Selam sana Ivan!

3 Kasım 2010

Ivan Ergiç, Bursaspor’un, Avustralya’da yetişmiş Sırp futbolcusu, pazartesi günü kulüp muhasebesine 20 bin lira ödeyerek Şampiyonlar Ligi’nde dün geceki Manchester United maçı için 630 bilet aldı. Biletleri, kulüpte bir görevliye verdi ve “ Kimse duymasın, al bu biletleri, parası olmayan, bilet bulamayan ve maça gelemeyecek olan gençlere dağıt!” dedi.
Haber, NTV’de bizim Banu Yelkovan ile Bağış Erten’in yaptığı taraftar odaklı “Yenilsen de yensen de” programının Bursasporlu katılımcısı Ahmet Özen’den duyuldu.
Bizimkilerden biri yapsa, bazı taraftar gruplarıyla arasındaki sorunları çözmek, destek sağlamak ya da yaranmak amacıyla “popülist bir hamle” damgası vurabilirdik. Yanlış olurdu ama, büyük olasılıkla çok da önemsemez, belki de bunun altında bir hinlik arardık.
Ivan Ergiç’e biraz daha dikkatli bakınca omurgası, mesafeli, ama samimi bir duruşu, bir dünya görüşü ve felsefesi olduğunu öğrendik. 630 bileti dağıtırken belki futbolseverlere hoş bir sürpriz yapmıştı ama, onu tanıyanlar için asla şaşılacak bir davranış değildi bu... Bursasporlu futbolcu kendiyle tutarlıydı.
Ivan Ergiç, Avustralya’nın Perth kentinde on yıl önce profesyonel futbola başlarken sadece topa vurmayı,

Yazının Devamı

Çirkin oyun

1 Kasım 2010

Schuster’in önde basma, savunmayı ileri çıkarma, çizgi defans ve hücum felsefesine elbette kimse itiraz etmemeli. Modern futbol böyle bir şey. Ama futbol aynı zamanda bir takım oyunu...
Schuster’in felsefesini hayata geçirmek için takımca aynı ilkeleri paylaşacaksınız. Sorumluluk alacak, yardımlaşacak ve arkadaşlarınızla en iyi iletişimi kuracaksınız.
Beşiktaş oyun içi iletişimin iyi ve kötü örneklerini bir arada sergiledi.
Örneğin, Guti’nin başlattığı pozisyonda İbrahim Üzülmez’in sol kanattan dalarak topu hafif kavisle kale ağzına koşan Bobo’nun ayağına atması harika bir asist örneğiydi. Bu pozisyonda adı geçen üç adam da birbirlerini anlıyorlardı. Necip’in düştüğü yerden kalkmadan attığı gol de, Tabata’nın da içinde yer aldığı başka bir iletişim örneği...
Bu golleri alkışlıyoruz.
Ama Süper Lig’in, Avrupa Ligi’ndeki tek temsilcisinden daha iyi iletişim örnekleri bekliyoruz.
Hücumcularla savunmacılar ikiye bölünmüş gibiydi Beşiktaş’ta. Tabata, Guti, Bobo ve hayalet adam Holosko hücum bölgesinde topu kaybettiklerinde dinlenmeye (!) geçiyorlardı.

Yazının Devamı

Ardagül’ün suçu ne?

27 Ekim 2010

Arda Turan, bu ülkenin futboldaki en büyük değerlerinden biri... Onca yanlışın, adam harcamaya, kıymaya ve yok etmeye dayalı bir kültürün içinden nasılsa çıkmayı başarmış çiçek gibi bir örnek...
Ama bu toplumda öne çıkan, parlayan, başarılı her insan gibi, Arda da sık sık kurban sunağına yatırılıyor. Harcanması, sıradanlaşması, kariyerini yok etmesi için her türlü katkı (!) sağlanıyor.
Geçen hafta Saracoğlu Stadı’ndaki Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde sarı lacivertli taraftarların açtığı pankart dikkatimi çekti: Ardagül’ün suçu ne !”
Televizyon dizisinden esinlenmişler, Fatmagül’le Arda’yı bir anlamda özdeşleştirmeye gayret etmişlerdi. Sözüm ona eğleniyorlardı.


