Aslı'nın onur koşusu

29 Haziran 2016

2013’de sporculardan alınan toplam kan ve idrar örneği sayısı 200... Bu yıl doping kontrolu amacıyla alınan örnek sayısı 1800...

Türkiye’nin dopinge karşı ciddi ve kararlı bir duruş sergilediğini sadece bu sayılara bakanlar anlayabilir.

Yine de ihtiyatlı olmakta yarar var. Teknoloji bir yandan gelişirken, eski defterler misali geçmiş şampiyonaların, olimpiyat oyunlarının kan ve idrar örneklerini de yeniden analiz etme fırsatını sunuyor.

2008 Pekin Olimpiyat Oyunları’nda sakatlığına rağmen ısrarla yarışmak isteyen ve sıfır çeken Nurcan Taylan, o gün temiz çıkmıştı. Ama bugün teknoloji, kan değerlerinin pek de normal olmadığını gösteriyor. Nurcan Taylan, şimdi ömür boyu men cezası ile karşı karşıya.

Sporcularımızı bir türlü dopingden uzaklaştıramıyoruz. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın gayretleri, federasyonların ciddiyeti yine de bu menhus hastalıktan koruyamıyor bizi.

Kulislerden fısıltıyla gelen haberlere göre, tıpkı Rus atletler gibi Türk sporcularının önemli bir bölümünün de olimpiyat oyunlarına katılmaması yönünde uluslararası tartışmalar yaşanmış. Gençlik ve Spor Bakanı Çağatay Kılıç’la TMOK Başkanı Uğur Erdener ve federasyon başkanlarının ortak çabaları bu tartışmaları önlemiş.

Yazının Devamı

Löw'ün aşkı

27 Haziran 2016

Adam sabır ve disiplin harikası. Sansasyonel olayların peşinde değil. İlkelerinin peşinde. Öfkesi, nefreti yok. Sessiz ve sakin kişiliğiyle güler yüzlü, sportmen bir portre çiziyor. İşe bakın: Bu adamın kibiri de yok. Oysa onun başarısını yakalayan ya da aynı yolda yürüyenlerin burnu Kaf Dağı’nda.

Bir Alman için bunları yazmak çok hoş... Adam sıradışı. Sanki bir centilmenlik örneği.

Joachim Löw bu coğrafyadan da geçti. Kariyerini ipek böceğinin kozası gibi sabırla geliştirdi. 2006’da Dünya Kupası üçüncülüğüne Klinsmann ile birlikte razı oldular. Sonra Löw dümene geçti. Almanya’yı sabırla, sükunetle yönetti. Kadrodaki kuşak değişimini de yavaş yavaş kimseyi kırmadan, dışlamadan gerçekleştirmeye çalıştı. Joachim Löw futbolun dev ülkesi Brezilya’da Dünya Kupası’nı kazanarak herkesi yeniden Alman fanatiği yaptı. Şimdi o futbolla yeni bir aşka yelken açıyor: Fransa’dan Avrupa şampiyonluğu ile dönmek. Kafasında dolaşan tilkiler... 2018 Dünya Kupası’na kadar büyük bir serinin peşinde.

Dünkü oyun Almanya’nın fazla koşmadığı, tempoyu düşük tuttuğu, kendini zorlamadığı, biraz da çeyrek finale sakladığı basit bir gol gösterisiydi. Önce Boateng’in bizim canımızı acıtan Hırvat Modric örneğindeki

Yazının Devamı

Euro 2016: Onlar eğlendi, biz kapıştık!

22 Haziran 2016

Bu satırları dün geceki Çek maçından önce yazıyorum. Sonuç ne olursa olsun, elimizde kalan gerçekleri iyice analiz edip gözden geçirmekte yarar var.
Dürüstçe itiraf edelim. Fransa’da oynadıkları maçlara bakınca bizim çocukların, bizim reklamcılar kadar çalışmadığını anladık.
Euro 2016 ile ilgili reklamların içeriğini ve kalitesini tartışabilirsiniz. Beğenmedikleriniz de olabilir. Ama hepsi de emek ürünü. O reklamların metin yazarları, yönetmenleri, kameramanları ve oyuncuları günlerdir tekrarlanan görüntülerle evimize girip pozitif duygular aktarmaya çalışıyor bize. Umut gibi, özgüven gibi... Dostluk, dayanışma, birlik ve beraberlik gibi.
Ama oynanan her maç farklı çözülmelere, zıtlaşmalara, çatışmalara yol açıyor.
Fatih Terim’i eleştirenler... Her olayda, her davada sadakatla Fatih Terim’in savunmasını yapanlar, övgüsüne devam edenler.... Arda karşıtları, Arda hayranları... Milli Takım’a sallayanlar, laf çakanlar, hiç olmadık küfürler edenler... Mevcut bağları bile çözüp koparacak anlaşılmaz bir ortam oluşuyor.
Sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “müdahil” oluyor. Terim’in kızı hamile Buse Terim’e yapılan hakareti bir baba olarak kabul etmeyeceğini söylüyor.
Oyunu

