkı tanınırken, diplomaları, diğer üniversitelerle eşdeğer sayılan, üstelik bir yıllık eğitim formsayon eğitimi alanlara bu

Yazının Devamı