Haydi, tribün zıpırlıklarıdır, deyip geçebilir miyiz ? Hayır ! Bu ciddiyetsizliğe, saygısızlığa, espri bulamacına yatırılmış aşağılanmaya gülemeyiz. Onay veremeyiz. Bakıp geçemeyiz.

Yazının Devamı

Schuster de alışıyor!

26 Ekim 2010

Schuster'i anlamakta güçlük çekiyorum... Beşiktaş ligin çetin cevizi Kayserispor karşısında, üçer golle yenildiği maçlardan kat kat fazlasıyla pozisyon veriyor rakibine... Ama Alman Hoca seyrediyor... Ne savunmada bir önlem düşünüyor, ne orta alanda ne de ileri uçta!
Kayserispor, Zalayeta'nın cezasına, Cangele'nin yokluğuna rağmen istediği oyunu, istediği gibi oynuyor. Beşiktaş’ın direnme gücü yok. Furkan, Moritz, Mehmet Eren üst üste inanılmaz gol pozisyonlarına giriyorlar... İnanılmaz biçimde golü atamıyorlar...
Savunmada kademe hataları yapan, içeri adam kaçıran Beşiktaş, orta alanda Necip, Fink, Ernst ve Onur’un oluşturduğu kalabalığa rağmen ne topa istediği gibi sahip olabiliyor, ne de yaratıcı bir pozisyon sergiliyor.
Nihat Kahveci, "Şutların Efendisi" rolünde... Buluştuğu topları yandan, üstten şutluyor sürekli... Cepheden Kaleci Souleymanou'yu çalıştırıyor. Duran toplarda da atış hakkı Nihat’ın... Top taşımıyor, top tutmuyor, Bobo ile duvar pası yapmıyor... Dünkü statik ve tembel haliyle galiba Bobo’nun da başı ağrıyor. Hiç heves ve isteği yok gibi. Nihat’ın günün kahramanı olup bireysel sorunlarından sıyrılma çabası, onu takım oyunundan koparıyor. Takımdan ayrı farklı

Yazının Devamı

Hagi kazandı

25 Ekim 2010

Galatasaray, Saracoğlu Stadı’na büyük bir değişimle çıktı... Sadece Rijkaard - Hagi, Neeskens - Tugay Kerimoğlu değişikliği değildi görünen... Onlarla birlikte yepyeni bir anlayış, farklı bir motivasyon, taze bir enerjiyle ve sürekli gol kovalayan, pozisyon yaratmaya çalışan, direnen ve didinen bir Galatasaray vardı...
Hagi’nin Elano ve Misimoviç’e aynı anda, aynı on birde forma vermesi, zorunluluktan Pino’yu santrfor gibi oynatması fazlasıyla radikal kararlardı... Ama yine de ilk gol pozisyonuna giren Galatasaray’dı... Pino’nun vuruşunda çizgi üzerinde topu çeviren Volkan değil, Gökhan oldu...
Galatasaray, 11 yıldan beri değişmeyen kaderini değiştirmek konusunda da kararlıydı. Sadece hücumda değil, savunmada da savaşıyor, özellikle Niang’ı topla buluşturmamak, döndürmemek konusunda inanılmaz çaba harcıyordu. Dia ve Stoch’un kanatlardan, Alex’in ortadan baskısına karşı da direndiler. Fenerbahçe’nin duran toplarda Alex’in ayağına bağlanan gol umutları bekleneni vermedi.
Pino, alışık olmadığı yerde beklediğinden fazla gol pozisyonuna girdi, şut attı. Ama gerçek bir santrfordan beklenen gollük şutlar değildi bunlar. Öte yandan Elano’nun sağ kanatta tek adam geçmeden olduğu

Yazının Devamı

Kaybolan kimlik

22 Ekim 2010

Üç yıl önce İnönü'de oynadıkları Şampiyonlar Ligi maçında Porto, Quaresma’nın son dakikada attığı golle üç puanı çalıp gitmişti.. Dün bileğinin hakkıyla üç gol atarak maçı ve üç puanı alıp gitti.
Üstelik 47 dakikasını da 10 kişi oynayıp, o azınlıktan da iki gol atarak.
Bu farklı skora bakarak Beşiktaş’ın çok kötü oynadığını söyleyebilir miyiz? Kesinlikle hayır!..
Her şeyden önce iyi niyetli, istekli ve gayretliydiler. Önceki maçlara oranla daha da çok yardımlaşıyorlardı. Ama yine de çaresizdiler.
UEFA Avrupa Ligi’nde ilk iki maçını sekiz yabancıyla oynamıştı Beşiktaş... Süper Lig’deki kısıtlamalardan kurtulunca Schuster özgür bir seçim yapmış, takım da Quaresma ve Guti’nin katkısıyla daha enternasyonal kimlik kazanmıştı. CSKA Sofya ve Rapid Wien’i böyle yenebildiler...