Yazının Devamı

Barış çağrısı

22 Haziran 2016

Üçüncülük hesapları nereye götürür bilemem ama dünkü maçın bize özlediğimiz Türkiye’yi geri getirdiğini biliyoruz.
Suskun ve miskin bir başlangıçla hemen her turnuvada olduğu gibi işi, içinden çıkılamaz hale getiren Milli Takım, dün grubun son maçında Çek Cumhuriyeti’ne karşı farklı başladı. Caner’in yerine İsmail, Hakan’ın yerine Emre Mor’la sadece kadroda yapılan değişiklik değildi bu. En başta kaleci Volkan, tümüyle savunma, orta alan, kanatlar filan... Hepsi de fişek gibi delikanlılardı. Gayretli, dirençli, inatlı ve inançlıydılar. İkinci tur hesabı ne kadar karışık olursa olsun, onlar takımca becerilerini, dayanışma duygularını ve fizik kapasitelerini net biçimde ortaya koydular. Belki devam etmeyeceklerdi ama, onurlarıyla veda edeceklerdi.
Oynadıkları oyun her şeye bedeldi. Nasıl oldu, nasıl uyandılar? Kavga mı ettiler? Küstüler, barıştılar mı? Bu takım kavgasız, polemiksiz, dırdırsız olamaz mı? Hayırlı bir oyun için ille de hır mı çıkarmak gerekiyor? Bunları bilemiyorum. Tartışmak da istemiyorum. Bugünü coşkuyla kutlayalım. Dünkü oyuna saygı duyalım... Bırakın sorunları yarın tartışalım!
Çekler topla daha çok oynadılar. Oranlar başta bizden yanaydı. O başlangıç

Yazının Devamı

"Kasap" doğradı!

18 Haziran 2016

Ceketin ilk düğmesini yanlış iliklediğiniz zaman, öteki düğmeler de yanlışı seriye dönüştürür. Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki durumumuz budur. Yanlışlıkları sürdürüyoruz.

İspanya karşısında da öyle oldu işte.

Kesinlikle daha istekli, daha heyecanlı daha çok koşan bir takıma dönüşmüşlerdi. Fatih Terim, performansı tartışılan ve ölçülü- abartılı eleştirilen oyuncularına güvenini gösterdi, desteğini esirgemedi. Ne var ki bunların işe yaramadığını gördük.

Fatih Terim, düğmeleri yanlış iliklerken Mehmet Topal’ı alternatifsiz stoper konumunda oynatıyor. Topal 2008’de Almanya’ya karşı yarı finalde de zorunluluktan stoper oynamıştı. Sonuç sıkıntılı oldu, biliyorsunuz. Dün Morata ve Nolito’nun gollerinde doğrudan hatası var. Yine de onu suçlayamayız. Yerinde oynamıyor ve yerini yadırgıyor. Asıl yerinde oynasa belki de dirençsiz orta alana daha pozitif katkılarda bulunabilirdi. Hoca’nın maça Cenk yerine Burak’la başlaması da anlaşılabilir. Burak’ın koşularına güvendiği de söylenebilir. Ama böylesine faul yapan, kart gören, ofsayta düşen ama şut atmakta zorlanan Burak, en azından hazırlıksız, demektir.

Hazırlıksız demişken... Üç hazırlık maçını kast etmiyorum. Ama kamp çalışmaları anlaşılan o

Yazının Devamı

Kilis'ten Paris'e

15 Haziran 2016

Haziran ayı benim için çok farklı programlarla dolu... Gazetem beni Avrupa Futbol Şampiyonası’na akredite ettiği halde kişisel nedenlerle gidemedim... Belki çeyrek final, yarı final (ve ötesi) yolumuz açılırsa Fransa’ya uçarak (!) ya da koşa koşa (!) giderim... Ne diyelim, kısmetse olur!

Basın Konseyi Yüksek Kurul üyeleri olarak Gaziantep ve Kilis barolarının davetine uyup Avrupa Şampiyonası’ndaki ilk Hırvatistan maçını otelde izledik...

