Gençliğe sahip çıkalım

11 Mart 1997

ÜNİVERSİTELERDE gergin günler yaşanıyor. Her an moral bozucu olaylar yaşanabilir. Rektörler, polis, veliler ve öğrenciler tedirgin. Aklı başında, sağduyulu hiç kimse, ne bir kez daha şiddet olaylarını yaşamak istiyor, ne de derslerin engellenmesini.
1.5 milyon genç, üniversiteye girmek için yoğun çaba harcarken, üniversiteli olma şansına sahip olanların, öğrenim hakkını engellemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Üniversiteler, siyasi istikrarsızlıktan en fazla etkilenen kurumların başında geliyor. Toplumsal huzursuzlukların her türlüsünü orada görebilirsiniz. Bazen iyi niyetlerle, bazen de provokasyonlarla.
Üniversite ve gençliğin, hemen hemen her iktidar tarafından, potansiyel suçlu gibi görülerek, her fırsatta üzerine gidilmesi, her on yılda yaşanan olayların bir başka nedenidir.
İddia edildiği gibi üniversitelerde yaşanan olaylar, çok küçük bir azınlığın işi olabilir. Çağdaş bir eğitim isteyen sessiz çoğunluğun, çıkarlarını kollayamadıkları da söylenebilir.
Aynı şekilde, polisin zaman zaman taraf tuttuğu, bazı hocaların öğrencileri tahrik ettikleri de iddia edilebilir.
Ama, hiçbir gerekçe, çok kısıtlı olanaklarla, çağı yakalama mücadalesi veren üniversite ve gençlerimizin önünü

Yazının Devamı

Kolejler yaşamalı, çünkü...

9 Mart 1997

Kolejler sınav ve yerleştirme sistemi, dün, benim de, katıldığım bir toplantıda enine boyuna tartışıldı.
Sonuç olarak, başvurular 19 Mart'a kadar uzatıldı, Sosyal ve Fen derslerinin 4. sınıf bilgilerinden soru sorulmayacağının altı bir kez daha çizildi. Puanlama sırasında uygulanan katsayılar konusunda da, klavuzda yazılanların dışında bir değişikliğin olmayacağı ısrarla vurgulandı.
Bu durumda çocuğunu koleje göndermeyi düşünenler için yeni bir fırsat daha doğmuş oldu.
Daha önce de defalarca yazdım, eğer olanaklarınız elveriyorsa, çocuğunuza bırakacağınız en iyi miras eğitimdir.
Türkiye gibi, yüzbinlerce milyarlık yabancı arabanın, katların, yatların, yazlıkların olduğu bir ülkede, özel okullar için sadece 25, 30 bin kişinin başvuruda bulunmasını anlamak mümkün değil.
Ben anne - babaların çocuklarını sevmediklerine inanmak istemiyorum. Aynı şekilde, özel okulların çok iyi olduğunu da söylemek istemiyorum. Ama ortada bir tezat var.
Veli desteği olmadan, Türk eğitim sisteminin düzlüğe çıkması mümkün değil. Türkiye'de şu anda özel okullarda okuyan öğrencilerin oranı sadece yüzde 1 - 2. Halbuki çok daha fazla olması gerekir. Gereksiz ithalata, ıvır zıvıra trilyonlar harcayan Türkiye,

Yazının Devamı

Eğitimin gücü ve KARNE

8 Mart 1997

ABD Başkanı Bill Clinton'dan sonra, bilgisayar alanında yarattığı yazılım devrimiyle dünyanın en zengin kişisi olan Bill Gates de, "eğitim" dedi.
Ekonomide, siyasette, bilim ve teknolojide zirveye giden yol, artık eğitimden geçiyor. Dünyada son günlerin en fazla konuşulan konusu haline gelen ve dünyanın 8. harikası olarak nitelendirilen "genetik kopyalama" devrimi de eğitim ve bilimin zaferi.
Son yıllarda, Türkiye'de de eğitim ve bilime giderek artan oranda bir ilgi var. İyi okullara girebilmek için gösterilen gayret ve ardından Türkiye'de ilk kez açılan bir Bilim Parkı... Okullarımızın pek çoğunda artık, bırakın bilgisayarı İnternet bulunuyor. Öğrencilerimizin, dünyanın dört bir yanında yazıştığı arkadaşları bulunuyor.
Okullarımız, uluslararası matematik, fen yarışmalarında, olimpiyatlarda üst üste şampiyonluklar alıyor. Gençlerimizle, çocuklarımızla göğsümüzü gere gere övünebiliriz. Ama böylesi iyi olanaklardan yararlananların sayısı çok daha fazla olsa, sevincimiz de o denli yüksek olacaktır.
Bu haftaki KARNE programında yine birbirinden ilginç konuları mercek alına aldık. Örneğin, son 15 gündür yazılı ve görsel medyada dünyanın üzerinde en çok konuştuğu konu olan genetik

Yazının Devamı

Hangi kolej daha iyi?

