Kartal’ın “Deron Abi”si var!

30 Kasım 2011

Deron Williams, tam anlamıyla bir yaz yağmuru gibi gelip geçti basketbolumuzdan...
Gönlümüzü serinletti. Basketbol sevgimize hoşluklar kattı. Allen Iverson’la ne olduğunu anlayamadığımız ve kursağımızda kalan heveslerimizi tazeledi.
Güzel anılar bıraktı bize...
Örneğin Göttingen maçında attığı 50 sayı ile kırdığı kariyer rekoru...
Bunu Deron da unutmayacak, biz de! Williams, NBA’e dönerken bu sayı hep aklında olacak. Her maçta 51. sayıyı arayacak, rekorunu geliştirmek için çabalayacak.
Deron Williams ’ın istatistiklerin ötesine geçen büyüklükleri de var.

Yazının Devamı

Carlos kazandı!

28 Kasım 2011

Türk futbolunun Avrupa temsilcileri, Süper Lig’deki buluşmalarında tam anlamıyla bir “kontrol” stratejisi sergilediler.
Şenol Güneş de Carlos Carvalhal da kazaya uğramamak, tatsız bir durumla karşılaşmamak için savunma ağırlıklı orta sahalarını “beşli” düzenlemişlerdi..
Beşiktaş’ta uzun süren sakatlıktan sonra İbrahim Toraman, Trabzonspor’da her zamanki gibi Zokora dörtlü savunmanın önündeki bekçilerdi.
Ev sahibi Burak’la, konuğu da Almeida ile tek santrforu tercih ederken, oyun orta alanda top kapma, top çalma, top kullanma gösterisine dönüştü. Zaman zaman boğuşmalara da tanıklık ettik...
Bu tanıklığın bazı bölümleri inanılmaz vuruş ve pas tercihlerindeki yanlışlar nedeniyle bizi şaşırttı, güldürdü. Elbette taraftarları da küplere bindirmiştir, olabilir...
Ama hakçası, saygı duyulacak bir mücadele sergilediler... Tam anlamıyla bir ciddiyet ve görev anlayışı ile oynadılar. Bu maçta en çok üzüldüğümüz olay, Egemen gibi giydiği her formayı namus terleriyle ıslatan bir emekçinin (bir kısım) Trabzon taraftarından hak ettiği saygıyı görmemesi, yuhalanmasıydı. Topu ayağına her aldığında... Maçın başından sonuna dek.
Olmadı arkadaşlar, ayıp ettiniz. Size de hiç yakışmadı.

Yazının Devamı

İki akılsız

27 Kasım 2011

Hayır, Süper Lig’de yer alan hiçbir takım futbolu böyle baştan savma, savruk ve dağınık bir anlayışla oynamamalı. Kazandığı topu oyun kurmadan, kendi savunma bölgesinin olabildiğince uzağına atmak, sorumluluktan kaçmak demek. O topların yüzde doksanı rakip oyuncuların ayağına gidiyor.
Sivasspor, TT Arena’ya maç izlemeye gelenlere gayet açık bir mesaj veriyor: “Bu oyunda yokum!”
Rahatsız edici bir tablo... Bu oyuncular böyle bir oyun (!) için mi transfer edildi? Rıza Çalımbay böyle bir savrukluk ve dağınıklık için mi teknik direktörlük yapıyor?
Kendi sahasında Fenerbahçe’ye ligdeki ilk yenilgiyi tattıran Sivasspor, İstanbul’da futbol oynama niyeti göstermiyor. Maça ortak olmak için mücadele etmiyor. Oyun kurma gayreti yok, kontratak planı filan da namevcut!
...Ve böyle bir oyundan keyif almamız bekleniyor. Kimbilir, belki de kusur bizde. Oyundan keyif alamıyoruz.
Galatasaray’ın oyununu küçümsemek istemiyoruz... Belli bir oyun anlayışıyla maçı kazanmak için mücadele ediyorlar... Elbette kadrosunun klas farkı da bu oyunu kazanmaya yetiyor. Fatih Hoca, Elmander ve Baros’u birlikte oynatarak 4-4-2’ye dönüyor. Oyunu hücum ve gol gösterisine döndürmeye kesin kararlı. Ama

