CHP İstanbul Milletvekili Altan Öymen ve DSP, CHP, DYP ve ANAP'tan 70 arkadaşının 8 yıllık kesintisiz eğitim konusunda verdiği yasa önergesi, bir türlü gündeme gelmiyor. Halbu ki, TBMM içtüzüğüne göre, 10 gün içerisinde komisyonlarda görüşülüp karara bağlanması gerekiyormuş.
Eğer savsaklanıyorsa, siyasi partilerden biri, Meclis Danışma Kurulu'nu toplatıya çağırarak, yasa teklifinin ivedilikle ele alınmasını isteyebiliyormuş. Ama hala bu konuda atılmış bir tek adım yok.
Velilerin kafası karmakarışık. Milli Eğitim Bakanı, veli ve öğrencileri sakinleştireceğine daha da tedirgin etmek için elinden geleni yapıyor. Bürokratlar ise, bakanın hışmına uğramamak için ağzını açmıyor. Liderlere gelince, onların konudan haberdar olduklarını bile sanmıyorum.
Gözlem, deneyim ve edindiğim bilgiler çerçevesinde şu kehanetlerde bulunabilirim:
1. Bu yıl Anadolu liseleri sınavı mutlaka yapılacak.
2. 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası RP'nin karşı çıkışına rağmen yasallaşacak.
3. Anadolu liseleri ile özel Türk ve yabancı okullara iki seçenek sunularak, "ya ilkokul aç ya da kontenjanının tamamını liseye kaydır" denilecek.
EĞİTİM sistemimizi çökertenler, sadece bakanlar değil. Esen rüzgara göre hareket eden Talim Terbiye Kurulu üyeleri, bakanlık bürokratları ve müfettişlerin de, bu yozlaştırma harekatında etkileri büyük.
Eskiler söze hep, nerde o öğretmenler, nerde o sebzeler, nerde o hava, su, insanlar diye uzun uzun bir ah çekerek başlar. Ben de nerde o eski müfettişler dedikten sonra, okullardaki müfettiş diktatörlüğüne değinmek istiyorum.
Sınavlarda öğrenciler nasıl ki, çıkacak sorulara göre hazırlanıyorlarsa, öğretmenler de, bütün eğitim programlarını, müfettiş denetimlerine göre düzenliyor. Okul yöneticilerinin ölçüleri de hiçbir zaman çağdaş bir eğitim değil, müfettişleri memnun etmek.
Ne zaman aklı başında bir öğretmen çıkıp, herkes tarafından, liğme liğme döküldüğü tartışmasız kabul edilen müfredat programının biraz dışına çıksa, hakkında soruşturmalar açılıyor.
Fazla uzaklara gitmeye gerek yok, müfettişlerin açtıkları soruşturma ve hazırladıkları raporlara bakın, eğitimin niye iyi gitmediğini anlarsınız.
Atatürk resminin yerden kaç santim yüksekte olduğunu ölçenleri mi ararsınız, tek kelime yabancı dil bilmeden yabancı okulları denetleyenleri mi?.. Ne isterseniz var.
Dar kalıplar içine sıkışmış
BU kargaşa ortamında, sessiz sedasız, bir dizi kararlar alınmak üzere. Yarardan çok zarar getireceği ve ilgili kitleler üzerinde müthiş bir tedirginlik yaratacağı yüzde 100 kesinken, kararların iyi niyetle alındığına inanmak biraz zor.
Milli Eğitim Bakanı Sağlam, önceki gün, Hürriyet'e, 8 yıllık eğitime, eylülde geçileceğini ve 1 haziranda yapılacak Anadolu liseleri sınavının kaldırılacağını açıkladı. Ortalık bir anda karıştı. Tepkiler yağmaya başlayınca da, tıpkı yabancı dille eğitimde olduğu gibi çark etti ve henüz verilmiş bir kararın olmadığını, çalışmaların sürdüğünü ve bir hafta içinde sonuca ulaşılacağını beyan etti.İki gündür, telefonlar, "böyle saçmalık olur mu" diye susmak bilmiyor. Sanırım Sağlam'ın yaratmak istediği de buydu.