7 Mart 1997

PARASI olup da, çoçuğunu daha iyi koşullarda okutmak isteyenler için, en sıkıntılı günler. Bir yandan sınav için yoğun hazırlıklar sürerken, öte yandan "hangi okul daha iyi?" telaşı yaşanıyor.
Eğitimle, okullarla içli dışlı olduğumuz için, son günlerde en fazla yöneltilen soru bu:
"Hangi kolej dahi iyi?""İyi"lik kavramının kişiden kişiye, ortamdan ortama, yıldan yıla, uygulanan değerlendirme ölçüsüne göre değişkenlik gösterdiğini anlatsanız da, veliler, kolay kolay ikna olmuyor.
"Bütün söylediklerinizde haklısınız. Ama siz yine de söyleyin: En iyi okullar hangisi?.. Hangi okulları listenin başına yazalım?"Bu sorunun cevabı öylesine zor ki! Bir anlamda, çocuğun geleceğine karar veriyorsunuz. Yani sorumluluğu çok fazla. Bu yüzden ince eleyip sık dokuyoruz...
Anadolu liseleri ve kolej seçiminde, benim öncelikle önem verdiğim konu, okuldan çok lisan. Yani İgilizce mi, Almanca mı, Fransızca mı, yoksa İtalyanca mı oluşu.
Dünyada bugün gelinen nokta: ana dil gibi giderek yaygınlaşan ve bir dünya dili haline gelen İngilizcenin, tartışmasız üstünlüğü.
Bu yüzden okul seçiminden önce, dil seçimi çok önemli. 2000'li yıllarda İngilizce "olmazsa, olmaz" durumuna gelecek. İngilizce öğrenildiğinde

Yazının Devamı

8 yıllık "kesintisiz" zorunlu eğitim

6 Mart 1997

SEKİZ yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin yasallaşması için, demek ki, illa da, Milli Güvenlik Kurulu'nun bir karar alması gerekiyormuş. Daha önce Milli Eğitim Şurası'nda da oybirliği ile sözkonusu karar alınmış ama, muhalefet partileri, bırakın yasa teklifi hazırlamayı, gündeme bile getirmemişlerdi.
Olsun, öyle ya da böyle, yasal hale gelmesi sevindirici bir gelişme.
Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiyelerinin dikkate alınması gerektiğini düşünenen RP dışındaki siyasi partiler, hükümetten, bu konuda ümidi kesmiş olacaklar ki, ortak bir yasa teklifi hazırlamışlar.
CHP'den Altan Öymen, ANAP'tan Kaya Erdem, DYP'den Hasan Denizkurdu ve DSP'den Tahir Köse tarafından hazırlanan ve zorunlu eğitimin 8 yıla çıkartılmasını öngören teklif, milletvekillerinin imzasına açılmış.
Bakalım, ne kadar destek bulacak?
Ağızları açıldı mı, laiklik, çağdaşlık, çocuk, genç ve eğitim konularında mangalda kül bırakmayan politikacılar, eğitimin "olmazsa, olmaz" kuralı, zorunlu eğitimin artırılması konusunda nasıl bir tavır sergileyecekler.
Tam ayrıntılarını bilmiyorum. Ama, eğer yasa teklifi, "Temel eğitim, 8 yıl ve zorunludur" şeklinde getirilirse, buna Refah Partisi de, hiç düşünmeden imza atar. Hatta "8 yıl az,

Yazının Devamı

Bundan sonra ne olur?