Yazının Devamı

Sürekteki yeni av: Abdullah Avcı

23 Kasım 2011

Abdullah Hoca, İstanbul Büyükşehir Belediyespor gibi sakin, iddiasız, sorunsuz, kavgasız, taraftarsız ama istikrarlı bir kulüpte hayatının belki de en huzurlu yolculuğuna çıktı.
Orada bildiklerini, inandıklarını sahaya taşıma fırsatı buldu. Manchester United’da Alex Ferguson’un yaptığı gibi ikinci sınıf oyunculardan birinci sınıf takım inşa etti.
Düşüncelerini, felsefesini herkesle açıkça, dürüst bir samimiyetle paylaştı. Kimse ile polemiğe girmeden, bir iktidar savaşına ya da kavgaya da tutuşmadan İBB’yi ligin en iyi ekiplerinden birine dönüştürdü. Yaptığı işle herkesin saygısını ve takdirini kazandı.
Benim açımdan en çarpıcı mesajı, 10 numaralarla ilgili yorumuydu. Lig TV’de Oğuz’la (Tongsir) konuğumuzdu. Bıçak gibi keskin bir laf attı ortaya:
“- Dünya futbolu değişiyor. Artık forvet arkası oynayan 10 numaraların zamanı geçti. O yüzden Alex’lerle, Lincoln’lerle, Delgado’larla çözüm ve başarı aramaktan vazgeçmeli, takımlarımızın tümüne yüksek tempolu futbol oynatmalıyız!”
Avcı’nın sözlerinin üzerinden bir iki hafta anca geçmişti... 10 numaraların 10 numarası Barcelonalı Ronaldinho, Frank Rijkaard’ın gözünden düşmeye başladı.
Nuri Şahin de Dünya dördüncüsü U 17

Yazının Devamı

Giren çıkan kime ne!

21 Kasım 2011

Maşallah, sineğin yağını bile çıkarıp pazarlayacak harika bir endüstriyel futbol anlayışımız var. Parlatılarak, pazarlanarak servise konan son ürünümüz, ”Kim çıksın, kim girsin?” oyunu... Maçı izlerken sürekli anons edilerek futbolseverler izledikleri oyuncular arasından oyundan çıkması ve oyuna girmesi gerekenleri SMS’le bildirmeye davet ediliyor. Oyun içinde yapılan değişikliklerin halkoyuna (!) ne kadar uygun olduğu dayanılmaz bir coşku ve sosyal paylaşım (!) duygusuyla aktarılıyor.
Sanırsınız ki, Carvalhal ile Fatih Terim de futboldaki demokratik eğilimlere göre gerekli değişiklikleri yapıyorlar.
Gelin görün ki Galatasaray’da Ayhan’ın yerini alan Sabri ile Beşiktaş’ta Veli’nin yerine oyuna giren Necip, SMS’ten oy çokluğuyla, sahadan da sakatlanarak çıkıyorlar. Şimdilik kim sakatlansın, kim kalsın anketi yapılmadığına göre futbolun doğası hükmünü icra ediyor.
Her neyse...
İnönü’deki derbi, ev sahibine ikinci kez “tek puan yeter!” dedi.
Fenerbahçe maçında dört gol vardı, oyunda olmasa da skorda zenginlik söz konusuydu. Dün dolu dolu bir oyun izledik. Zengin olmasa da seyre değer bir şeyler vardı ama, gol yoktu!
Her iki taraf golleri inanılmaz ustalıkla (!)

