Geniş kadraj

18 Kasım 2010

Öncelikle skor tabelasına önem vermediğimizi belirtelim... Hollanda - Türkiye maçı, FIFA’nın tüm dünya için belirlediği programa uygun olarak oynanan bir hazırlık müsabakası.
Bizim açımızdan 2012 Avrupa Şampiyonası eleme grubu maçlarından daha uzak, ama 2014 Dünya Kupası elemelerinden daha yakın vadeli bir değişim planının, alternatif arayışının ilk örneklerini izledik...
Milli Takım’ın yerleşik ya da aşina oyuncularının sayısı 6 idi başlangıçta. Beş yeni oyuncuyla maça başladık...
Maç oynanırken, “Emre’nin, Aurelio’nun, Semih ya da Halil’in, Arda’nın, Tuncay’ın alternatiflerini bulabilir miyiz?” sorularını tekrarladım zihnimde. Adı geçenlerden hiçbirinin bire bir yerlerinin dolduğunu söylemek kolay değil...
Ama yenilerden her biri alternetif olacaklarını hepimize hatırlattılar. Hiddink’in kadro seçiminde daha geniş bir kadrajla daha fazla aday oyuncuya sahip olduğunu gösterdiler. Hepsi de iyi niyetle, heves ve samimiyetle oynadı...
İlk kez bir arada oynayan bu çocuklara sert ve keskin eleştiri yapamayız... Gayretlerini takdir ettik. Sakatlık ya da ceza hallerinde umutlarımızın ve çarelerimizin tükenmeyeceğini, yolumuzun kapanmayacağını anladık...
Ayrıntılara bakarsak...

Yazının Devamı

Kaç Enes var elimizde?

17 Kasım 2010

Enes Kanter, Türk basketbolunun mucize çocuğu... 1992 doğumlu, boyu (şimdilik) 2.08 m... Başarılı bir pivot ve forvet oyuncusu.
Basketbola Van’da başladı... Yeteneği ve başarısıyla dikkat çekip Ankara Samanyolu Koleji’ne alındı... Oradan Ülker’e transfer oldu. Fenerbahçe ile Ülker’in birleşmesinden sonra Fenerbahçe Ülker’in kadrosunda yer aldı. Öğrenimine de Fenerbahçe Koleji’nde devam edecekti.
Ama onu sırf basketbol çalışmaları, genç ve yıldız milli takımlarındaki kamp ve seyahatleri nedeniyle devamsızlıktan sınıfta bıraktılar.
O da Fenerbahçe Koleji’nden ayrılıp Doğa Koleji’ne geçti. Yeni okulunun Dünya Liseler Şampiyonluğu’nda başrolü oynadı...
Enes Kanter, Avrupa Yıldızlar Şampiyonası’nda (22,9 sayı 16,5 ribaund); Avrupa Gençler Şampiyonası’nda (18,6 sayı 16,4 ribaund) peşpeşe MVP (En Değerli Oyuncu) seçildi.
Buraya kadar parlak kariyerini hayranlık ve mutlulukla izliyoruz.
Ama arada can sıkan, keyif kaçıran gelişmeler de oldu...

Yazının Devamı

Bravo (!) Schuster’e!

15 Kasım 2010

Rodrigo Tabata ile Murat Kalkan’ın ceza alanındaki ikili mücadelesine Hakem Abdullah Yılmaz penaltı kararı verdi... Evet, Murat Kalkan’ın topa yükselmek isteyen rakibini iterek dengesini bozması 9 kusurlu hareketten biri...
Abdullah Yılmaz da bu pozisyona penaltı çalan hakemlerden biri...
Çünkü her hakem böyle penaltıları vermiyor... Bizde de farklı penaltı tanımlamaları oluşuyor: "Penaltı gibi" (!) penaltılar... "Alakası olmayan" penaltılar... "Verilse de olur verilmese de olur" (!) cinsinden penaltılar...
Başka tanımlamalar da yapabilirsiniz ama Abdullah Yılmaz’ın verdiği penaltı, üçüncü örneğimizdeki gibi.
Her neyse... Guti attı bu defa... Böylece hem özgüvenini tazelemiş oldu, hem de Schuster’i ve arkadaşlarını rahatlattı.
Peki penaltının dışında ne vardı? Söyleyelim: Hiçbir yenilik ve farklılık yoktu!
Beşiktaş bildiğimiz Beşiktaş... Hücumda çok top geveledi, baskılı göründü ama ne doğru dürüst bir pozisyon üretebildi ne de rakibini oyundan düşürecek bir baskı oluşturabildi...