5 Mart 1997

MGK kararları, siyasette fırtına estirmeye devam ediyor. Sonu kasırgaya mı dönüşecek, yoksa çiseleyen bir yağmurdan sonra, güneşli günler mi gelecek, hep birlikte göreceğiz.
Erbakan, hiçbir siyasetçinin düşmek istemeyeceği, iki ucu keskin bir giyotinin altında. Ne yukarı diklenebiliyor, ne de aşağıya. Bir anlamda ektiklerini biçiyor.
Günün birinde başbakanlık koltuğuna oturduğunda, MGK toplantılarına katılıp, böylesi durumlarla karşılaşacağını hesaba katsaydı, sanıyorum, bugünkü sıkıntıların hiçbirini yaşamazdı.
RP, örgütlenmesini gençlerle yaptı. İdeoloji olarak dini, mekan olarak da cami ve okulları kullandı.
Öylesine başarılı oldu ki, iktidar koltuğuna bile oturdu.
Yoksul ve çaresiz kitleler üzerinde, dini örgütlenme öylesine etkili oldu ki, RP gibi bazı tarikatlar da güç odağı haline geldi.
RP ve tarikatlar, Özal'la birlikte "geliyorum" dedi. ANAP iktidarları, DYP'li koalisyonlar, Erbakan ve tarikatların güçlenmesi için en uygun ortam oldu. Bugün kendi iktidarında yıpranan RP, ANAP ve DYP'li iktidarların verdiği tavizlerle bugünlere geldi.

Yazının Devamı

İnsana saygı ve MGK kararları

4 Mart 1997

HAFTA sonunda, insana saygının lafla değil, etkin yöntemler bulunarak nasıl çözüme ulaştırıldığına ilişkin, ilginç bir toplantıya katıldım. Neden böylesi güzel organizasyonlar, bizde de yok diye hayıflandım.
Toplantıyı, 18 yıldır, gençlere yönelik uluslararası organizasyonlar gerçekleştiren GENÇTUR düzenledi. Konusu CSV programının tanıtılmasıydı.
CSV (Community Sevices Volunteer), 1962'de, İngiltere'de, Dr. Alec Dickson tarafından kurulan bir gönüllü kuruluş. Yardıma gereksinimi olan özürlü ya da sorunlu insanlara, genç kuşağın gönüllü hizmet vermesini amaçlayan ve bu alanda çalışma isteği olan kişilere gerekli ortamı hazırlayan bir kuruluş. İngiltere'nin yanı sıra ihtiyaç duyulan diğer ülkelerde de hizmet veriyor.
Toplantıda, CSV'nin program direktörü Sophie Graves, Türk bilimadamları ve daha önce bu programa katılan gençler konuştu. Hepsi etkileyiciydi.
Özürlülerin topluma kazandırılması için onlara sahip çıkılması gerektiğini vurgulayan Graves'in şu sözleri, önemli mesajlar veriyordu:
"İngiltere'de bu tür sosyal porjelerde gönüllü olarak çalışmak, ileriki yaşamda işverenlerin aradığı bir özellik."Çünkü, gençler, bu programlarda, her şeye çok daha farklı bakıyor ve

Yazının Devamı

Sevginizi kendinize saklamayın

2 Mart 1997

Sevilen çocuk, akıllı oluyormuş. Bilim adamları öyle diyor. Oysa Türk toplumu olarak biz, sevgimizi dışa vurmayı, açık açık söylemeyi pek sevmeyiz. Yani göstermeyiz.
Halbuki, hem çocuklarımızı, hem eş dost akrabalarımızı, hem ülkemizi, hem de büyüklerimizi çok severiz, saygı duyarız.
Eleştirdiklerimizin en başında, hep en sevdiklerimiz gelir. Kutlanması gereken anları görmemezlikten gelip, eleştiri ortamı yakaladımı fırsatı hiç kaçırmayız.
Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığı da yapan Nihat Bilgen hocamızın, üniversitedeyken söylediği şu sözleri böylesi anlarda hep hatırlarım:
"İnsanların milyonlarca davranışı vardır. Oysa bizler, iyi ya da kötü birkaç davranışına bakar o kişiyle ilgili iyi ya da kötü yargısına varırız. Bu çok yanlış. İnsanları değerlendirirken sadece birkaç davranışına bakarak değil yüzlerce, binlerce davranışını gözönünde bulundurarak değerlendirmeliyiz..."
Fanatik futbol taraftarıysanız, takımınız bir maçta yenildiyse, o güne kadar gururlandığınız futbolculardan daha kötüsü olamaz.
Sinirli bir anne babaysanız, canınız kadar sevdiğiniz çocuklarınıza bir yaramazlık anında söylemeyeceğiniz laf yoktur.

Yazının Devamı