UNUNU ELEMİŞ, ELEĞİNİ ASMAMIŞ

22 Aralık 2015

Nadide 50’li yaşlarında bir kadın. Üniversitede su ürünleri bölümünde okuyan parlak bir öğrenciyken aşık olup evlenmiş. Kocası “Yavrularımızı anneannelerin babaannelerin değil, senin büyütmeni istiyorum” gibi ‘romantik’ bir teklifle geldiği için okulu bırakıp kendisini yuvasına adamış.

Kızını, oğlunu büyütmüş, tam sıra beş yaşındaki torununa gelmişken kocası ölüveriyor pat diye. Sudan çıkmış balığa dönüyor Nadide. Aslında sık sık rüyalarına giren su kaplumbağasına demek daha doğru. Ailesinin ona biçtiği tek bir rol var: Annelik. Görünüşte onu pek düşünen kızı istiyor ki annesi gelsin onlarla yaşasın, torununu büyütsün. Torunu istiyor ki anneannesi ona köfte yapsın. Başka da bir şey bekleyen yok Nadide’den. “Ununu elemiş, eleğini asmış” diye atasözümüz var neticede.

30 yıl sonra okul sıralarında

Ama Nadide’nin hayattan beklentileri var işte. Ömrünün 30 yılını başkaları için yaşamış, geriye kaç günü - ayı - yılı kaldıysa onu artık kendisi için kullanmak istiyor. Gözünü karartıp afla
üniversiteye dönüyor ve kendisini 30 yıl sonra yeniden okul sıralarında buluyor. Bir hafta içinde de Caretta Caretta’ları inceleyen araştırma gemisiyle Ege sularında... Ne kendisiyle dalga

Yazının Devamı

Spekülatif hava kirliliği

21 Aralık 2015

Şu ara özellikle İstanbul’da oturan arkadaşlarımdan en sık duyduğum soru; “Sizin tarafta da hava bu kadar kirli mi?” Kadıköy’deki Şişli’dekine, Taksim’deki Bakırköy’dekine sorup duruyor... Ve evet, her tarafta durum aynı. Nefes alınmıyor, genziniz yanıyor, boğazınız tıkanıyor sokağa çıkınca. Her zamanki gibi değil vaziyet ki, insanlar fark ediyor.

Nitekim geçen hafta Milliyet’te Mert İnan’ın haberi yayınlandı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde bulunan Hava Kalitesi İzleme’nin yaptığı ölçümler, İstanbul’daki ‘partikül madde 10’ (PM10) değerlerinin olması gerekeni fersah fersah aştığını gösteriyordu. Uzmanlar diyor ki, “Günlük ortalama 50 mikrogram / metreküp oranını aşmamalı”, Esenyurt’ta bu oran 284, Kadıköy’de 247, Yenibosna’da 201...

Neden artıyor partikül kirliliği? En çok ‘büyüme göstergesi’ sandığımız inşaatlar yüzünden. Sonuçları arasında da akciğer kanserinden kalp damar hastalıklarına, felç riskine kadar türlü çeşit bela var.

Bu arada NASA da bir dünya hava kirliliği haritası yayınladı ve İstanbul’da azot dioksit oranının 10 yılda yüzde 50 arttığını bildirdi.

Üstelik buna bile gerek var mıydı, zaten kendimiz bizzat soluyup görüyoruz durumu. Zaten aksi

Yazının Devamı

BU KEZ SAHİDEN ÇIKTI

18 Aralık 2015

2014 yılının nisan ayıymış, ben Türkan Şoray’ın evine gitmişim röportaj için. Milliyet Sanat dergisinde çıkan yazım “Yıllardır duyarız, ‘Türkan Şoray albüm çıkarıyor’ diye ya, şimdi sahiden çıkarıyor” diye başlıyor. Piyasayı da bilmiyor değilim az buçuk ama demek çok inanmışım o sırada. Aradan iki yıla yakın süre geçeceğini tahmin edememişim ama yalan da sayılmaz, işte şimdi gerçekten çıktı.

‘Türkan Şoray Söylüyor’, DMC’den çıkan albümün adı. “Şarkıcılık iddiam yok, beni sevenlere bir de sesim hatıra kalsın istedim” demişti, kapağın içine de yazmış aynı şeyi. “Benden bir hatıra” demiş.

