25 yıllık meslek hayatımın her döneminde birilerinin gündeminde hep bir Atatürk filmi oldu. Her dönem birileri, “Atatürk filmini ben çekeceğim” diye ortaya çıktı, ama o film bir türlü çekilemedi.
“Mustafa” belgeselini çeken Can Dündar’a yapılanlardan sonra, büyük iddialarla yola çıkanların sonra neden bir Atatürk filmi çekemediklerini daha iyi anladım.
Yıllardır her Atatürk filmi çekmeye yeltenenlere her seferinde birileri, “Gel etme eyleme... Atatürk’ü bu millete anlatmak için tonla para harcayacaksın. Sonra da vatan haini ilan edilip, taşlanacaksın” diyerek kulağından çekti ki onlar da bundan vazgeçti.
Allah aşkına söyler misiniz Türkiye’de bu linç kültürü olduğu sürece bundan böyle hangi sinemacı, hangi yapımcı soyunur Atatürk filmi çekmeye?
Bundan böyle hangi firma sponsor olup, para yatırır Atatürk filmine?
Yeri gelmişken şunu da belirtmeliyim. Ne ben Can Dündar’ın avukatlığına soyundum, ne de “Romantik isyankar”ın avukatlığıma ihtiyacı var.
Can Dündar, “Mustafa” belgeselinde şayet Atatürk’le ilgili bazı gerçekleri değiştirmişse elbette ki eleştirilmeli.
Her ay olduğu gibi, geride bıraktığımız Ekim ayında da tüm kanalların ne kadar izlendiğini yayınlayan medyatava.com’daki verilere tek başına baktığınız zaman çok şey ifade etmeyebilir.
Çünkü bir ayın rakamlarından ancak o ay içerisinde kanalların birbirleriyle aralarındaki reyting farkını görmeniz mümkün.
Ancak iki ayın verilerini birlikte değerlendirdiğiniz zaman ortaya kıyaslanabilecek çok şey çıkıyor.
Malum eylül ayı Ramazan’a da denk geliyordu.
O nedenle bazı kanalların iddialı programlarını Ekim ayına kaydırması, geride bıraktığımız ayı, televizyonlar arasında asıl rekabetin yaşandığı bir dönem yaptı.
Rakamların gösterdiği şu ki, Kanal D yine açık ara birinci.
atv, Star TV ve FOX reyting kaybederken Show TV ise müthiş bir atağa geçti. Show TV’nin Kanal D ile FOX’un da Star TV ile arasındaki reyting farkı bir hayli azaldı.
Şahan Gökbakar’ın 4.5 milyon izleyiciyle Türk Sinema tarihinin gişe rekorunu kıran “Recep İvedik” filminin ikincisi de yolda. Çekimleri yeni başlayan film 12 Şubat 2009’da vizyonda... Yani tam da karne tatilinde...
Hedef kitle çocuklar olduğuna göre iyi bir zamanlama...
Şahan Gökbakar’ın, senaryosunu Sertan Altuniğne ve filmin yönetmenliğini de üstlenecek kardeşi Togan Gökbakar’la birlikte yazdığı “Recep İvedik”in kadrosu da belli.
“Recep İvedik”i Şahan Gökbakar, “Babaannesi”ni Gülsen Özbakan, “Amcaoğlu Hakan”ı Efe Babacan, Ali Kerem’i de Çağrı Büyüksayar oynayacak.
Peki “Recep İvedik 2”nin konusu ne? Şahan Gökbakar ve ekip arkadaşları “Recep İvedik 2”nin konusunu sır gibi saklıyor...
Ama bunu öğrenmek için 2 Şubat 2009 tarihini beklemenize gerek yok. Kamuoyuna o hizmet bendenizden...
“Recep İvedik” bu kez iş hayatına atılacak. Daha doğrusu babaannesinin baskısıyla bu yola baş koyacak. Gülsen Özbakan’ın canlandıracağı “Babaanne” ya da “Nene”, genç yaşta işadamlığına soyunup, müthiş başarılar elde eden kuzeni “Hakan”ı örnek gösterip, “Bak Hakan nasıl da başarılı bir işadamı oldu. Sen bu yaşa geldin, hâlâ bir baltaya sap olamadın” diye “Recep İvedik”e gaz verecek.
Epeydir görüşemiyorduk Halil Ergün’le... Birkaç gün önce karşılaştık Ergün’le Çiçek Bar’da... Arkadaşlarıyla buluştuğu masada keyfi yerindeydi.
Ergün’le gündemindeki birkaç konu üstüne biraz sohbet ettik.
Dizilerde oynayan her oyuncu gibi Ergün’ün de gündeminin birinci sırasında ekonomik krizin dizilere, dolayısıyla da kendileri üzerindeki etkisi...
Malum son günlerde ekonomik kriz nedeniyle televizyon kanallarının, yapımcılardan dizi fiyatlarından yüzde 20 ile 40 arasında indirim talebi söz konusu.
Ergün de, şimdilerde Türkiye’nin en yüksek reytingli dizisi olan “Yaprak Dökümü”nün başrol oyuncusu... O nedenle bu konu onun için de çok önemli.