İlk gol dersliktiAma grubun en güçlü ekibi Porto’yla santrada buluştuklarında bu enternasyonal kimlik zayıflamıştı. Zorunluluktan 5 yabancı ile başladılar maça... Yine zorunluluktan Nihat, Bobo ve Nobre, Tabata ile aynı on birde oynadı.
Oysa daha dirençli ve daha etkin bir on bire ihtiyacı vardı Beşiktaş’ın... En çok ihtiyaç duyduğu bir günde kadro derinliğini ve alternatif oyuncularını kaybetmek daha baştan

Yazının Devamı

Rijkaard’ın ortağı var!

20 Ekim 2010

Eric Gerets’in kulakları çınlasın... Belçika futbolunun efsane adamı, Galatasaray’da 2006’nın inanılmaz şampiyonluğuna imza atmış, futbolcularıyla yaptığı kader birliğinden Denizlispor - Fenerbahçe maçının berabere bitmesiyle mucize bir zafer çıkarmıştı.
Ama ertesi yıl uzatılan sözleşmesine rağmen sezonu tamamlayamadı.
Kalbi kırık, biraz da öfkeyle ayrıldı ülkemizden...
Sonrasında biliyorsunuz, Fransa’da Olympic Marseille’de çok başarılı sonuçlarla kariyerini sürdürdü.
Şimdilerde Suudi Arabistan’ın Al Hilal takımının teknik direktörlüğünü yapıyor. 56 yaşında, yıllık ücreti 5 milyon Euro... Öğrendiğime göre dört yıllık sözleşme yapmış... 60 yaşına geldiği gün, Avrupa’da da azımsanmayacak bir servetle kendini emekliye ayıracak.. Hayatın ve futbolun keyfini çıkaran bir bilge adam olarak yaşamaya devam edecek.
Öte yandan Fas Futbol Federasyonu da Gerets’i mevcut kulüp görevinin yanı sıra Milli Takım’ın başına getirmek için anlaştığını açıkladı.
Gerets’e bol şans ve mutluluklar diliyorum.

Yazının Devamı

Önce savunma!

17 Ekim 2010

Guti ve Quaresma yok... Beşiktaş’a "hücum karakteri" kazandıran dünya starlarının yokluğunda hemen herkesin beklentisi gol yollarında yaşanacak olası bir tıkanıklıktı...
Ama maç başlar başlamaz görüldü ki asıl arıza hücumda değil, savunmadadır.
Beşiktaş’ta rotasyondan başı dönen bekler, stoperler ve merkez oyuncuları, takımın yarattığı yoğun baskı ortamında topu kaybetmeye görsün... Konuk takıma yapılan en büyük ev sahibi ikramına dönüşüyor bu top kayıpları... İki pasta pozisyona giriyorlar...
... Ve de golü atıyorlar.
Beşiktaş’ın maç başlar başlamaz Tabata, önündeki çift santrfor Bobo ve Nobre ile kurduğu baskı, hem gözü okşuyor, hem de bol gol vaat ediyordu... İlk beş dakikada kazanılan iki korner, üst üste gol pozisyonları rakip takımın hücumcularını adeta unutturmuştu...
...Manisaspor yedinci dakikadaki ilk atağında buldu golü... Simpson’un derin ara pasında topla buluşan Isaac, Hakan’ı çok kolay avladı...
Beşiktaş yediği golün etkisinden çabuk sıyrıldı... Necip’in uzun topunu önce Bobo şutladı, top kornere giderken Nobre son bir gayretle yeniden Bobo’ya çevirdi ve Brezilyalı golü attı...

Karaman’ın Çağdaş hamlesi

Yazının Devamı