Gezimiz bir hayli dolu, vali ve belediye başkanlarıyla buluşmalarımız anlamlı, yerel medyadaki meslektaşlarla bir araya gelmek, dertleşmek ve yöre sofralarına oturmak çok keyifliydi de...

Ah şu Hırvatistan maçı... Gruptaki herkesin yüzü düştü... En düşük yüzlü de bendim sanırım... Ama yine de umutsuz değildim... 24 takımlı organizasyonda ikinci tura geçmek için grup üçüncülüğü bile - büyük olasılıkla - yetiyordu. Laf aramızda bazı gazetelerde en iyi üçüncülük hesaplarının yapıldığını gördüm. Bu yanlış... Altı grupta en iyi dört üçüncü ikinci tura yükselecek. Üçüncülerden sadece (en kötü) ikisi eve dönecek!

Milli Takım, bırakın kötü oynamayı, bence, turnuvaya başlamadı bile. İstatistikler, maçın akışı, ikili mücadeleler ve pozisyon sayısı zaten gerçeği

Yazının Devamı

Orada yoktuk

13 Haziran 2016

Biz demedik, ama hakem ‘Bitti’ dedi. Çünkü dün bırakın son sözü söylemeyi, söze başlamak bile mümkün olmadı. Skor tabelası kötü. Bundan daha da kötü olan oynadığımız oyun.

Hırvatistan bu maçı 4-1, 5-1 kazanabilirdi. Direkten dönen iki topları var. Volkan’ın iki başarılı kurtarışı... Bizim milli takımın akılda kalan gol pozisyonu Ozan Tufan’ın kale ağzında çizgiyi geçemeden kalecide kalan kafa vuruşu.

Bu maçta yine de en disiplinli oynayan, rakip baskısına boyun eğmemek için mücadele eden grup savunmamızdı. Onlara söyleyecek fazla sözümüz yok.

Ortadan devam edersek... Selçuk ve Ozan Tufan’dan iyi hamleler, baskı göremedik. Bu oyuncularımız rakip hücumu karşılama konusunda anormal tutuk kaldılar. Oysa ikisinin de hem top taşıma hem de oyunu kurma becerileri vardı. Dün bunları göremedik. Asıl hazin durum hücumu oluşturacak, rakip yarı alanda etkin oyunlar kuracak üç oyuncumuz da suskundu. Hakan Çalhanoğlu etkisiz, verimsiz, duran toplarda isabetsiz ve tatsızdı. Oğuzhan pasif ve anlaşılmaz bir oyunun parçasıydı. Ama en üzücü durum takım kaptanımız Arda’nın durumu. Tek topla rakibini geçip oyunu sürdüremedi Arda. En fazla bir iki faul kazandırdı, öteki topların hepsini kaptırdı. Oysa onun

Yazının Devamı

Bize yalan söylediler

8 Haziran 2016

Eğri oturup doğru konuşalım... Aslı Çakır Alptekin’le Gamze Bulut, dört yıl önce bu ülkeye olimpiyat oyunlarının en büyük sevincini yaşattı. 1500 metrede Aslı birinciliği alırken, yarışı ablasına bırakan Gamze kızımız da güle oynaya gümüşü kaptı.

TRT spikeri arkadaşım Cüneyt Kıran, yarışı gözyaşları ve coşkuyla anlatıyordu. Bizler, Londra Olimpiyat Oyunları’nı izleyen gazeteciler, sporumuzun en parlak anlarına tanıklık ediyorduk. Olimpiyat tarihinin en yavaş koşulan (4.10.23) yarışıydı bu, olsundu. Biz kazanmıştık.

O gün yarışı 10. sırada bitiren Lisa Dobriskey, bu başarının normal olmadığını söyleyerek “doping” ima ediyordu. Coşkumuzun yarattığı öfke ile “Hadi oradan!” deyip kızlarımıza kol kanat gerdik.

Bugün geldiğimiz noktada maalesef Dobriskey haklı çıktı. Evet, iki atletimizde de doping içeren yasaklı maddeye rastlanmamıştı ama farklı zamanlarda alınan örnekler, kan değerlerinin anormalliğini ortaya koyuyordu.

Adına salonlar açılan, devlet, belediye, şirket ödülleriyle adeta servete boğulan kızlarımız WADA (Dünya Anti Doping Ajansı) tarafından suçlandılar. Yalan söyleyerek hepimizi uyuttuklarını sandılar.

Ne yazık ki takke düştü, kel göründü. Önce Aslı suçunu kabul edip ömür boyu

Yazının Devamı