Üstelik Ergün, “Kapitalist düzen işte bu. Dün bir projeden müthiş kârlar elde ederken sen bunu o işte emeği olanlarla paylaşma, ama kardan zarar etmeye başlayınca bunun faturasını emekçiye kes... Olacak iş mi?” noktasında.
“Sembolik bir indirim belki...”
7 Kasım’da 110 sinemada birden vizyona girecek olan Çağan Irmak’ın son filmi “Issız Adam”ın önceki gece oyuncularına ve yapımcı firma Most Production’un dostlarına özel bir gösterimi vardı, Dolmabahçe’deki G-Mall’de...
“Issız Adam” Irmak’ın, “Mustafa Hakkında Her Şey”, “Babam ve Oğlum” ve “Ulak”tan sonra dördüncü sinema filmi...
Başrollerinde Cemal Hünal, Melis Birkan, Yıldız Kültür, Şerif Bozkurt, Gözde Kansu ve Goncagül Sunar’ın oynadığı “Issız Adam” ilginç bir aşk filmi.
Filmin iki başkahramanı var.
Küçük yaşta bir kıza cinsel taciz suçlamasıyla hapsi boylayan ama toplumun vicdanını derinden yaralayan bir rapor sayesinde cezaevinden çıkan Hüseyin Üzmez’in kanal kanal dolaşıp söylediklerini dünkü yazımda eleştirmiştim.
Ama bu işin bir de medya cephesi var.
Hüseyin Üzmez gibi toplumun her kesiminden insanın nefretini kazanmış birini televizyona çıkarmak nereden bakarsanız bakın bıçak sırtı bir iş.
Hele hele de karşınızdaki kişi Hüseyin Üzmez gibi aymaz biriyse...
İki tür insandan korkmak lazım.
Birincisi; kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar...
İkincisi de; ar damarı çatlamış insanlar...
Geride bıraktığımız hafta medyaya yansıyan olaylardan seçtiğim bu üç konunun aslında birbirleriyle hiç ama hiçbir bağlantısı yok.
Ancak üç konuyu peş peşe ele alıp, yorumladığınızda şöyle bir fotoğraf çıkıyor karşınıza. Erkekler tarafından mağdur edilen kadınların haklarını yine erkekler savunuyor!
Bunu yapanlardan bazıları inandırıcı olurken, bazıları da zavallı duruma düşüyor.
Nasıl mı? İşte böyle: “Çarkıfelek”in sunucusu Mehmet Ali Erbil, “Asena’nın programınızda çıkması İbrahim Tatlıses’i çok sinirlendirdi, bu konuda ne diyorsunuz?” sorusuna şöyle bir yanıt verdi: “Tatlıses’in ambargo koyduğu Asena’ya biz sahip çıktık. Bu sadece benim kararım değil. Yayıncı kuruluş önerdi, biz de kabul ettik. Ayrıca Asena’yı bıraksaydık da kötü yola mı düşseydi? Asena, İbrahim Bey’in eski sevgilisi, biz eski sevgilisine iş verdik.”
Erbil, böyle düşünüyor olabilir. Ancak ne yayıncı kuruluşun ne de yapımcı Fatih Aksoy’un, “Tatlıses, eski sevgilisi Asena’ya ambargo koydu, bari biz ona sahip çıkalım da kötü yola düşmesin” düşüncesiyle ona iş verdiğini sanmıyorum.
Çünkü şov dünyası böyle bir yer değil.
Show business, “vefa”nın değil, “menfaat”in ön planda olduğu bir dünya.
Olay TV’de Selda Hasret’in hazırlayıp sunduğu “Yüz Yüze”de izledim televizyon dünyasının usta yönetmeni Musa Çözen’i...
Hasret, sohbet sırasında konuyu kadın programlarının yönetmenliğine getirdi ve şöyle bir cümle kurdu:
“Kadın programı yönetseniz ya da yönetmek zorunda kalsanız...”
Selda Hasret’in daha sözü bitmeden Musa Çözen, aldı sazı eline ve başladı döktürmeye:
“Aman aman asla... Acımdan ölsem kadın programı yönetmem... Oradakiler yönetmen mi yahu? ‘Onu öyle yapma, bunu böyle yapma. Beni buradan çek.’ Oynuyorlar yönetmenle... O zaman benim ne farkım kalıyor ondan... Sunucu bana karışamaz, ben rejiye girdiğim an biter. Programı sunucu yönetiyor. ‘Bel plan ver’, ‘Seyirciye dön.’ Olur mu öyle şey? Ben öyle bir program yönetmem, işim olmaz. O çocuklar (yönetmenleri kastediyor) alınmasınlar ama yönetmenlik yapmıyorlar. Kaç defa İbrahim Tatlıses’ten gördüm. ‘Reji böyle yap’ diye bağırıyor. O çocuklar o masaya oturmasınlar. Uzaktan kumandalı kameralar var yönetsin sunucu, yönetmene ne gerek var o zaman? Mesela ben Reha Muhtar’la ‘Ateş Hattı’nda çalıştım, Reha, top gibi oynuyormuş yönetmenle, ben geldim karıştırtmadım hiçbir şeye... Reha Muhtar, ‘Yönetmen buymuş’ dedi. Seçim