Bizde hatırası çoktur kendisinin, hatırı da dolayısıyla... Onun için bu albümü eleştirecek değilim. Yıllar yılı filmlerinde en çok Belkıs Özener’in, Handan Kara’nın sesiyle şarkılar söylemişti. Belki onlardan bazılarını duymak isterdim bir de kendi sesinden. Bir ‘Sevemedim Karagözlüm’ü mesela, ama belki de onların da öyle kalması güzel.

Türkan Şoray, kendi sevdiği şarkıları söylemek istemiş albümde. Gençliğinden beri kendisini etkileyenleri... Açılış parçası, Ayten Alpman’dan dinlediğimiz ‘Tek Başına’ mesela. Yıllar önce Levent’teki evinde kendini yalnız hissettiğinde onu dinler dinler,

Yazının Devamı

Demek ki oluyormuş!

17 Aralık 2015

İnsanın canı “İyi şeyler de oluyor” klişesini tekrar edebilmek istiyor ya bazen, işte bir tanesi: Devam eden kadın cinayeti davalarından peş peşe iyi haberler geliyor. Özgecan Arslan kararını “Devamı nasıl gelecek, onu görelim” diye temkinli bir iç rahatlamasıyla karşılamıştık ki bu hafta Hasret Daşlı davası sonuçlandı. Tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için ‘kirlenen’ namusunu temizlemek üzere aile meclisi kararıyla boğulup Batman çayına atılan genç kadının katilleri, avukatlarının mide bulandırıcı savunmasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı.

Hakikaten insan bu savunmaları yazabilenin değil avukat, insan olmasına şaşırıyor. Efendim Hasret Daşlı 22, tecavüzcüsü 15 yaşındaymış, çocuk yaşta biri 22 yaşında birine tecavüz edemezmiş, bu hayatın ‘olağan’ akışına aykırıymış. Ama biliyorsunuz daha da küçük yaşta kız çocukları tecavüze ‘rıza’ gösterebiliyorlar, bu hayatın olağan akışına gayet uygun bizde. Hatta, asıl Hasret Daşlı yaşasa cinsel istismarla yargılanırmış! Ama yaşamıyor, hunharca katledildi, bu detayı atlayacak mıyız? Gencecik bir kadın, ölmüş gitmiş, hâlâ suçlu çıkarmaya çalışıyorsunuz, hiç mi vicdanı sızlamaz insanın?

Kadın hakları savunucularına da

Yazının Devamı

AMAN PUTİN GÖRMESİN!

15 Aralık 2015

Hakikaten bu başlıkların atıldığı bir anda o kararı veren kişilerin yanında olmak istiyorum bazen. Nasıl işliyor olabilir kafaları?

Mesela ortada bir film var; ‘Rüzgarın Hatıraları’. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye’de yabancı düşmanlığı gitgide artarken muhalif bir gazete çıkarmakta olan şair - yazar Aram’ın aldığı tehditleri, yaşadığı çıkmazı anlatıyor.

Ödeyemeyeceği bir varlık vergisiyle durumu iyice tehlikeye giren Aram, çareyi Sovyetler Birliği’ne kaçmakta buluyor. Ama öncesinde, Gürcistan sınırında, bir Doğu Karadeniz köyünde saklanıyor ve 1915’e gidiş gelişlerle bir geçmiş hesaplaşmasına giriyor.

Siz de bir gazetenin pazar ekini hazırlayan kişisiniz. Magazin eki bile değil, pazar eki. O filmi manşet yapmaya karar veriyorsunuz. Neden?

Ülkenin geçmişi ve bugününe dair önemli ipuçları taşıdığı için falan değil elbette, o kadar uçmuyorum. Üç gündür zaten sakıza dönmüş sevişme sahnesi yüzünden. Belli ki milletçe durumumuz çok vahim, Özcan Alper’in son filmi ‘Rüzgarın Hatıraları’nı habire o sahneler üzerinden görmeye çalışıyoruz.

Milli mesele haline geldi

Onur Saylak ile Sofya Khandamirova’nın bu filmde yatağa girmiş olması milli meselemiz haline geldi. Üstelik Saylak’ın karısı Tub

Yazının Devamı

İlle ölüm mü olmalı?

14 Aralık 2015

Bu saldırı göstere göstere geldi. Önce bir takım yayın organları “Adana’da skandal festival!” gibi başlıklar attılar, arkasından Vali Mustafa Büyük böyle bir şeye izin vermeyeceğini bildirdi. Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ona karşı çıktı; “Kişisel özgürlükler yasaklanamaz” dedi.