Yazının Devamı

Hagi hücumda!

11 Kasım 2010

Ziraat Türkiye Kupası grup maçları çok iyi bir döneme rastladı... Takımlar ligde yapamadıklarını hiç değilse kupada deneme şansını buluyor... Galatasaray - Denizlispor maçı bunun iyi bir örneği sayılabilir.
Her şeyden önce Hagi, Fenerbahçe ve Trabzonspor maçlarından sonra ilk kez savunma yapmak zorunda kalmadan hücum tercihleriyle oynattı takımını. Hem kendi karakterine, hem de Galatasaray’ın doğasına uygun bir on birle başladı maça... Misimovic’i dinlendirdi, Aydın, Elano, Kewel ve önlerindeki Pino’dan en etkin biçimde yararlanmak istedi.
Skor tabelasına bakınca iki farklı, üç gollü galibiyet keyif verebilir ama, Bank Asya’nın lideri Denizlispor altı eksikle çıkmıştı maça, bunu da unutmamalı.
Maç sırasında Elano’nun forvet arkasında daha iyi oynayabileceğini konuşurken, dostlardan biri “O’nun oynayacağı en iyi yer bence Brezilya Ligi” diyerek kestirip attı. O anda kredisini bu kadar tüketmiş adamın işinin zor olacağını düşündüm. Ama dünkü Elano hem kenarda, hem de Pino’nun arkasında olumlu işler yaptı. Attığı gol de güzeldi, Pino’ya yaptığı asist de!
Pino’nun sıradan bir adam olduğunu söyleyenler dünkü maçtan sonra bir kez daha düşünmeli... Attığı iki şık gol çok şey ifade

Yazının Devamı

Buruk bir atama

10 Kasım 2010

Okan Buruk’a karşı bir ön yargım yok. Onunla ilgili güzel anılarım var... Türk Futbolu’nun yükseldiği her noktada emeği ve klasıyla ter akıttı.
Galatasaray’ın 10 yıl önce kazandığı UEFA Kupası’nda Suat Kaya ve Emre Belözoğlu ile birlikte harika orta alan üçlüsünü oluşturuyordu... Milli Takım’ın 2002 Dünya Kupası’nda kazandığı üçüncülükte gurur duyacağımız gerçek bir katkısı vardı.
İtalya’da İnter, İstanbul’da Beşiktaş macerasının ardından yuvası Galatasaray’a döndü... Sonra yine ekmeğinin peşinde Büyükşehir Belediyespor’a uğrayıp futbolculuk kariyerini geçen yıl noktaladı.
Sessiz, sakin, gerçekten beyefendi bir futbolcu olarak O’nu hep sevdim.
Son Mohikan’dı o...


Yazının Devamı

Güneş’in dönüşü

8 Kasım 2010

Adam sıkıntılarını, kızgınlıklarını, kırgınlıklarını değil, tecrübesini biriktirdi. Cesaretini, olgunluğunu ekledi. Emeklerini koydu sonra... İnancı her zaman vardı. Fazlasıyla yeterliydi. İnancını oyuncularıyla paylaştı.
Aklını sabırla yoğurdu.
...Ve Şenol Güneş, güneşin doğduğu sakin sabahlar ülkesi Kore’deki sürgün (!) dönemini bitirip yuvaya dönüşünde peş peşe gelen ve hiçbiri rastlantı olmayan başarılarına bir yenisini ekleyip zirveye Trabzon bayrağını dikti.
Elbette emeğe saygılıyız. Trabzonsporlu futbolcular kazanmak için ellerinden geleni yaptılar ve kazandılar. Ama yine de dün geceki maçın büyük kahramanı Şenol Güneş’i selamlıyoruz öncelikle...
Güneş, Trabzonspor’un ruhunu ve kimliğini kaybetmiş kadrosuna, hayat verdi. Onlara kimliklerini, özgüvenlerini iade etti. Kimi futbolcusuna kızdı, kimini cezalandırdı. Ama hiçbirini dışlamadı. Futbolcularını bir evlat gibi görüyordu. Kozasındaki ipeği sabırla örüyordu.
Hagi için de aynı şeyleri yazmak isterdik. Ama biliyoruz ki, zamana ihtiyacı var. Motivasyon ve karizma bir yere kadar... Galatasaray’ın kumaşı öylesine yıpranmış, solmuş ve sökülmüş ki, yama tutmuyor artık...
Trabzonspor, Engin, Burak, Umut ve Jaja ile