Bir yandan 8 yıllık kesintisiz eğitime geçiş mesajları vererek Atatürkçü kesime şirin görünecek, öte yandan da 8 yıla karşı çıkanların sadece imam hatipliler ve Refah Partililer olmadığını göstermeye çalışarak, RP'ye "siz hiç merak etmeyin, bu iş olmaz" morali verecek. Tipik Sağlam taktiği. Tabii veliler, bu oyuna alet olursa...
Hazırlıkları yıllardır süren, başvuruları, tercih listeleri alınan, tarihi bile açıklanan bir sınavı, bırakın kaldırmayı,
İSTANBUL 'da dün eğitim adına sevindirici bir sempozyum vardı. Tınaz Titiz'in Beyaz Nokta Vakfı düzenledi.
Cumhurbaşkanı Demirel 'de katılacaktı ama, eğitimden daha önemli işleri vardı ki, kendi himayesinde yapılan böylesine gerekli toplantıya katılmadı.
Sempozyomun konusu : ezbersiz eğitim'di. Ama, eğitimin geneldeki bütün sorunları da, bu arada tartışıldı.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başlı başına yapılmış olması bile çok önemli bir gelişme. Ancak, ezbersiz eğitim adına ne eleştiri yapıldıysa, sempozyumda fazlasıyla yaşadık.
Örneğin 10'da başlaması gerekirken 10.25'e sarkan ve akşam geç saatlere kadar süren uzunca bir maratonda kürsüye, konuşmacılardan biri indi bir diğeri çıktı. Eğer not almasaydım, diğer konuklar gibi ambale olmaktan benimde kafamda tek birşey kalmış olmayacaktı.
Halbuki mevcut sistem yani, öğrenciye aşırı yüklenme en ağır şekillerde eleştirilmişti. Bu kez öğrenciye değil, ama izleyenlere yüklenildi.
Kimin neyi ne kadar algıladığı, ne kadarını kafasında yorumladı hiç dikkate alınmadı.
SEKİZ yıllık "kesintisiz" temel eğitim için geriye sayım başladı. MGK'dan sonra Bakanlar Kurulu da, öneriyi itirazsız kabul etti. Uygulamaya geçilebilmesi için artık hiçbir engel yok.
Yasa çıkacak, start verilecek ve çağdaş ülkelerde olduğu gibi çocuklarımız, daha iyi yetişecek. Emeği geçen herkese teşekkürler...
Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Bener Cordan, 8 yıllık kesintisiz temel eğitim için bütün hazırlıkların tamam olduğunu, yasal düzenlemelerin tamamlanması halinde, önümüzdeki öğretim yılında uygulamaya geçilebileceğini söyledi.
Cordan, tartışmalara neden olan yönlendirmenin, çağdaş eğitim sistemlerinde 16, hatta 18 yaşından sonra başladığına da dikkati çekerek "Türkiye bu gelişmelerin dışında kalamaz" dedi.
Anadolu liseleri ve kolej velilerinin, tedirgin olmalarını gerektirecek bir durumun sözkonusu olmadığına da dikkat çeken Cordan, şimdi olduğu gibi altyapısı hazır olan okullarda yabancı dil eğitiminin devam edeceğini belirtti.
Evet, 24 yıllık özlem, sanki gerçekleşiyor gibi. Ama bu arada isimlerinin önünde profesör yazan bazı din istismarcılarının hala vatan, millet, din sömürüsü yapmasını anlamış değilim.
"Daha fazla" eğitime karşı çıkan profesörler, herhalde dünyanın
ŞU günlerde başkaları YÖK'ü yok etmeye çalışırken, YÖK de öğretmen yetiştiren Eğitim Fakülteleri'nin başına çorap örüyor.
Bugüne kadar hiçbir yükseköğretim kurumu öğretmen yetiştiren kurumlar kadar itilip kakılmadı. 15 - 20 yılda bir, ne hukuk, tıp, mühendislik eğitimi veren programlarda değişiklik oldu, ne de diğerlerinde. Ama biraz gerilere dönüp baktığımızda üzerinde sürekli oynanan öğretim kurumları, nedense hep öğretmen yetiştiren okullar oldu.