Ama biz neticede bir - iki aydır Adana’mıza rakı festivali yakışır mıydı, yakışmaz mıydı, bunu tartışıyoruz. Başka konumuz yokmuş gibi...

Adana bir kebap cenneti, yıllardır ne zaman gitsem yanında rakı içildiğini görürüm. İsteyen de şalgam içer tabii ya da ayran, canı ne istiyorsa... Rakının ‘skandallık’ bir durumu yok, onu anlatmaya çalışıyorum özetle, yasal bir içecek. Bu insanlar da yıllardır Kazancılar Çarşısı’nda yılda bir gün toplanıyorlar, yiyip içiyorlar, adına da ‘Rakı Festivali’ diyorlar. Geçen yıl 20 bin kişi katılmış, Adana dışından gelenler var bir dolu. Esnaf memnun, parayı verip yiyen içen memnun. Turistik bir faaliyet.

Ama tartışmalar çıkınca “Madem rahatsızlık yarattı, adını değiştirelim” diyorlar, ‘Kebap ve Şalgam Festivali’ oluyor adı.

Gel gör ki bu da kurtarmıyor. O gece yiyip içen, iki satır eğlenen insanlara silahlı adamlar saldırıyor. Tabanca ve pompalı tüfeklerle havaya

Yazının Devamı

Bir tek bugün varsa...

10 Aralık 2015

Gencecik bir kadın; Ceren Kartarı Ürenden. Üç yıl önce âşık olduğu adamla; Onur’la evlenmiş. Facebook’taki, Instagram’daki fotoğraflarına bakıyorum, rüya gibi bir çift. Yüzlerinde hep kocaman bir gülümseme, gözleri ışık saçıyor... Bir bakıyorsunuz İsveç’te mum ışığında kahvaltı ediyorlar, bir bakıyorsunuz Sapanca’da hamakta uzanmışlar...
Partiler, arkadaş toplantıları, deniz, güneş...

Hiçbir gölge düşmüyor sanki mutluluklarının üstüne. “Gelecekten umutlular, yarına güvenle bakıyorlar” diyebilirsiniz. Hikâyelerini bilmeseniz... Bir de bazı karelerde Onur’un saçsız başındaki bandajı görmeseniz...

2007’de beyin tümörü teşhisi konmuş Onur’a. İlk ameliyat o zaman...

2008’de bir motor alıp dünyayı geziyor...

2010, hastalık nüksediyor. İkinci ameliyat.

2012, düğünleri var Ceren’le...

2013, üçüncü ameliyat.

Yazının Devamı

SİZİNLE TANIŞMAYA GELMİŞ İŞTE

8 Aralık 2015

“Hikaye bir aynanın önünde başlıyor, o aynanın önünde karşısında gördüğü çocuğu süsleyip püsleyip oynayan çocuk hayal kura kura büyüyüp sahneye çıkıyor ve karşısında sizleri buluyor. Anlatacakları var, söyleyecek şarkıları var, o şarkılarla geçen yıllar var, üstelik zamanı da var, sahneden inesi de yok. Sizinle tanışmaya gelmiş işte...”

Yalan söyleyecek değilim, çok bekledim bu albümü ben. Garajistanbul’daki konserlerinden ne kadar özel bir yetenek, hayattaki sohbetlerimizden de ne kadar pırıl pırıl bir kalp olduğunu bildiğim için, istedim ki daha çok insan tanısın onu.

Nihayet o gün geldi. Nuri Harun Ateş’in ‘Kafası Karışık Kontrtenor’ albümü DMC’den çıktı.

Bir albüm sahiden bir insanın binbir renkli ruhunu ancak bu kadar güzel yansıtabilir. Onun o poptan aryaya şahane geçişleri; ‘Carmen’den ‘Bağdat Yolu’na uzanışları, besteleri kadar cover’ları da kendinin kılışları olduğu gibi karşılığını bulmuş kayıtlarda. Düzenlemelerin çoğu Nuri Harun Ateş ile kadim Kalp Kırmayan Erkekler Orkestrası’nın. Ama Febyo Taşel’in de önemli dokunuşları var.

Anlatacakları çok!

‘Bang Bang’in Fecri Ebcioğlu sözlü ‘Dan Dan’ versiyonu açıyor albümü. Harun’un sahne performansının da en

Yazının Devamı