Yazının Devamı

Kocaman macera

7 Kasım 2010

Fenerbahçe için maceralı bir maç oldu... Önce Emre'nin sakatlığı... Sonra da devre arasında soyunma odasına giderken hem de Bünyamin Gezer’in gözü önünde ağız dalaşıyla itişip kakışan Lugano - Sezer ikilisinin gördüğü kırmızı kartlar... İki takım da 10'ar kişi kalmıştı ama, Emre ile Lugano'nun çıkışı Fenerbahçe açısından daha rizikoluydu...
Takımın omurgası, hem savunmada hem de orta alanda yerinden oynamıştı...
Fenerbahçe’nin başına gelen disk kayması gibi bir şeydi...
Yine de adımlarını şaşırmadan, oyundan düşmeden, heyecanını ve isteğini kaybetmeden yürüdü Fenerbahçe... Yürümekle kalmadı, gerektiğinde koştu... Yardımlaştı, çalıştı... Tüm takım sorumluluğu paylaştı.
Alex de gerçek bir kaptan gibi oynadı... Hem oyunun liderliğini sürdürdü, hem de en başta Gökhan Gönül, sonra Mehmet Topuz ve Semih’le birlikte taraftarlarının beklediği coşkuyu verdi...
Eskişehirspor’un delişmen, kararsız, dengesiz ama aynı zamanda saldırgan oyunu karşısında asla geri adım atmadılar... Savunmaya yapışmadılar, yaslanmadılar...
Fenerbahçe, maceralı bir maçı kahraman gibi bitirdi.

Yazının Devamı

Haydi geçmiş olsun!

5 Kasım 2010

Schuster’e de Nihat’a da geçmiş olsun... Başarı elbette Beşiktaş’ın... Sevinmek (belki de kaçan galibiyete üzülmek) hepsinin hak ettiği bir duygu... Bunu gururla paylaşabilirler. Alman hoca ile yuvanın çocuğu için özellikle çok anlamlı dünkü sonuç... Schuster, futbolcularıyla, medya ile (kimbilir belki de yöneticilerle) yaşadığı şu keyifsiz ve gergin süreci sonlandırıp rahatlamıştır sanırız... Nihat ise attığı golle sadece Porto’yu değil, kendisini de hizaya getirdi... Zaman zaman hırsla, öfkeyle aradığı golü nihayet en güzel yerde ve en güzel zamanda buldu... Sanırım o da rahattır artık...
Beşiktaş için dünkü beraberlik UEFA Avrupa Ligi’nde gruptan çıkmanın kapısını araladı... Umalım ki abuk sonuçlar almadan, rotayı kaybedip yoldan çıkmadan ilerler...
Porto da iyi değildi, Beşiktaş da... Fazlasını hak etmediler...
Diyeceksiniz ki, ya direkler?
Evet, Holosko ile Bobo’nun vuruşlarında top iki kez direkten dönmeseydi farklı olabilirdi... Ama şunu da söyleyelim... Hakan'ın kurtardıklarıyla Ersan’ın içerden mi dışarıdan mı çevirdiği pek anlaşılamayan pozisyon gol olsaydı sonuç yine farklı olabilirdi.
Schuster’in Aurelio tercihine sözümüz yok... Sakatlıktan yeni çıkmasına

Yazının Devamı