Eğitim sistemimizde, işler ne zaman kötüye gitse, bütün kabahat öğretmenin sırtına yüklenip, üzerinde oyunlar oynandı.
YÖK'ün yeterince tartışmaya gerek görmeden gelecek yıldan itibaren uygulamaya sokmak istediği yeni sisteme göre "önce öğretmen" değil, "önce fizikçi, kimyacı" yetiştirilecek.
Özeti şöyle:
Eğitim fakültelerindeki fizik, kimya, biyoloji, matematik, tarih, coğrafya, Türk dili ve edebiyatı bölümleri yeniden yapılandırılarak şu andaki işlevlerinin çoğu, Fen ve Edebiyat fakültelerine aktarılacak. Yani önce üçbuçuk yıl, örneğin matematik öğretilecek ardından da birbuçuk iki yıl öğretmenliğe yönelik dersler okutulacak.
Daha açık bir anlatımla alan öğretmeni olmak için fakülteye giren bir öğrenci, üçbuçuk yıl öğretmenlik konusunda
KESİNTİSİZ 8 yıllık zorunlu eğitim yasası, daha Meclis'e gelmeden, kavgası başladı. RP'liler, 8 yıllık zorunlu eğitimin gündeme geldiği 1973'ten bu yana sürdürdükleri olumsuz tavırlarını, hala sürdürüyor.
Yaklaşımları, olaya çözüm değil, çözümsüzlük getiriyor. 24 yıldır, bozuk plak gibi hep aynı terane:
"İmam hatipleri kapattırmayız."Kim kapatıyor ki? Bırakın kapatmayı sayıları, her on yılda ikiye, üçe katlanıyor.
Tıpkı türban konusunda olduğu gibi, polemik yaratarak, amacın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğunu her fırsatta ortaya koyuyuyorlar.
Bugün, Türkiye'de kişi başına ortalama 3.6 yıl eğitim düşüyorsa ve eğitilmiş insan sıralamasında en altlarda geziyorsak, RP'nin bu konuda takındığı olumsuz tavrın çok büyük etkisi var.
Bir kere, her şeyden önce, şu konunun altı çok iyi çizilmelidir:
8, 10 yıllık temel eğitim, imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması için değil, Türk insanın çağa yakışır bir temel eğitim alması için istenmektedir. Kesintisiz olması, çocuklarımızın imam hatiplere yönelmesini önlemek için değil, uygar bir insanın alması gereken temel eğitim içindir.
MİLLİ Eğitim Şurası, mayısta toplandı ve 8 yıllık kesintisiz temel eğitim için karar aldı. Aradan 8 ay geçti. Bırakın gündeme getirilmesi, getirenler Bakan Sağlam tarafından "dolduruşa getiriliyorsunuz" diye bir güzel azarlandı.
Ne zaman ki, Milli Güvenlik Kurulu, 8 yıllık zorunlu eğitimi gündeme getirdi, herkes, "zaten biz de istiyorduk" havasına girdi.
Hükümet, "8 yıllık eğitim, koalisyon protokolünde zaten vardı", diye olayı sahiplenirken, Milli Eğitim Bakanı Sağlam da, daha önce rafa kaldırdığı şura kararlarına sıkı sıkaya sarıldı. Sanki bu konuda daha önce tavır alan kendisi değilmiş gibi...
RP dışındaki siyasi partiler de ilk kez, 8 yıllık zorunlu eğitim için bir araya geldiler. Çalışmaları çok önceye dayanıyor. Kararlarını açıklamalarının MGK sonrasına rastlaması, tam anlamıyla bir talihsizlik. Keşke ellerini biraz çabuk tutsalardı da, MGK gölgesi altında kalmasalardı.
Bu arada sağcısı, solcusu, dincisi, ülkücüsü hemen hemen bütün kesimler, 8 yıllık zorunlu eğitimin faziletlerini anlatmaya başladı. Bu tabloyu görünce, herhalde, büyük bir ümide kapılıp, yasal düzenlemenin TBMM'den birkaç hafta içinde çıkmasına, artık kesin gözüyle bakabilirsiniz. İnşallah öyle olur. Ama ben pek