Yazının Devamı

İpotekli rövanş

16 Kasım 2011

İpotek altında kalmış bir rövanş maçıydı bu... Türk Telekom Arena’da beklenmedik kötü futbol, inanılmaz ağır skorla hezimete dönüşünce Zagreb'de mucize aramaktan başka çare kalmamıştı.
İlk maçın ağır skoru Hırvatistan’ı rahatlatmış, bizimkilerin içindeki ateşi de söndürmüştü.
Yine de adam gibi mücadele ettiler, diri ve kişilikli bir mücadele sergilediler. Teslim olmaya gelmediklerini kanıtladılar. Evet, bizimkilerden söz ediyorum.
Play off'un bitmiş ve bağlanmış defterinde yeni bir hezimet sayfası açtırmadılar.
Dahası, çocuklar canla başla, sanki ilk maç oynanmamış gibi sportmence varını yoğunu ortaya koydular.
Bu tür ağır rövanşları oynamak zordur. Çabuk dağılır, hırçınlaşır ve rakibe bol bol fırsat yaratabilirsiniz. Dünkü maçta bol bol sarı kart görmelerine rağmen böyle bir dağılma ve çözülmeye uğramadılar.
Hiddink’in bu maçta (nihayet) sarı kart cezalılarının yerine alternatif adamlarla daha farklı ve dinamik bir on bir oluşturabildiğini gördük.

Yazının Devamı

İçimizdeki deprem

16 Kasım 2011

Geçen hafta üç maç izledik... Takımlarımız üç maçı da kaybetti. Ümit Milli Takımı, iddialı olduğu grupta tek yenilgisini İtalya karşısında almıştı. O maçın rövanşını kendi sahamızda oynuyorduk ve galibiyet halinde iddiamız da ümitlerimiz de artacaktı.
Harika başladı maç... Pozisyon üstüne pozisyon. Baskılı oynuyorduk, keyifli ve eğlenceli bir maç izliyorduk. Ama arada akıl almaz goller kaçıyordu.
İlk yarı golsüz bitti... Dikkat ettim, İtalyanlar bizim çocuklar kadar baskılı oynamıyordu. Ama hem savunmada, hem de hücumda daha disiplinli, daha sakin ve daha akıllıydılar. Hiç paniğe kapılmadan, oyun anlayışlarını hiç değiştirmeden devam ettiler. İkinci yarı başladı. Desto ile 1-0 öne geçti İtalyanlar... Sonrası acıklı bir komediydi... Bizim Ümitler dağıldı, çözüldü, adeta eridiler... Maçta rakibin gol atıp öne geçmesiyle ortaya çıkan sorunu çözmeleri, skorda denkliği sağlamaları gerekiyordu. İlk yarıdaki baskıyı sürdürmek bile sorunları çözebilirdi. Hayır, öyle olmadı... Paniklediler...Gerildiler. Yapabilecekleri en basit hareketleri yapamadılar. Top kayıpları çoğaldı...
Sonra Sefa’nın kırmızı kartı geldi, 10 kişi kaldılar. Normal sürenin son dakikasında (90) yine Desto

Yazının Devamı

Evlatlar, dibe vurduk!

12 Kasım 2011

Bu çocuklara teşekkür borcumuz var yine de... Aylardır, yıllardır yok saydığımız, görmezden geldiğimiz gerçekleri bize gösterdikleri için.
Ayrıca teknik direktörümüze de bir teşekkür borcumuz var. Ruhumuzu törpülediği, coşkumuzu yok ettiği, heyecanımızı çalıp götürdüğü için.
Elbette alıp götürdüklerinin yerine sistemi, taktiği, yaratıcı aklı koymadığı için eleştirebiliriz hocamızı... Gölgesinde kalan teknik ekibimizi de belki hatırlar, sorgularız.
Bunlara elbet sıra gelecek.
Nihayet!
Varsa, aklımızı başımıza devşirip, belki radikal kararlar bile alabiliriz.
Skor tabelası, en üzücü, en kahredici ve en ayıplı biçimde oluştuğuna; üzecek, kıracak, darıltacak kimse kalmadığına göre ameliyat masasına yatıp, keskin neşterlere ve en acı ilaçlara da razı olabiliriz.

Yazının Devamı